“Kamu düzeni çözüm
sürecinin alternatifi değildir” diyor Başbakanımız. Bundan ne anlamalıyız?
Çözüm süreci tehlikeye düşecek diye kamu düzeninden taviz vermeyeceğiz demek
değil mi?
Benim anladığımdan
farklı anlayan var mı? Kemalistler yıllarca hata yaptılar aynı hatayı yapmaya
devam ediyorlar. Bu yaşadığımız belayı başımıza o zihniyet sarmadı mı? Artık
görün ve aynı şeyleri söylemekten vazgeçin diyoruz.
Kurulduğu günden
bu yana, bu yapılan hataları telafi eder gibi görünen Ak Partiye destek verdik.
Hata yaptıkları zaman korkmadan onları da yazdık. Çünkü bizde biat kültürü yok.
Kuran rehberimiz oldu hep.
“Ey iman edenler!
Allah’tan korkun ve sağlam söz söyleyin” Ahzab-70 ayeti gereği doğruları
söylemeye çalıştık. Çünkü biz, mevcut hoca ve liderlere biat yerine ittiba-ı Kuran
dedik. Lakin bazı konularda elimizde bilgi, istihbarat yok, devletimin bildiği
vardır demekten de geri durmadık.
Başlangıçta çözüm
denen sürecin doğru olduğuna inandık. Sonradan yoldan çıktığını görünce, her ne
kadar polise taş atamasak ta “düşünce ve kanaat açıklama yöntemi olarak”
yazmayı uygun gördük. Bazıları belki bizim yazarak açıklamamızı, taş atarak
kanaat açıklayanlar kadar bile hoş görmeyecektir.
Çözüm denince;
terör örgütü ve onun eli kanlı lideri ile görüşmeleri bile savunduk. Çünkü
huzuru kim bozuyorsa, onunla görüşmek gerekirdi. Doğrusu da buydu. İlerleyen
süreçte terör örgütünün, aslında etnik mücadele veren değil, sadece terör
üreten, ülkenin gelişmesine engel olmaya çalışan taşeron örgüt olduğunu gördük.
Ama hükümetimiz hala görmedi.
Kamu düzeni dedik,
ama bu eli silahlı insanlara ses çıkarmadık.
Hani kamu düzeni? Acaba kamu
düzeni derken bizim huzurumuzu kaçıran ama terör örgütüne saha hâkimiyeti
sağlayan düzenden mi söz ettik, bilemedik.
Biz anlı şanlı bir
tarafa mensup gazeteci olmadığımız için sahaya giremedik, sokmazlar da bizi. Zaten
biz gazeteci de değildik. Gazeteci diye hiç bilgisi olmadığını konuşmalarından
anladığımız yeni yetmeleri ve dinozorları dinledik. Biat kültürü gelişkin yeni
yetmeler ve dinozorlar.
Aman Kürt
kardeşlerimiz alınmasın, eğer bizimle birlikte yaşayacaklarsa çözüme zarar
vermeyelim diye Türk olduğumuzu bile sakladık. Ama her gün siz Kürtsünüz dedik.
Başımızın tacısınız dedik. Ola ki, yanlışlıkla biri Türk olduğunu söylerse hep
birlikte tekfir ettik!
“Bir Türk dünyaya
bedeldir” diyenlerden değilim. Onu biz seçmiyoruz. Ama dinimizi biz irademizle
seçiyoruz, bununla gurur duyuyorum. Şimdi benim seçmediğim, Allah’ın bana uygun
gördüğü ırkımın Türk olduğunu söylüyorum. Bunda da benim suçum yok, Rabbim
seçmiş. Bundan böyle Rabbimin benim için bu seçimini söyleyeceğim. Kürt varsa
ben de varım ve ben Türküm.
Ömer Turan, bir
kanalda Suruç’ta yaşadıklarını ve gördüklerini anlatıyordu. Aynen şöyle
diyordu.” Saha tamamen pkk’nın elinde. Orada gazetecilik yapmanız için pkk ya
biat etmek zorundasınız. Sivil araçlar peşinize takılıyor. Hemen yanınızda
köylü zannettiğiniz ama köylünün de tanımadığı insanlar beliriyor. Pkk
aleyhinde tek bir haber yapamazsınız. Hükümet yanlısı olmayan gazeteciler de
zaten pkk lehine yayın yapıyor.”
Devam ediyordu. “
Askerle görüştüm. Işid bizi görünce, sınıra gelince silahlarını aşağıya
indiriyor diyordu. Işid neden Türkiye’ye saldırsın ki? Ama bizimle sınır
arasında çok sayıda silahlı pkk’lı dolaşıyor.” Sunucu süratle yayını kesti.
Ömer Turan hangi cesaretle pkk aleyhinde konuşuyordu ki?
Bizim Kürt
açılımına değil, demokratik açılıma ihtiyacımız var diye 2009 yılında yazdık. http://ncocak.blogspot.com.tr/2014/09/kurt-acilimi.html
ve benzer yazıları defalarca yazdık.
Çözüm diye denedik
örgütle, meclisteki örgüt temsilcileri ile görüşmeyi. İki yıldan bu yana
çözümün birinci maddesi “kamu düzeni” ve silahlı gruplarını yurt dışına
çekilmesi dedik. Uyulmadı.
Doğu ve Güneydoğu’da
geçen bu iki yıl süresince yol kapadılar, kimlik kontrolü yaptılar, vergi adı
altında haraç topladılar. Bugün Bingöl’de seçimde HDP ye oy vermediler diye, HDP
tarafından kesilen 3 000 TL cezayı ödemedikleri için pkk iki kişiyi infaz
yaptı. Devletin olmadığı boşluğu başkaları doldurur. Hala bu vatandaşların HDP
ye oy vermemesini bekliyoruz. Hangi hakla? Koruyamadığımız halktan Türkiye
partilerine oy beklemek ahmaklık değil mi?
Kobani bahane
edilerek yakıp, yıktılar. Ellerinde uzun namlulu silahlarla eylem yaptılar.
Polise sadece izlettik. Hangi ülkede polis bu durumda izler? Yapılması gereken “silahını
bırak teslim ol” demektir. Yapmazsa vurulur. O insanlar silahları ile evlerine
gittiler, yarın başka bir olayda yine karşımıza çıkacaklar.
Ellerine
geçirdikleri polisi linç etmeye çalıştılar. Diğer polisler müdahale bile
edemedi. Molotof atıp polisi canlı canlı yaktılar, diğer polisler söndürmeye
çalıştı. Yakan evine gitti. Yarın başka bir polisi yakacak. Kamu düzeni öylemi?
Hakkâri’de üç
gencimizi şehit ettiler. Yapanlar “yakalandı adalete teslim edildi” dendi.
Şimdi adaletin tecellisi için onların serbest bırakılmasını bekliyoruz.
Başbakan yardımcısı
Yalçın Akdoğan “Kobani olaylarında
Öcalan’ın rolünün ve tahrikinin olduğunu düşünüyorum” dedi. Sözlerinde durmadılar öldürmeye ve yakıp,
yıkmaya devam ettiler. Ama biz hala Öcalan domuzu ile görüşme yapıyoruz.
Vekil bozuntusu
kadın, vekili olduğu ülkenin askerini taşlıyor. Biz bunları İmralı’ya görüşmeye
gönderiyoruz. Kadınlar da gerdeğe giren kadın edası ve sevinciyle gülücükler
atarak bota biniyor.
PYD’ ye terör
örgütü diyor, Kobani’de yaralanan bu örgüt elemanlarını alıp tedavi ediyoruz. Bunlar
sivil halk mı, Kobani de sivil kaldı mı?
Son olaylarda Kürt
kardeşlerimiz de gördüler ki bu örgüt kendilerini de öldürüyor. Öyleyse bunlar Kürt
değil, Kürt halkı ile ilgisi yok. Yıllardır olayların bu yere gelmesine ve bu
insanların kandırılmasına sebep olan demokratik haklarını verip, onlarla
görüşmekten bizi alıkoyan nedir?
Her gün kandil’den
tehditler alıyoruz. Kandil orda, başları orda. Hdp’li vekiller çarşı yolu
yapmışlar, ama biz yerlerini bilmiyoruz!
Halkımızı
koruyamazsak halk kendini korumaya başlar. Bunu mu istiyoruz?
Pkk domuz
sürüsünün mücadelesi ırka dayalı bir mücadele değildir. Sadece bir ırkı
kullanıyorlar, bunu anlamak için meclisi basmalarını mı bekliyoruz?
İmralı’da ki domuza
verilen değer kadar Kürt olmayan halkınıza da verin. Evet, ben Türküm ve bu
domuz sürüsünün sokaklarda silahları ile gezmesinden, diğer insanlar kadar
rahatsızım.
Asıl tehlike çözüm
sürecinin bitmesi değil bizim bu sözü söylememizdir. Artık bütün insanlar bu
sözü söylüyor. Ülkeyi taşları bağlı, itleri serbest gezen köy olmaktan
çıkarmazsak son sözü halk söyleyecek.
Osmanlıcılık
oynamayı bırakıp, eğer böyle bir ideolojimiz varsa Osmanlı gibi davranalım.
Osmanlı kendisine saldıranlara gülücük dağıtarak Osmanlı olmadı.
28.10.2014