İslam ve milliyetçilik. Diğer
kullanılan terimlerin hiç birini kullanmayacağım.
Öncelikle anlaşılması gereken
konu, insanı insan yapan özelliklerin ne olduğudur. Bunu anlamakta her insanın
kendi görevi. Bütün insanlar ilahiyatçı değildir ama her insan yaşayacak kadar
dinini bilmek zorundadır.
Yüce kitabımız akıl sahipleri
diye hitabında düşünebilen insana, aklını kullanabilen insana sesleniyor.
Farklı yorumların olması, işte bu kullanma ölçümüzle alakalı.
Müslüman davranışları belki
bu yüzden farklılık gösterir. Ancak İslam değişmez. İslam bir şeyi söyler, onun
ılımlısı, onun gevşeği, onun yumuşağı olmaz.
Aslını söylemek gerekirse
Rabbimiz benim beğendiğim bir kul olmak istiyorsanız, önce iyi bir insan olun diyor.
İyi bir insandan kasıt, sosyal hayatımızda dürüst olmak, sözün doğrusunu söylemek,
merhamet v.s. daha birçok uyarıyı sayabiliriz. Bunları yaptık, müslüman olduk
mu peki?
Hayır olmadık. Şimdi de diyor
ki; kul olarak yapman gereken ibadetler var. Onlarıda yapınca ancak müslüman sayılacaksın.
Neden önce iyi insan olmak? Çünkü Rabbimizin emrettiği doğrultuda bir insan değilseniz,
ibadetlerin bir önemi yok.”O namazlarında gafil olanlar yok mu” ayetini başka
nasıl anlamak gerekiyor.
Eğer Kitabımız iyi okuyup anlasaydık,
aslında bu konuları belki hiç tartışmayacaktık.”Bütün müminlerin kardeş
olduğunu bilecek ve kafatasımızın yukarıdan aşağıya ya da sağdan sola açısı 15
derecemi yoksa 16 derecemi diye sorgulama gereği duymayacaktık.
Öğrencilik yıllarımızda sabah
erken kalkıp M.Ali Clay’in boks maçlarını izlerken acaba kaç insan bu açıları
merak etmişti dersiniz. Etmemişti, çünkü Clay Amerikalı idi ve siyahtı. Peki,
bizi bu saatte kaldıran duygu ne idi. Boks aşkı mı?
Bakınız bütün bunları
yazarken hiç yabancı terim kullanmadım. Gerek duymadım. Çünkü hepsi yüce
kitabımızı anlamamaktan kaynaklanan, ya da İslami olmayan pencereden bakan
terminolojik terimler. Bazıları özellikle kafa karıştırmak için
kullanılmaktadır.
Rabbimin insanlar ve kavimler
arasında farklı bir bakış açısı yok, Bizim içinde yok demektir. Buda üstün ırk
yok demektir. Rabbim hiç birimizin rengine, ırkına, boyuna, cinsiyetine bakmaz.
Üstünlük yok mu dur? Vardır. Ancak ve ancak üstünlük takvadadır.
“Bir insanı haksız yere
katleden bütün insanları katletmiş gibidir”derken bir müslümanı katleden
demiyor dikkat ederseniz. İnsan insandır. Hepsi kuldur. Rabbim istese Alman’ı,
İngiliz’i ve başka bütün ırkları tek ırk olarak yaratmayı bilmiyor muydu? Neden
böyle yarattığını da söylüyor Kuran da zaten. Rabbimin eşitsiniz diye yarattığı
insanları aşağı görmek benim ne haddime, başkalarının ne haddine.
Peki, ben Türk ırkına mensup
bir insansam, benim ırkımı yok mu sayacağız? Saymayacağız, ben Türküm, İslam’ın
yayılmasında büyük rolü olan bu ırka mensup olmaktan son derece memnunum. Ve
Rabbim beni bu ırka mensup ettiği için, müslüman bir ana-babadan bu topraklarda
yarattığı için şükrediyorum. Kanada veya başka bir ülkede İslam’dan haberi
olmayan bir aileye mensup olsaydım, nasıl haberim olacaktı Peygamberimden.? Kim
anlatacaktı da ben O nu okuma ve tanıma fırsatı bulacaktım?
Mensubiyet duygusu kötü bir
olgu değil. Hep bir yerlere mensup oluruz. Aileye okula, mahalleye, şehre ve ülkeye.
Hiç birimiz sık sık ailemizi
sevdiğimizi tekrarlamayız. Ama ailemize bir haksız saldırı olursa, saldırganın müslüman,
Türk, Arap veya ne ise olup olmadığına bakmadan savunmaya geçeriz.
Peki, ülkemize böyle bir
haksız saldırı olursa, savunma refleksi göstermeye neden hakkımız olmasın?
”Kişi kavmini sevmekle
suçlanamaz”hadisi gereğince ülkemi ve ülkem insanını sevmek neden suç olsun ki?
Yakın tarihimizde Ermenilerle
yaşanan üzücü olayları göz önüne aldığınızda, haksız oldukları gün gibi aşikârken,
hala saldırılıyorsa ve bunu menfaatleri için bazı kesimler kullanıyorsa, ben
buna karşı çıkıyorsam kim beni şovenist olmakla suçlayabilir.
Vesikalarla belgelenmişken
milletime ve orduma ihanet eden insanlar şimdi saldırılarına devam ediyorsa, bu
aileme yapılan haksız saldırının genişletilmiş şekli değil de nedir?
Ülkem benim daha geniş manada
bir ailem değil mi dir?
Ama bunun şimdi bitişiğimde oturan,
aslı ermeni olan ve benimle iyi komşuluk ilişkisi yaşayan insanlarla alakası da
yoktur. Zira komşuluk haklarından sorgulanırken ondan da sorgulanacağımı biliyorum.
Ama ne zamana kadar?
Tabiî ki bana ihanet edene kadar.
Eğer ederse, o da savunma
refleksi geliştireceğim insanlardan olur. Türk, Hıristiyan veya ne olduğuna bakmam.
Öldürür müyüm? Hayır, öldürmek için saldırıyorsa savunurum kendimi, yazarak
çizerek saldırıyorsa, aynı yolla mücadele ederim. Rabbimin savunma konusunda
bana meşru kıldığı yolların dışına çıkmadan.
Hrant Dink’in öldürülme
konusunda davaya müdahil olan bazı insanlara sormuştum, yazdığı yazıyı görüp
ondan sonra imza attınız mı diye.
Hiç biri görmemiş, basında çıkanla
değerlendirilmiş konu. Peki ya kandırıldıysanız diye sormuştum. Zira ben
öldürülünceye kadar ülkemizde böyle bir insanın yaşadığından haberdar bile
değildim.
Olay ne peki?
İşte bu baştan beri anlatmaya
çalıştığım Yaratıcının insan olma prensiplerinden haberdar olmayan, sadece mensubiyet
duygusu ile hareket edenler, istenildiği zaman yönlendirilebiliyorlar. Savunma
refleksleri mantıklı olmuyor o zaman.
Peki, bu cinayet onların işimiydi?
Sanıyorum değildi, ülkede kaos yaratmak isteyen bazı güçlerin kullandığı bir argümandı.
Peki, Hrant Dink sütten
çıkmış ak kaşık mıydı?
Daha bir iki hafta önce
gazetesinden yazdığı yazının aslını istedim. Bir kaç bölümden oluşan seri bir yazıydı.
Orada bana anlatıldığı gibi Türkün damarından değil, Ermeninin damarından
bahsettiğini anladım.
Bir şeyi daha anladım.
Yazar muazzam bir Türk
düşmanı ve Ermeni milliyetçisi idi. Ekmeğini yediği ülke halkına bu kadar
düşmanlığı neyle izah etmek gerekir bilmiyorum. Bu tür tavırların bilinçsiz ve
dini bilgiden yoksun milliyetçi zihniyeti kışkırtacağı ve onu bazı güçlerin
kullanacağı bilinmeliydi diyorum.
Ben hangi ırka mensup olursa olsun,
hangi dine mensup olursa olsun, bütün insanları seviyorum.
Yaratandan dolayı seviyorum.
Peki, onlar beni sevmiyorsa
ne yapmam gerekiyor?
Şimdi biri çıkıp bu insanları
sevdiğin için onlarda seni gerçekten çok seviyorlar diye bir garanti versin,
değil Ermeni’yi, Amerika’daki Kızılderili katliamını, Cezayir deki katliamı,
hatta Darfurdaki katliamı bile üstleneyim.
Yeter ki biri garanti versin bana.
Yok, eğer her gün bana saldırı varsa, her yıl soykırım diye dünya ayağa kaldırılıyorsa,
sınırlarım tanınmıyorsa ve bunu yapanın kendisi soykırımcı ve Karabağ’ı hala
işgal altında tutuyorsa, kim ve hangi hakla bu insanları sevmemi isteyebilir.
Bu neviden insanlara ve
ülkelere karşı, bende oluşan savunma refleksine hangi uyduruk terimle karşı
çıkarsa insanlar, hepsini reddetmeye hakkım vardır.
Benim onları sevdiğim kadar
onlarda beni sevsinler, isterseniz bu konuları tekrar konuşalım.
Bana tokat atan birine diğer
yüzümü de dönmemi kimse beklemesin.
Gördüğünüz gibi şıklardan
birini mutlaka seçmek zorunda olduğum ve diğerini reddettiğim test olmaktan başka,
konunun klasik imtihan türünde başka izahları var.
19.04.2009
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder