Darbelerin
hepsinin aslında sivil kaynaklı olduğunu gördük. Yaşanan bu gelişmelerle hala
görmeyen varsa Allah izan versin demekten başka yapacak bir şey yok.
Mahkeme
birinin gıyabında tutuklama kararı verir. Hiç bir hâkim ve savcı kalkıp gidip o
vatandaşı kolundan tutup getirmez. Bu görevi yerine getirecek kolluk kuvveti
vardır. Uzaktan bakan cahil biri polis tutukladı diyebilir. Ama bu işten
anlayan biri bilir ki, o vatandaşın tutuklanmasına karar veren polis değildir.
Darbelerde
tam bu örnekteki gibi olmasa bile benzer durum arz ediyor. Bir farkla,
mahkemenin karar verdiği gibi adaletin gerçekleştirilmesi için yapılması
zorunlu bir uygulama değildir. Polisin ben ilgilenmiyorum kardeşim, tutuklama
kararı verdiğin adamı git, kendin bul getir deme şansı yoktur. Verilen karar
ister doğru olsun, ister yanlış.
Ancak
darbe olayları böyle değildir. Sivil mekanizmalar darbeye karar verir. Darbenin
şartlarının hazırlanmasını ve icrasını askere ihale ederler. O yüzdendir ki,
uzaktan bakan herkes sadece askeri suçlar. Askerin kabahati yok mudur?
Aklı
başında olan vatanını, milletini seven asker; kardeşim darbeni git kendin yap
diyemez mi? Pekâlâ diyebilir. Ancak şimdiye kadar demedi. Çünkü onlar da aynı
fikri paylaştılar, onlar da bu pastadan pay aldılar.
Nasıl
bir ordu ki vatanını ve milletini sevmiyor, ama vatan ve millet savunmasını
üstlenmiş? Darbe vatandaşın hayrına bir eylem olmadığına göre sevmiyor demek
hakkımız değil mi?
Bu
konu tam olarak göründüğü gibi de değil. Ordumuzun büyük çoğunluğu vatanını ve
milletini seven, gerektiğinde kendini siper eden, sakat kalan, şehit olan
insanlardan oluşmuştur. Sayıları aslında çok az olan darbeci zihniyet nereden
alıyorsa, aldığı bir güçle bütün bu çoğunluğu baskı altına almış, onları etkisiz
hale getirmiştir.
Nasıl
oluyor bu azınlığın çoğunluğa tahakkümü diyebilirsiniz. İşte bu darbeci azınlık
Kemalizm veya Atatürkçülük diye bir kutsal oluşturmuş, yaptığı bu
kanunsuzlukları Atatürk adına yapmıştır. Oluşturulan kutsal adına yapılan
hiçbir eyleme itiraz şansı kalmamıştır artık. Onun için vatanseverler sessiz
kalmış, vatan sevmezler darbe yapmıştır.
Hani
keser ve sap meselesi. Gün oldu Ülkede şartlar değişti, darbeciler yargılanmaya
başladı. Hem de şartlar öyle bir değişti ki, personelinin namaz kılıyor diye
ordudan atılmasına karar veren Çevik Bir paşa, ceza evinde namaz kılmaya
başladı. Çevik Bir irticanın odağı oldu mu? Oldu. Savcılar odak olmaktan dava
açarsa şaşırmam. O da şaşırmasın. Bu sebepten ordudan insanları attılar,
Anayasa Mahkemesinde dava açtılar.
Her
darbede olduğu gibi bu yargılanmada da medya kenara çekildi. Konuya hiç dâhil
olmamış gibi.”Bu konuyu karıştırmayalım, diğer insanları katarsak içinden
çıkamayız” tarzında açıklamalar geliyor.
Karıştıralım
efendim karıştıralım. Bu ülkede savcılar var, hâkimler var. Salak değiller,
içinden çıkarlar, bal gibi de çıkarlar. Eğer Çevik Bir suçlu ise (mahkeme karar
verecek buna) rektörler, dekanlar, gazeteciler, patronlar,300 milyarımızı
cebine indirenler hepsi suçludur.
Gazetecilerimizin
endişesi yine keser ve sap meselesi. Sapın kendilerine dokunacağındandır.
Millete bu zulmü reva gören her kim ise, sap ona da dokunmalıdır.
Mazlumun
ahı aheste aheste çıkıyor. Rabbim nelere kadirdir. Çevik Bir’in seccade
istediğini duyunca tek kelime söyledim. ALLAHUEKBER.
21.04.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder