10 Ağustos 2014 Pazar

ÇÖZÜM İÇİN KİMLE GÖRÜŞÜLMELİ?



Bütün ideolojik kaygıları ve üzerimizdeki baskıları bir kenara bırakıp aklıselim ile düşünelim. Tabi bu söyleyeceklerimi 20 li yaşlarda olan, kanı kaynayan, klavye başında oturup asıp-kesen gençlik şimdilik anlamaz. Bir de aklı bir yerlerin kontrolünde olan medya mensupları anlamaz. Onlar ilelebet anlamaz.

Özellikle 15 ile 20 yaş arasında çocuk büyütenler bilirler ki; çocukların bir deli çağıdır bu. Ne söyleseniz anlamaz, doğru diye bildikleri her şey yanlıştır. İşte bu dönemde kaçınız bu çocuğu evlatlıktan reddettiniz? Kaçınız kapı dışına attınız?

İşte Türkiye’nin de böyle yaramaz bir çocuğu var. Ekranlarda çıkıp atıp-tutma ile klavye başına oturup asıp-kesme olmuyor bu iş.

Evin yaramaz çocuğuna bir şey anlatmak zor olduğu gibi, evin sahibi olduğunu söyleyen insanlara da söz anlatmak zor. Gerilere gidip Osmanlı döneminden meselenin psikolojik ve sosyolojik boyutunu ele almadan siyasi boyutunu çözmek mümkün değildir.

Bir sorunu çözmek için o sorunu çıkaranla görüşürsünüz. Sorarsınız “ ne istiyorsun diye ” aksi halde sorunu çözemezsiniz çünkü ne istendiği belli değildir.

İstek makul ise olur der, çözersiniz. Makul değilse, makul bir teklifte bulunursunuz. Eğer anlaşmaya yanaşmaz ve karşılanması mümkün olmayan isteklerde bulunursa bildiğin gibi yap, çatışmaya devam edelim dersiniz.

Biz pkk sorununu çözmek için kimle görüşmeliyiz? Kuveyt emiri ile görüşsek olur mu? Ya da Uganda devlet başkanı Yoweri Museveni, yahutta Papua Yeni Gine devlet başkanı Peter O’Neill. Şu anda devleti yönetenlerin aklına gelmemiş olabilir. Böyle güzel fikirleri olan varsa sunabilir hükümete.

Çok acı şeyler yaşanmış olabilir. Ama bu sonsuza kadar yaşanacak demek değildir. İstiklal savaşında ülkemizi işgal eden yunanlılarla savaşmadık mı? O tarihten bu yana savaşmaya devam mı ediyoruz? Sokakta gördüğü bir yunanlıyı hanginiz “”siz filan tarihte ülkemizi işgal etmiştiniz “diye öldürüyorsunuz? Biraz mantık.

Sorun yaratan terör örgütü değil mi? Öyleyse onlarla görüşmekten daha tabii ne olabilir? Eğer örgüt “biz hala, sizin it dediğiniz o adamı lider olarak görüyoruz “ derse onunla da görüşülebilir. Ne istedikleri sorulabilir. Onların istemesi, isteklerinin gizli kalması gerekirken bazı hainler tarafından ortalığa dökülmesi kabul edildiği anlamı taşımaz.

Hatta çok geç kalınmış bir görüşmedir bu. 1999 yılında asılmamak kaydıyla bize teslim edildiğinde, basiret sahibi olup görseydik, belki 13-14 yıldan bu yana verdiğimiz şehitleri vermeyecektik.

Hani o tarihlerde yargılanırken İmralı iti ne demişti? ” Eğer devletim isterse yardımcı olmak için elimden geleni yaparım.” Hâlbuki dönemin başbakanı “ben anlamdım bu adamı bize neden teslim ettiler “ demişti. İşte bu basiretsiz duruş bizi bu günlere getirdi.

Başbakan siyasi hayatını riske atıyor ve böyle bir girişimde bulunuyor. Destek olmak yerine köstek olanlar, en az pkk kadar vebal altındadır. Ben diğer insanlar gibi, aman beni akpli sanmasınlar diye korku içinde değilim. Evet, akp li değilim ama iyi yapılan işleri görmemezlikten gelecek kadar da nankör değilim. Yanlış yapılanları da söyleyecek kadar cesurum.

Biz Türkiye milliyetçisiyiz. Ülkemi ve ülkemdeki bütün insanları seviyorum. Çözüme karşı olanlar yabancı güçlerin etkisi altında, onların daha rahat kontrol edeceği küçülmüş bir devlet içinde yaşamak istediklerinin farkında değiller. Nasılsa kendileri şehit vermiyor. Öyleyse üfürmenin zararı olmaz!

Onurlu bir çözüm kaçınılmazdır. Eğer bu kabul görmüyorsa, ülkemizi savunmaktan aciz değiliz, şehitlik mertebesine ulaşmaktan zerre kadar korkumuz yoktur böyle biline.

Çözüme karşı olanlar plazalarda ya da klavye başında sallamaktan vazgeçip, çözüm için kimle görüşülmesi gerektiğini söylemeliler. Ya da silahlanıp dağa çıkıp son terörist bitene kadar öldürmeye devam etsinler.

9.3.2013













Hiç yorum yok:

Yorum Gönder