"Bunlar bir
devlet değil, bir terörist gruptur. Ben, İslam Devleti terimini
kullanmamayı tavsiye ediyorum, çünkü bu terim İslam, İslamiyet ve
Müslüman terimlerine çağrışım yapıyor. Bu grup sadece, Arapların
söylediği gibi DAESH, ya da benim bundan sonra kullanacağım gibi, DAESH
katilleri" diyordu Fransa dışişleri bakanı Laurent Fabius. Onun için
“IŞİD” demeyi bıraktık. İçinde İslam kelimesi geçen terör olamazdı.
DAEŞ Musul’da
konsolosluğumuzu işgal ettiğinde ne dedi bu muhalefetteki muhteremler?
“Neden orayı daha erken boşaltmadık?” Şimdi boşalttık bu defa
“savaşmadan toprak kaybediyoruz” diyorlar. Tarih bilgileri zayıf
muhteremlerin. Bu toprak kaybı değildir. Adımıza tahsis edilen ülkemiz
dışındaki toprağın daha güvenli yere taşınmasıdır.
Eğer merak
ediyorlarsa onu da diyelim. Savaşmadan ilk toprak kaybımızı 1948 yılında
yaşamıştık. Meis adası ve 12 ada Yunanistan’a verilmişti. Şimdi Gürsel
Tekin o tarihte iktidarda kim vardı, hangi savaş sonrası verdik cevabını
versin.
Süleyman Şah
saygı karakolu nedir ona bakalım. Meraklıları ayrıntılı araştırabilir.
Süleyman Şah ( dizide izlediğiniz Ertuğrul’un babası) Caber yönünde
ilerlerken Fırat nehrinde boğulur. Hemen yakındaki Caber kalesinin
olduğu bölgeye defnedilir. Kuş uçumu sınırımıza yaklaşık 30 km kadar
güneydedir.
Fransa ile Türkiye arasında 1921
yılında yapılan Ankara Antlaşması uyarınca Suriye içerisindeki bu bölge
Türk toprağı olarak kabul edilir. Türbenin muhafazasını sağlamakla
görevli olan Jandarma İhtiram Kıtası'nın ikameti için 30 Mayıs 1938
tarihinde bir karakol yaptırılır.
Türkiye ile Suriye heyetleri
arasında 1956 yılında Halep'te yapılan üst seviyede bir toplantıda
düzenlenen tutanak uyarınca türbe için gönderilecek ihtiram kıtasının
her ay değiştirilmesi kabul edilir.
Suriye hükümeti, Fırat Nehri
üzerinde inşa ettiği Tabka Barajı'nın 1973'te su toplamaya başlamasıyla
Caber Kalesi'nin tamamen baraj suları altında kalacağını ileri sürerek,
Türk hükümetinden türbenin yerinin değiştirilmesini veya Türkiye'ye
naklini talep edilir.
Görüşmeler sonucunda türbe,
müştemilatıyla birlikte Halep-Hasseki yolu üzerindeki Karakozak köyü
yakınındaki yeni yerine nakledilir.
Suriye tarafından, 1995'ten
itibaren bu kez de Fırat Nehri'nin daha üst kotlarında inşasına
başladığı Teşrin Barajı nedeniyle, Karakozak bölgesindeki türbenin bölge
dışında başka bir yere ya da Türkiye'ye taşınması hususunu yeniden
gündeme getirilir.
Bunun üzerine, Türkiye ile Suriye
arasında yapılan görüşmeler sonucunda, türbenin mevcut yerinin baraj
gölünün olumsuz etkilerinden korunmasını temin için tahkim edilmesine
karar verilir.
Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğünce, 22 Ocak 2003 tarihinde Ankara'da imzalanan "Süleyman Şah
Türbesi Tahkimat Projesinin Uygulanmasına İlişkin Ana Tutanak" uyarınca
çalışmalara başlanırken, türbenin yerinde kalması ve Teşrin Barajı
sularından etkilenmemesi için çevresindeki duvarların altına 11,5 metre
boylarında 880 fore kazık ve geçirimsiz tabaka koyulur.
Türbenin çevresine beton duvar
örülerek taşlarla kaplanır ve 2 bayrak direği dikilir. Mevcut karakol
binası yıkılarak ihtiyaçlara cevap verecek modern bir karakol binası
yapılır.
Arap baharı denilen Ortadoğu’nun
yeniden yapılandırılması ve sınırların çizilmesi operasyonunun dışında
değil ülkemiz. Ülkemizdeki olaylar da geriye dönük bakıldığında gezi
provokasyonu, 6-7 Ekim provokasyonu bundan bağımsız değildir. Bunu
anlamak için öyle “allame-i cihan” olmaya gerek yok. Muhalefet olmayın,
milli olun yeter.
Bize bilgi akışı gelmediğine göre
medyadan edindiğimiz izlenim bu operasyon aslında 2014 den bu yana adım
adım programlanmış. Geriye dönük istihbarata bakmak yeter. O tarihte
daeş bölgede etkinliğini arttırınca türbe ve cami düşmanlığı nedeni ile
boşaltın demişti.
Daha önceki yıllarda muhatabımız
olan Suriye devleti vardı. Bu topraklara yapılacak saldırı ikili
anlaşmaya göre devletimize saldırı olarak alınacaktı. Peki, şimdi orada
devlet var mı? Böyle bir saldırı olursa kimle savaşacağız? Daeş’le
diyenler olacaktır. Evet, savaşır onları mağlup eder, sonra da Esed
güçlerine teslim ederiz bölgeyi. Bir devletin terör örgütü ile açıktan
savaşmak akıllıca bir fikir değil. Hem bizi ilgilendirmiyor da.
Kendisi baş edemeyip bölgeyi terk
edip, sonra onunla ticaret yapan bir ülkeye yardım etmiş olmanın
mantığını ancak muhalefetimiz kavrayamaz. Muhalefetimiz yaklaşık 90
yıldır aynı nakaratı tekrarlar. İnsanlar da buna inanırlar. Hani Padişah
Vahdettin “ülkeyi bölün, paylaşın ama tacıma tahtıma dokunmayın”
demişti.
Şimdi muhalefetimiz ülke
parçalansın, iktidar başarısız olsun ama yeter ki bu iktidar gitsin
zihniyetinde. O “tahtım yerinde kalsın” aptallığını Padişah yapmadı ama
muhalefetimiz yapıyor. Devlet yıkılınca muhalefetlerinin de
kalmayacağını hala anlamamışlar.
Eğer anlaşma yapılan devlet
ortada yoksa yeni oluşumlar varsa bu oluşuma göre tavır almak
hakkımızdır. Madem söz anlamayan, ne yapacağı belli olmayan bir örgüt
vardır karşımızda, ona göre tavır almak, askerimizi korumak
görevimizdir.
Başlangıçta Daeş örgütünün böyle
bir niyeti yoktu, bunu sosyal medyadan duyuruyorlardı. Daha önceki
yazımızdan hatırlarsanız tabandaki insanlar cihad yaptığına, kâfirle
savaştığına inanıyordu. Türkiye ile sorunları yoktu. Ancak geçen zaman
içinde ipleri elinde tutanlar Daeş yönetimine görevlerini hatırlattı.
Türkiye taciz edilecek ki savaşın içine çekilsin.
Savaştan çok çapulculuk yapan bir
örgütün insafına bırakmak yerine, bölgede bundan sonraki gelişme ve
değişime göre daha güvenli bölge oluşturmak, askerimizin güvenliğini
sağlamak en akıllıca yoldur.
Paralel medyanın yazdığı gibi
karakol imha edildi mi bilmiyorum, diğer medya organlarında rastlamadım.
Ancak doğru ise bile son derece yerinde bir karardır. Savaşta
çekildiğiniz bölge imha edilir. Hatta geriye götürme şansınız olmayan,
bırakacağız silahlar kullanılmasın diye mutlaka parçaları sökülür. Eğer
yapılmışsa yapılan budur.
Türkiye bölgede mücadele için en
akıllıca yolu izlemektedir. Eğit-donat ile Esed güçleri, Daeş, terör
örgütleri ile savaşacak güç oluşturulmaktadır. Muhalefetimiz bölgedeki
yeni oluşumda devletinden yana olmak yerine, yabancı güçlerle birlikte
hareket etmeyi seçmiştir. Bu ayıp onlara yeter.
Bana göre yerinde bir operasyon
hatta geç bile kalınmıştır. Sınırımıza yakın, daha etkili koruma
sağlanacak bir toprak parçasında bu sembolik alanın oluşturulması son
derece isabetlidir. Kaybedilen toprak yoktur.
Biz bu konudaki hassasiyetimizi
Kardak olayında gösterdik. Orada karasularımızın değişimine kadar
gidecek bir oyun oynanmak istendi ve gerekli cevap verildi. Burada yine
bir toprağımız olacak hatta daha önce iki defa yeri değişmiş bir toprak.
Saldırı olduğunda siz yetişinceye kadar kayıpların olacağı bir bölge
mi, yoksa yürüme mesafesindeki bir bölge mi sizce daha uygundur.
Bu operasyonda gördüğümüz önemli
nokta paralel medya olayı tam öğrenememiş. Kenardan bazı bilgiler
alınmış ama tam bilgiye ulaşılamamış. Bu sevindirici bir gelişmedir.
Paralel unsurlar devletten temizleniyor demektir. Paralelin ihbarcısı
“fuatavni” boşa vurmuş bu defa.
22.2.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder