İngiltere ve
Fransa, özellikle İngiltere Osmanlı’yı petrol için parçalamıştı, Musul ve
Kerkük bu bölgenin petrol açısından en zengin topraklarıydı ama bize bırakıyorlardı.
Hiçbir akıl sahibi iki dünya savaşı çıkaran bu ülkeler burayı neden bize versin
diye düşünmedi. Birincisinde yaklaşık 10 milyon insan, ikincisinde 65 milyon
insan ölmüştü. Ama Kerkük ve Musul’u bize ikram ediyorlardı.
Başarısız olacağı
bilindiği halde 15 Temmuz darbe girişimi yaptırılıyor. Ardından başkanlık
sistemine geçmek için güçlü bir irade oluşuyor. 16 Nisan referandumu bu hava
içinde geçiyor. Bu arada Kerkük karar alıyor, referandum ile Kuzey Irak’a
katılacaklar. Barzani bağımsızlık için referandum yapılacağını açıklıyor. Bu
olayların aslında birbiri ile bağı hiç yok gibi görünüyor değil mi?
Osmanlıcılık
fikrine o kadar inandık ki, Irak merkezi hükümetini deport edip, doğrudan
Barzani’yi muhatap aldık. Başkanlık gelecek, federasyon olacak, Barzani Kuzey
Irak’taki bize bağlı özerk bölgenin başkanı olacaktı. İşgal sonrası ABD’nin 5
bin kürdü bir yerlere götürüp eğitip sonra geri getirdiğini unuttuk bile. Tıpkı
bizdeki bazı ayrılıkçı Kürtleri batıda eğitip geri gönderdiği gibi.
O tarihte, şimdiki
Barzani referandumuna yatırım yapan batı, belki bizim için de ileriye yatırım
yapıyordu ama olsun, biz Osmanlı’yı geri getiriyorduk. Bazı aklı evvel tipler
“bağımsızlık olmadan Türkiye’ye katılmak olur mu?”diye savunuyor.Aklı evvel
yerine “aklı Amerikalı” demek daha doğru olur mu bilmiyorum. Hâlbuki Barzani
bize sıkı bir çalım atmış, ABD planını devreye sokmuştu.
ABD’de yetkili
ağızlar referanduma karşı olduklarını ve ertelenmesi gerektiğini söylüyordu ama
Barzani yola devam ediyordu. Bizdeki yorumcular “ABD’ye rağmen” diyordu. Biz
biliyoruz ki Barzani ABD’nin izni olmadan tuvalete bile gidemez.
Netice olarak
Barzani de bizi kandırdı. Devletler kandırılınca telafisi mümkün olmayan
sonuçlar doğuyor. Biz kandırılmıştık, hem de bir kabile reisi tarafından. O
zaman bu referandum gayrimeşru demeliydik. Hatta sokak ağzı ile “bunun hesabını
vereceksiniz” demeye başladık. Kime diyoruz bunları? Ankara’da mı referandum
yapılmış İstanbul’da mı? Başka bir ülkede yapılan referandum için diyoruz.
Bize zarar verecek
bir oluşum varsa elbette hesap sormalıydık. Bu hesap sorma sokak kavgası gibi
olmamalı, devlet ağırlığınca, devlet prensipleri ile devlete yakışır olmalıydı.
Bize ne zararı
olabilir? Suriye’nin kuzeyi gibi bir oluşum olur endişesini taşıyoruz. Hani şu
Büyük Kürdistan hayali işte.
Bizde de bu hayali
kuran yok mu? Biz Irak değiliz. Kamyonet
üzerinde 50 adamı görünce kaçacak ordu da yok bizde. Kürtlerin büyük
çoğunluğunun böyle bir düşüncesi olmadığını biliyoruz. Bu oyun bizde tutmaz.
Yapmamız gereken demokrasimizi rayına oturtmak. Kimliğinde Türk vatandaşı yazan
her ferdin bizim milletimiz olduğu duygusunu vermek ve yaşatmak. Millet derken
Kars’tan Edirne’ye yaşayan bütün insanları kastediyoruz, ırkı değil. Ancak bu
sayede batının oyununu bozabiliriz.
Vatandaşlarımızdan
bahsederken mensubiyete göre adlandırıyoruz. Almanya nüfusuna kayıtlı vatandaşa
Alman, Fransa nüfusuna kayıtlı vatandaşa Fransız dediğimiz gibi Türkiye
Cumhuriyeti nüfusuna kayıtlı vatandaşa da Türk diyoruz. İslamı kendisine paravan
yapıp Kürt ırkçılığı yapanlar bundan rahatsız oluyorsa eğer olsunlar.
Şehitlerimizin arasında Kürt vatandaşlarımız yok mu? Biz yine Türk askeri şehit
oldu demiyor muyuz?
Devlet aklı ile
davranmak gerekir. İşgal sırasında Musul ve Kerkük’te Tapu ve nüfus kayıtları
yakılıp orada hiç Türkmen yaşamamış gibi yapılırken, BOP eş başkanlığı ve Osmanlıcılık
oynamakla meşguldük. Şimdi “oralarda Türkmen ve Araplar da yaşıyordu” demenin
anlamı yok. Tıpkı Ayn El Arap, Kobani yapılırken olduğu gibi. Hatta Peşmerge
görüntüsünde PKK’lıları hastanemizde tedavi bile etmiştik. Bu uyku halimiz daha
sonra bize hendek ve barikat olarak geri dönmüştü.
Yapılması gereken Barzani’ye
bizi kandırmış olabilirsin, devlet kurmuş olabilirsin, ama bizden normal
komşuluk ilişkisi bekleme demek olmalı. Eğer senin sınırlarından bana bir tek
terör eylemi gelirse, eğer senin ülkenden bana bir tek silah ve mermi gelirse, eğer
teröristlere yardım edersen elbette refleks gösteririz. Hatta sınırlarımızdan
içeriye “bir tek Kürt kedisi” bile girerse derseniz o anlar. Madem devletsin, o
zaman sınırlarına hâkim olacaksın demeliyiz.
İran ve Irak ile
görüşmeler yapılıyor. Kuzeyde biz varız. Önce ekonomik olarak bütün yaptırımlar
uygulanır. Bizim o bölgede yatırımlarımız var, onları kaybetmek istemiyoruz
gibi bir düşünce olursa kaybedeceğimiz kesindir. Kaybetmeyi göze almayan
kazanamaz.
Fırat’ın
batısı-doğusu demeden, kesinlikle terör koridorunu bozarız ve batıdan çıkışı da
engelleriz. Bir ülkenin başka bir ülkeye terör ihraç etmesi devletlerarası hukuka
aykırı olduğuna göre bir tek terörist girişinde dağları değil, bütün ekonomik
ve askeri hedeflerini vururuz. İsrail
bunu yapıyor ve kimse ilişemiyor.
Bizim ülkemizde
Barzani’ye özenen olursa Kürdistan orada diye adres gösteririz. Vatandaşlıktan
çıkarır Barzani’ye göndeririz. Öyle terörist bir vekilin ödeneklerini kesmek,
vekilliğini düşürmek için yıllarca uğraşmayız. Anında biletini keser ve
göndeririz. Yani devlet gibi devlet olmak gerek.
Hayali haritalarla
uğraşmadan, Kerkük’ü işgal etmek için bütün Kuzey Irak’ı geçmek gerektiğini
bilerek hareket etmek gerek. Vatandaşa da bunlar anlatılmalı. Öyle Kerkük 82,
Musul 90, Erbil 95 demekle olmuyor bu işler.
Dış devletlere
efelenmeden, yapacaklarımızı söylemeden, “bunların hesabını vereceksiniz” gibi
sokak kavgası yapar gibi davranmadan, bu yapılan menfaatlerimize aykırıdır,
bizim de alacağımız tedbirler olacaktır diyerek yapılması gereken yapılmalıdır.
Devletimizin
bekası, milletimizin huzur ve refahı için milli konularda iktidarın
desteklenmesi de bizim için milli bir görevdir. Her türlü dış tahrikle hareket
eden, birliğimizi bozmak isteyen kimseden de korkumuz yoktur. Yanlışları dile
getirip tenkit etmek, yanlıştan dönülmesini sağlamak, bu yanlışlara sebep olan
kriptoları söylemek farklı bir şeydir, milli birlik farklı bir şeydir. Bunu
yapmaya devam edeceğiz.
04.10.2017