28 Ağustos 2014 Perşembe

DEVE DEVEYE SÜRTÜNÜR, ARADA SİNEK EZİLİR.



Koalisyon güçlerinin Libya’ya saldırmasına tepki gösterilmesini, Kaddafi’ye destek gibi algılanması ve “ama o da şöyle yaptı da meşruiyet doğdu” söylemlerinin hiçbir anlamı yok.

Bölge insanının haklarının kısıtlandığı gibi bir algı yanlıştır. Olmayan şey kısıtlanamaz. Yıllardır hakkı olmayan insanlar neden bu gün aklınıza geldi diyoruz. Hakkı kısıtlanan insan sadece bunlar mıdır diyoruz. Katliam boyutunda olaylar yaşanırken bu koalisyon güçleri nerede idi diyoruz.

Gerilere gidelim, daha 70 li yıllara. Kıbrıs harekâtının yaşandığı zaman Kaddafi birkaç yıllık diktatördü. Harekâtta yaşı müsait olanlar bilirler. Libya’nın ikinci adamı Abdüsselam Callud bize çağrıda bulundu. Havaalanlarımız ve bütün uçaklarımız emrinizdedir dedi. Hoşumuza gitmişti değil mi? Eğer halkının bir isteği yoksa, biz ülke yönetimleri ile dost kalırız. Zulüm varsa, işkence varsa, halk bunlardan şikâyetçi ise, biz halktan yana tavır koyarız. Şimdi olduğu gibi.

Daha üç yıl önce Elize Sarayının bahçesinde çadır kuran Kaddafi değil miydi? Cumhurbaşkanı kim di? Yine Sarkozy. Ne değişti bu geçen üç yılda. Kaddafi o zaman dost ve hayırlı bir adamdı. Kaddafi’nin elindeki uçaklar kimden alınmış? Uçak satmak için pazarlık yapan Sarkozy, onun diktatör olduğunun farkında değil miydi?

Peki, Kaddafi İtalya’da futbol kulübü satın alırken yine halim selim, halkına iyi davranan bir adamdı değil mi? O zaman diktatör değildi, şimdi bir anda mı diktatör oldu? Ve o zamanlarda Libya, Mısır, Yemen, Tunus v.s.halklarının demokrasi talepleri yok muydu?

Aslında şimdi de bütün bu halkların demokrasi talebi falan yok. Birileri talep edin dedi. İşte asıl mesele burada. O birileri çok insancıl ise, bırakın hak kısıtlamasını, katliamlar olurken nerdeydiler?

Ruanda’da 94 yılında birkaç ay içersinde tam 800 bin insan öldü. İddiaya göre Fransa ve ABD nin, katliamları başlatan Hutu’ların engellenebileceği zamanlarda Birleşmiş Milletleri işlevsiz kılmaya yönelik diplomatik girişimleri var. Yine o günlerde Fransa devlet başkanı François Mitterrand’ın “o ülkelerde soykırım yaşanması o kadarda önemli bir şey değil” diyen açıklamasını hatırlayan var mı?

Darfur’da katliamlar 2003 yılında başlıyor. Birleşmiş Milletler 2007 yılında nihayet müdahale ediyor. Ölü sayısı 400 bine yakın. Evlerinden yerlerinden olan insan sayısı milyonlar. Birleşmiş Milletleri oradaki katliamda meşruiyet sınırları dışında tutan ne idi? Neden bu kadar beklendi?
                                                                                    
Kosova’da Birleşmiş Milletlerin üç yıl beklemesinin sebebi ne idi. Ne zaman Boşnaklar güçlendi, bastırmaya başladı, Birleşmiş Milletler müdahale etti. Dünyanın bir yerlerinden gelip, orada oturan insanların topraklarını işgal edeceksiniz, sonra günden güne işgal alanlarını genişletip, her gün bir yerleri bombalayacaksınız, ama bunun müdahale için bir meşruiyeti olmayacak. Filistin’ den söz ettiğimi anladınız sanırım.

Düne kadar baş tacı ettikleri yönetimler şimdi halk düşmanları oldu. Bu yönetimler senelerdir bu insanları böyle yönetiyordu. Halkın da sesi çıkmıyordu. Şimdi zincirleme demokrasi talepleri başladı. Arap halklarını o kadar cana yakın buldular ki, kurtarmaya gittikleri, demokrasi götürdükleri insanları kendileri bombalıyorlar.

Biz diyoruz ki; enerji ihtiyaçları için paylaştıkları bölgelerdeki nüfuz mücadelelerinde, bölge insanını bombalamasınlar. Petrolu zaten batılı şirketler kullanıyordu. Şimdi bölgede hangi şirketler etkin olacak, hangi devlet söz sahibi onun mücadelesi veriliyor. Büyük devletlerin nüfuz mücadelesinin adını demokrasi getirmek, diktatörden kurtarmak koymayın.

Kaddafi’nin meşruiyet yarattığı falan yok. Meşruiyet zaten ellerinde. İstedikleri şekilde karar alıyor, istedikleri meşruiyeti yaratıyorlar. Burada meşruiyet Kaddafi. Yarın İran’da meşruiyet nükleer silah olacak.

Deve deveye sürtünüyor, arada sinek eziliyor.

23.3.2011



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder