9 Ağustos 2014 Cumartesi

BİLGİ KİRLİLİĞİ



                 Çevremizi öylesine bir bilgi kirliliği sarmış ki, insanların kafası epeyi karışık bu yüzden. İlgili ilgisiz bütün insanlar konuşuyor. Ama konu hakkında bilgileri olmadan. Medya zaten bir tuhaf. Ne düşünüyorlarsa insanları ona inandırmak için yayın yapıyor. Habercilik yapmıyor adeta dayatıyor, beyin yıkıyorlar.

                  Demokrasi ve haber alma özgürlüğünden bahsediliyor. Doğrudur, insanların haber alma özgürlüğü kısıtlanamaz. Tamam, haber alma özgürlüğü kısıtlanamaz. Yalan haber yapmak habercilik olmadığı gibi, bunu yapmayın doğru yazın demekte özgürlüğün kısıtlanması anlamına gelmez.

                  Devlet der dururuz hep. Ama devletin kim olduğunu nedense hiç düşünmeyiz. Geçtiğimiz yıllarda Sayın Meral Akşener iç işleri bakanı idi. Yine kargaşa var, belgeler deliller ortada geziyor, ya da belge diye insanlara yutturulan şeyler. Sayın bakanımız diyor ki ”varsa böyle bir belge devlete veririm”.Sahi kim bu devlet? Sayın bakanımız bakan olarak kendisinin devlet olduğunun farkında değildi nedense. Millet adına işleri yürüten her görevli ister seçilmiş olsun ister atanmış, devletin kendisidir. Yani varsa bir belge Sayın bakanın o belgeyi vereceği makam zaten kendisidir. İç işleri bakanı olarak işlem yapacak makam kendisi değilse kimdir peki. Eğer benim bildiğimin dışında bir devlet kavramı varsa bilmek isterim doğrusu.

                   Bir kısım iddialar atıldı ortaya, doğru değilse eğer, o medya mensuplarının yüz karasıdır bu. Çünkü özgür habercilik, haber alma hakkı gibi safsatalarla uyutmamak gerek. Doğru değilse eğer, sorumlu makamlar doğruyu yine basın aracılığı ile bildirir insanlara. Yok, doğru ise devletin kızmaya, hiddetlenmeye asla hakkı yoktur. Sayın Başbakanında, Sayın Genelkurmay başkanında kendileri devlet olduğu için hiddete hakkı yoktur öyleyse. Kimse kimseyi hainlikle suçlamadı bildiğim kadarı ile. Zaten böyle bir şeyin aklın ucundan geçme ihtimali bile söz konusu değildir. Hata söz konusu ise, öz eleştiri yapmak, nerde hata yaptık demek gerek. Başka gezegenden Başbakan ve Genelkurmay başkanı getirecek değiliz. Onlarda bizim insanımız, onlarda bizden biri.

                    Buna benzer hadiseler yaşanacaktır da bundan sonra. Hele bilir bilmez her insanın konuştuğu bir ortamda kaçınılmazdır bu. Bazı yabancı terimler Türkçeye çevriliyor, bakıyorsunuz konunun dışında çok anlamsız şeyler çıkıyor. Askeri terimleri, askeri terim bilmeyen birine çevirtirseniz ne olur. Taarruz helikopterinin adı saldırı helikopteri olur. Kuzey Irak’a yaptığımız operasyonun adı saldırı olur. Hâlbuki saldırı başka bir şeydir, taarruz başka bir şeydir. PKK bize saldırır ama silahlı kuvvetlerimiz operasyon yapar, ya da harekât yapar. Haksız olan saldırıdır. Amerika Irak’a saldırmıştır. Bakıyorsunuz haberlerde diyor ki; F–16 lar kandil dağına saldırı düzenledi. Yok efendim, F–16 larımız operasyon düzenliyor, saldırmıyorlar. Bence Genelkurmay başkanımızın bilgiler yanlışsa, hiddetlenmeye gerek yok, açıklama yapmaya bile gerek yok. Bilgileri Başbakana verir, hatta Başbakan bile açıklamaz, Milli Savunma Bakanı bunları medyaya açıklardı.

                        Terörle mücadele için kurullar toplanıyor, ne yapılacağı kararlaştırılacak. İnsanımızın canı yanıyor zaten, otuz yıldır bu mücadele yapılıyor, ne yapılacağını görüşüyoruz şimdi. Yani otuz yıldır bir yol haritamız hala yok mu? Silahlı kuvvetler başarısız mı? Bakıyorsunuz öldürülen terörist sayısı 30 000. Daha ne yapılsın yani. Bitiyor mu? Bitmiyor. Demek öldürmekle olmuyor bu iş. Asker bunu yapar, ama başkalarının da bir şeyler yapması gerek değil mi? Askerin karşısına intihar etmek için çıkan insan sayısını azaltmak için ne yapıldı.

                       Bakıyorsunuz Başbakanımız medyaya kızmış, karşılıklı tartışma yaşanıyor. Devlet kızamaz efendim, siz devletsiniz. İftira atılıyor diyorsanız, yine o kanalla cevap hakkı kullanılır. Bakın Asil Nadir’ e.İngilizler bir gecede bitirmediler mi?

                        Yarın Ergenekon davası görülmeye başlanacak. Geçtiğimiz günlerde her şey söylendi, kimi dedi bu insanların bir arada olması mümkün değil. Kimi dedi hesaplaşma. Hâlbuki izlemek gerek. Telefon konuşmaları, bağlantılar hepsi düzmece olamaz ki. İspat edilir veya edilmez, ama bir duman çıkıyor bir yerlerden. Yargılamayı beklemek gerek. İspatı mümkün olmasa bile insanlar anlayacağını anlamıştır.

                         Şu bilinmelidir ki; yetki ve sorumluk birlikte olur ve yetkiyi kullananlar sorumludur da aynı zamanda. Yapılan bir eylemin günahı da sevabı da devleti temsil edenlere aittir.

25.02.2010
                      
                
                

           

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder