Bütün
ideolojik kaygıları ve üzerimizdeki baskıları bir kenara bırakıp aklıselim ile
düşünelim. Tabi bu söyleyeceklerimi 20 li yaşlarda olan, kanı kaynayan, klavye
başında oturup asıp-kesen gençlik şimdilik anlamaz. Bir de aklı bir yerlerin
kontrolünde olan medya mensupları anlamaz. Onlar ilelebet anlamaz.
Özellikle
15 ile 20 yaş arasında çocuk büyütenler bilirler ki; çocukların bir deli
çağıdır bu. Ne söyleseniz anlamaz, doğru diye bildikleri her şey yanlıştır.
İşte bu dönemde kaçınız bu çocuğu evlatlıktan reddettiniz? Kaçınız kapı dışına
attınız?
İşte
Türkiye’nin de böyle yaramaz bir çocuğu var. Ekranlarda çıkıp atıp-tutma ile
klavye başına oturup asıp-kesme olmuyor bu iş.
Evin
yaramaz çocuğuna bir şey anlatmak zor olduğu gibi, evin sahibi olduğunu
söyleyen insanlara da söz anlatmak zor. Gerilere gidip Osmanlı döneminden
meselenin psikolojik ve sosyolojik boyutunu ele almadan siyasi boyutunu çözmek
mümkün değildir.
Bir
sorunu çözmek için o sorunu çıkaranla görüşürsünüz. Sorarsınız “ ne istiyorsun
diye ” aksi halde sorunu çözemezsiniz çünkü ne istendiği belli değildir.
İstek
makul ise olur der, çözersiniz. Makul değilse, makul bir teklifte bulunursunuz.
Eğer anlaşmaya yanaşmaz ve karşılanması mümkün olmayan isteklerde bulunursa
bildiğin gibi yap, çatışmaya devam edelim dersiniz.
Biz
pkk sorununu çözmek için kimle görüşmeliyiz? Kuveyt emiri ile görüşsek olur mu?
Ya da Uganda devlet başkanı Yoweri Museveni, yahutta Papua Yeni Gine devlet
başkanı Peter O’Neill. Şu anda devleti yönetenlerin aklına gelmemiş olabilir.
Böyle güzel fikirleri olan varsa sunabilir hükümete.
Çok
acı şeyler yaşanmış olabilir. Ama bu sonsuza kadar yaşanacak demek değildir.
İstiklal savaşında ülkemizi işgal eden yunanlılarla savaşmadık mı? O tarihten
bu yana savaşmaya devam mı ediyoruz? Sokakta gördüğü bir yunanlıyı hanginiz
“”siz filan tarihte ülkemizi işgal etmiştiniz “diye öldürüyorsunuz? Biraz
mantık.
Sorun
yaratan terör örgütü değil mi? Öyleyse onlarla görüşmekten daha tabii ne olabilir?
Eğer örgüt “biz hala, sizin it dediğiniz o adamı lider olarak görüyoruz “ derse
onunla da görüşülebilir. Ne istedikleri sorulabilir. Onların istemesi,
isteklerinin gizli kalması gerekirken bazı hainler tarafından ortalığa
dökülmesi kabul edildiği anlamı taşımaz.
Hatta
çok geç kalınmış bir görüşmedir bu. 1999 yılında asılmamak kaydıyla bize teslim
edildiğinde, basiret sahibi olup görseydik, belki 13-14 yıldan bu yana verdiğimiz
şehitleri vermeyecektik.
Hani
o tarihlerde yargılanırken İmralı iti ne demişti? ” Eğer devletim isterse
yardımcı olmak için elimden geleni yaparım.” Hâlbuki dönemin başbakanı “ben
anlamdım bu adamı bize neden teslim ettiler “ demişti. İşte bu basiretsiz duruş
bizi bu günlere getirdi.
Başbakan
siyasi hayatını riske atıyor ve böyle bir girişimde bulunuyor. Destek olmak
yerine köstek olanlar, en az pkk kadar vebal altındadır. Ben diğer insanlar
gibi, aman beni akpli sanmasınlar diye korku içinde değilim. Evet, akp li
değilim ama iyi yapılan işleri görmemezlikten gelecek kadar da nankör değilim.
Yanlış yapılanları da söyleyecek kadar cesurum.
Biz
Türkiye milliyetçisiyiz. Ülkemi ve ülkemdeki bütün insanları seviyorum. Çözüme
karşı olanlar yabancı güçlerin etkisi altında, onların daha rahat kontrol
edeceği küçülmüş bir devlet içinde yaşamak istediklerinin farkında değiller.
Nasılsa kendileri şehit vermiyor. Öyleyse üfürmenin zararı olmaz!
Onurlu
bir çözüm kaçınılmazdır. Eğer bu kabul görmüyorsa, ülkemizi savunmaktan aciz
değiliz, şehitlik mertebesine ulaşmaktan zerre kadar korkumuz yoktur böyle
biline.
Çözüme
karşı olanlar plazalarda ya da klavye başında sallamaktan vazgeçip, çözüm için
kimle görüşülmesi gerektiğini söylemeliler. Ya da silahlanıp dağa çıkıp son
terörist bitene kadar öldürmeye devam etsinler.
9.3.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder