Şimdi
okuyacaklarına yine ideolojik bakanlar, daha önce aklına yerleşenler
doğrultusunda düşüneceği için bu yazı bir anlam ifade etmeyecektir. Sanırım
defalarca söylenmiştir. Partiler, futbol takımı tutar gibi tutulmaz.
İşte
küresel güçler, siyasete futbol gibi bakan insanları hedef alırlar. Onların
algılarıyla oynamak daha kolaydır çünkü.
Pek
okuma alışkanlığımız olmadığı için, ya bize öğretilen resmi tarihle, ya da
sosyal medyada birinin söylediklerini doğru kabul ederek ideolojimizi
belirliyoruz. Eğer söyleyen, benim de paylaştığım ideoloji mensubu ise, her
söylediğini doğru kabul edip, ona inanıyoruz. Hatta onların söylediklerini
ideoloji olarak benimsiyoruz.
Biraz
gerilere gidelim. Abdülhamit Han’la ilgili konu olduğunda birileri ne yazmışsa
doğrularımız da o oluyor. Yahut resmi tarihle ilgili söylenen ne ise yine
doğrularımız o oluyor. Hele bir de bu söz Atatürk adına söylenmişse. Ayete
eşdeğer de alınıyor. Bazen ondan da üstün. Çünkü bazılarının kutsal kitabı
Nutuk.
Tarih
oturduğumuz yerden başarılarla övünmek veya kayıplara yerinmek için değildir.
Tarih, geçmişten ders almak içindir. İster iyi, ister kötü. Çünkü milletlerin
tarihinde iyiler de vardır kötüler de.
“Abdülhamit
Han zamanında 33 yıl Osmanlı toprak kaybedilmedi” denilir. Neden ısrarla
hatasız bir idare olduğu algısı yaratılmak istenir bilmiyorum. Elbette iyi bir
padişahtı, ancak hatasız bir yönetim mümkün değil ki.
Bütün
bunları neden söylüyorum. Geçmişle bugün arasında bağ kurabilmek için.
1876
da başlayan döneme bakarsanız toprak kaybı olduğunu da göreceksiniz. Bunu
Osmanlı kötü yönetiliyordu diye bağlamanın anlamı yok. Dünyanın siyasi durumuna
bakarak ders çıkarmak gerekir. Ders çıkaralım ki bugünü anlayalım.
Osmanlı
zayıflamış, çakallar etrafını sarmış bir kere. Kenardan kenardan koparmaya
başlamışlardı. Bu arada bizim Jön Türkler dediğimiz ekip çıkmış ortaya.
Savundukları fikir ne? Siz hürriyet, özgürlük falan diyebilirsiniz.
Savundukları fikir Osmanlıcılık idi aslında. Abdülhamit Fransız ya.
Ayrıntıya
girmeden başlıklara bakalım.
1876
yılında birinci meşrutiyet ilan ediliyor. Özgürlük, hürriyet adı altında
aslında azınlıklara yönelik maddeler içeriyor. Meşrutiyetin ilanı ile meclis
kuruluyor, mecliste azınlıklar da yer alıyor. Kısaca böyle diyebiliriz. Osmanlı
bununla yine aynı yıl İstanbul’da toplanan Tersane konferansında alınan
kararları bertaraf etmeyi amaçlıyor. Özgürlük falan
diyenler Jön Türkler, konferansı toplayanlar İngiltere, Fransa, Avusturya,
İtalya. Konu Balkan milletlerinin sorununa çözüm bulmak.
Bugün
de özgürlük yok ülkede. Basın özgürlüğü hiç yok. Söyleyenler kimler?
Batı
beslemesi gazeteciler, hepimiz Ermeniyiz diye haykıranlar, katil devlet diye
devletine saldıranlar, sol fraksiyonların hepsi, Kürtleri temsil ettiğini
söyleyen terör örgütü PKK ve destekçileri,160 ülkede Türk bayrağı
dalgalandıranlar! Ve kutsal kitabı Nutuk olanlar.
Alınan
kararlara bakılınca;
1.
Sırbistan ve Karadağ’ın toprakları genişletilecek,
2.
Bulgaristan ve Bosna Hersek’e özgürlük verilecek olarak görüyoruz.
Jön
Türkler ülkeyi kurtarmaya, özgürlük
mücadelesi vermeye ve Osmanlıcılık oynamaya devam ediyor. Bazı batılı
kaynaklarda bunlara Jonny Türkler dendiğini görüyoruz. Daha sonra gelişen
olaylara bakınca:
1877-1878
Osmanlı- Rus savaşı ( 93 Moskof Harbi ) patlak veriyor. 3 Mart 1878 de
Ayestefanos anlaşması imzalanıyor. Buna göre;
1. Sırbistan, Karadadağ ve Romanya tam
bağımsız olacak sınırları genişletilecek.
2. Büyük bir Bulgaristan krallığı kurulacak.
3. Batum, Kars, Ardahan ve Doğubayazıt
Ruslara verilecek.
4. Girit ve Ermenilerin oturduğu yerlerde
ıslahat yapılacak.
5.
Bosna-Hersek’e özerklik verilecek.
6. Teselya Yunanistan’a verilecek.
7. Osmanlı devleti Rusya’ya 30 milyon altın
savaş tazminatı ödeyecek.
Daha
sonra bu anlaşma uygulanmıyor, Berlin konferansı toplanıyor. Katılan ülkeler
Rusya, İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya, Avusturya. Buna göre:
1. Yine Bulgar krallığı kuruluyor ama üçe
bölünüyor.
2. Sırbistan, Karadadağ ve Romanya tam
bağımsız olacak
3. Bosna-Hersek Osmanlı toprağı olarak
kalacak, yönetimi Avusturya’ya bırakılacak.
4. Batum, Kars, Ardahan Ruslara
verilecek, Doğubayazıt Osmanlıda
kalacak.
5. Teselya Yunanistan’a verilecek.
6. Ermenilerin oturduğu yerlerde ve
Girit’te ıslahat yapılacak.
7. Osmanlı devleti Rusya’ya 60 milyon altın
savaş tazminatı ödeyecek.
Bu
arada İngiltere Kıbrıs’ın kendisine üs olarak verilmesi durumunda Osmanlı
tarafında yer alacağını söylüyor ve alıyor. Neticede Osmanlının tarafını
tutuyor! Sonuç bu oluyor. Osmanlının Birinci Dünya savaşına girmesi ile de
Kıbrıs’ı kendi topraklarına kattığını açıklayacaktır.
Dikkat
ederseniz özgürlük ve hürriyet diyenler yerliler ama toplananlar Avrupa. Şimdi
yerlilerin kime hizmet ettiği açıkça görülüyor mu?
Özgürlük
yok, basın hürriyeti yok diye yaygara koparanlar şimdi yine yerliler, mahkemeye
destek vermeye gidenler Avrupalı ve Amerikalı konsoloslar. Fark var mı arada?
Yine bir kâfir dayanışması görüyoruz. Yerliler sizce kime hizmet ediyor?
Daha
sonra Osmanlı Devleti dış borç faizlerini ödeyemeyince;
-
Düyun-u umumiye kurulacak (1881)
-
Tunus, Fransızlar tarafından işgal
edilecek.(1881)
-
Mısır İngilizler tarafından işgal
edilecek (1882)
-
Doğu Rumeli Bulgar prensliği ile birleşecek
(1885)
-
Girit sorunu patlak verecek ve Osmanlı
Yunan savaşı çıkacak İstanbul anlaşması imzalanacak ( 1897)
-
Yönetimi Avusturya’ya bırakılan
Bosna-Hersek Avusturya’ya bağlanacak (1908)
-
Bulgaristan bağımsızlığını kazanacak (
1908)
1877-1878
Osmanlı Rus harbine karar veren meclis, o savaşta fazla kayıp verilemesi nedeni
ile 1878 yılı şubat ayında Abdülhamit Han tarafından kapatılmıştı.
Sultan
Abdülhamit ülkenin nereye doğru gittiğinin farkında ve idareyi sertleştirmişti.
Buna mukabil özgürlük isteyen cemiyetler kurulmuştu. Bunların içinde en etkili
olan 1889 yılında kurulan hepinizce malum olan İttihat ve Terakki fırkası idi.
“Hürriyet,
musavat ve adalet” sloganıyla ortaya
çıkan bu cemiyetin savunduğu fikir ise Türkçülük ve batıcılık. Daha önce
Osmanlıcılık diyenlerin Fransız sandığı gibi herhalde bunlar da padişahı Türk
değil İngiliz sanıyordu. Daha sonra 1918 yılına kadar Osmanlı idaresinde etkili
olacaktı bu fırka.
Bu
döneme tarihte “istibdat dönemi” denmiş, padişahın uzaklaştırılması için çok
çaba harcanmıştır. Abdülhamit “ Kızıl Sultan “ olmuştu. Yerli ( Türk) ve
azınlık bütün “aydın “ takımı padişaha düşmandı.
Fransa,
İngiltere’de Abdülhamit aleyhine gazete bile çıkarılmaya başlanmıştı. Bütün
Avrupa dostumuzdu, Osmanlı halkını çok seviyordu, halkın iyiliği için “Kızıl
Sultan’dan kurtulmalarını istiyordu. Yardım için her gün bir yeri işgal
ediyorlardı.
Bugün
de Amerika’da oturan, ülkesini çok seven, yine kendisi gibi Türkiye’yi çok
seven Amerika ile iş birliği yapan cemaatlerimiz var. Yabancı dilde yayın yapıp
ülkesini dünyaya şikâyet eden medyamız var.
Amerika
ve Avrupa’ya gidip ülkesini şikâyet eden muhalefetimiz var. Çünkü tıpkı o dönem
gibi başımızda “kızıl sultan” hatta “diktatör” var. Amerika’nın Ortadoğu
politikasını kabullenmemiz için BBC ile aynı paralelde yayın yapan medyamız
var.
1905
yılında bir Cuma selamlığında Ermeni komitacının bombasının erken patlaması sonucu
padişahın hayatta kalmasına üzülüp:
Bir
patlama…Bir duman..Bütün şenlik alayı.
Sahnelediği
oyunu seyreden kalabalık; haşin, azgın.
Tırnaklarıyla
bir kahredici elin, didik didik.
Yükseldi
havaya bacak, kelle, kan, kemik.
Ey
şanlı avcı, tuzağını boşuna kurmadın!
Attın…ama
ne yazık ki, yazıklar ki vuramadın.
Diye
şiir yazan Türk! Tevfik Fikret gibi, “Türkiye’ye Nato müdahale etsin” diyen
kahpe Türk! Yazarlarımız şimdi de var. Sanıyorlar gelen kâfir devletler,
“Erdoğan’ı” indirip gidecekler.
Hürriyet,
musavat, adalet maskesi altında “ katil devlet “ diyen 1128 vatansever! Kâfir
davetçisi “aydınımız “ bile var.
Abdülhamit
iç ve dış ağır baskılar altında 1908 yılında ikinci meşrutiyeti ilan ediyor.
Ancak meşrutiyet ilanı, meclisin olması onları tatmin etmiyor.
Daha
sonra 1909 yılında tarihte 31 Mart vakası ( 13 Nisan 1909) denilen olay
gerçekleşiyor. Balkanlarda mevcut azınlıkların çoğunluğunu teşkil ettiği, hatta
içinde Bulgar isyancıların olduğu ve Selanik’ten hareket eden orduya “ Millî
Hareket Ordusu” denildi. Adının başında “Milli” kelimesi var ya. O millîdir.
Ülke
siyasetine hâkim olan bu cemiyet sonra gelen padişahları etkisiz kılmıştı.
Çünkü padişahlar yabancı devletlere “ülkeyi bölün parçalayın, ama benim tacıma
ve tahtıma dokunmayın” diyecek kadar aptaldı. Ülkeyi 1. Dünya savaşına sokanlar
İttihat ve Terakkicilerdi ama vatan haini olan padişahtı.
SONUÇ:
33
yıllık dönemde özgürlük ve adalet maksadıyla batılı devletleri davet edenler,
sonradan gördüler ki yardıma gelenler ülkeyi bölüyor, parçalıyor. Kimse Türk
dostu değildi.
31
Mart vakasından sonra ülke aslında başsız kalmıştı. Her ne kadar ülkeyi düşmana
teslim etti diye okutuldu ise de, padişahlar kukla olmaktan öte gidemedi. Kukla
olmasa 1. Dünya savaşında Osmanlının durumu ne olurdu o da ayrı bir konu tabi.
Parçalar koparılmaya başlamıştı zaten.
Şimdi
de iktidardan kurtulmak için batı ile iş birliği yapanlar bilsinler ki batı
ancak ülkemizi bölmeye, parçalamaya gelir. Enerji kaynaklarını ve enerji
yollarını ele geçirmek ve kontrol etmek için vatan hainleri ile birliği
yapıyorlar. Berlin Konferansını İstanbul adliyesinde toplayan konsoloslar bizi
sevdiği ve bizi iktidardan kurtarmak için mi geliyor?
Beğenir
veya beğenmeyiz seçimle gelen bir iktidar var. İktidar hak etmediği şekilde
yıkılırsa bilinsin ki ülkede kaos olur. Ülke başsız kalınca bizi kurtarmak için
can atan batılılar hemen üşüşür. Ertesi günü koynumuzda bir Kürt devleti ile
uyanırız.
İktidarı
devirmek isteyenler, daha önceleri çok defa “neden Ak parti iktidar oldu” diye
yazılar yazdık. Eğer bu ülkede nasıl iktidar olunacağını bilmiyorsa
muhalefetimiz, Allah’ın kendilerine de beyin verdiğinden haberleri olmadığı
içindir.
Yapmamız
gereken içimizdeki vatan hainleri ile mücadele etmek, batıya da sizi
ilgilendirmez, bu bizim iç sorunumuzdur, beğenmediğimiz iktidarı ancak biz
değişiriz dememizdir.
Ülkemizde
bombalar patladıkça, teröristlere methiye dizen medyayı okudukça hep aklıma
Tevfik Fikret’in “Yükseldi havaya bacak,
kelle, kan, kemik” diye Ermeni komitacıya dizdiği methiye geliyor. Sırf
iktidardan kurtulmak için Ermeni örgütü PKK ile, onların enerji ve başka
hedeflerine varmalarına alet olarak batılılarla iş birliği yapan alçaklar bunu
anlamalı artık.
Ne
Kürt ne de kendisine hizmet eden hiç hain Türk batılının umurunda bile değil.
Kendilerine engel olarak gördüklerinde hepsini tuvalete atar, sifonu çekerler.
Hep
“tarih tekerrürden ibarettir” derler. Hayır, tarih tekerrür etmez. İnsanlar
aynı eşekliği yapar. Sonra da suçu tarihe yüklerler. Çünkü insanı yapan tarih
değildir, tarihi yapan insandır.
9.4.2016