2 Aralık 2019 Pazartesi

“KADININ BEYANI ESASTIR” I İNSANLAR YANLIŞ ANLAMIŞ!


Kanunda “kadının beyanı esastır, hiçbir belge ve delil aranmaz” diye yazıyor.

Bu yazılanı vatandaş yanlış anlamış, kanunu uygulayanlar yanlış anlamış, telefon ihbarını alıp adrese giden kolluk kuvvetleri yanlış anlamış. Bir tek Sabah yazarı Mehmet Çek doğru anlamış. Çünkü ülkede kanun uygulayıcılar, kolluk kuvvetleri, vatandaş hepimiz geri zekâlıyız. Sadece Mehmet Çek akıllı. Hatta milleti uyutacağını düşünecek kadar ileri derecede zeki. Şöyle diyor:

Bu hak kadın, 'bu adam bana tecavüz etti' dediğinde, adamın hemen hapse atılması anlamına gelmiyor. Aynı şekilde "kadın her zaman haklıdır" anlamına da hiç gelmiyor. Bu kural iddiaya maruz kalanın savunmasını boşa da çıkarmıyor.

Bunun için bir adalet bakanlığı yetkilisi aynen şöyle diyor.

"6284'e göre korunma talep eden kişi, tedbir için aile mahkemesine veya savcılık veya kolluk birimlerine delil olmadan talepte bulunabilir. Tedbir kararı verilmesi için de delil aranmaz. Aynı iddialarla ilgili olarak soruşturma açılmasını da talep edebilir.

Kadının şiddet görüyor olması da gerekmiyor. Şüphe olması, kuşku olması bile yeterli. Hacettepe Üniversitesinden Prof. Dr. Kadriye Bakırcı sözleşmeye taraf olan hocalardan biridir. Yayınladığı makalede çok şeyi tenkit ediyor ve şöyle diyor.

“Metni hazırlayanlar, bu Sözleşme kapsamındaki herhangi bir şiddet olayına tanık olan veya makul nedenlere/gerekçelere dayalı olarak böyle bir olayın gerçekleştiğine veya gerçekleşeceğine yönelik kuşkuları olan kişilerin bildirimde bulunmaya özendirilmeleri gerekliliğinden hareketle…” diye devam ediyor.

Hukuk olayların önünden değil arkasından gider. Her hukukçu bunu bilir. Kimseyi hırsızlık yapma ihtimali var diye kuşku üzerine şikâyet edemezsiniz. Somut delil olmadan kimse için bu beni öldürecek diye şikâyet edemezsiniz.

Hükümet vatandaşın rahatsızlığını göz önüne alıp İstanbul sözleşmesinden imzayı çekmeyi, 6284 sayılı kanunu iptal etmeyi düşünmek yerine, vatandaşı ikna için seferberlik başlatmış. “Kadının beyanı esastır” sözünü yanlış anladığımızı ve aptal olduğumuza bizi ikna etmek için medyada haber yapılıyor, makale yazdırılıyor.

Yıllar önce, eğer bir gün CHP ve HDP’nin savunduğu fikirlere paralel düşünürsem haber verin intihar edeyim demiştim. Ben aynı çizgimde duruyorum ama 17 yıl önce Müslümanlar iktidara geliyor diye sevinip, oy verdiğimiz Ak Parti CHP ve HDP’nin çizgisine girdi. Hatta CNN ile birlikte aynı çizgiye girdi. Ak parti medyası ile aynı ağzı konuşuyor.

CNN şöyle yazıyor: “Kamuoyunda "Kadının beyanı esastır" şeklinde bilinen fakat "Cinsel şiddete maruz kalanın beyanı esastır" şeklinde genişletilebilecek bu ilke, adil yargılamadaki çeşitli ihtiyaçları karşılamayı ve maddi gerçeğe ulaşmayı amaçlıyor. BBC Türkçe'ye konuşan hukukçular, ilkenin neden ve nasıl yanlış yorumlanabildiğini anlattı.” Bizim gibi ahmakların anlamadığını CNN’de anlamış.

Bizim 17 yıl önce umduğumuz Ak parti ve Recep Tayyip Erdoğan bu değildi. Biz kâfirden-küfürden beri, milli, insanlara saygılı, adil bir iktidar düşlemiştik. Ben yıllar önce bulunduğum çizgiden şaşmadım. İntihar etmemi gerektirecek bir şey yok. Ben değil ama Ak Parti ve hükümet intihar ediyor.

Sözleşme ve kanunla İslama ve geleneğimize aykırı uygulamaları meşru hale getirirseniz, açtığınız yoldan CHP ve HDP yolu genişleterek yürür. AB’ye giremedik ve giremeyeceğiz ama onların kâfir uygulamalarını aynen uyguluyoruz. Halbuki AB’nin hiçbir ilkesi bizi ilgilendirmiyor.

Ak parti ve iktidarın açtığı yoldan, Küçükçekmece belediyesi genişleterek yürüyor. Eğer bu afiş içine siniyorsa Ak partililerin ve ona oy verenlerin, Kadem ve Mor Çatı gibi dernekleri yanlarına alıp, HDP ve CHP ile birlikte eylemlere katılabilirler.

İstanbul sözleşmesi ve 6284 sayılı kanun sadece kadının ahlak dışı davranışlarını meşru hale getirmiyor, çocuklarımızın da ahlaki yapısını bozuyor. İsteyen çocuk cinsiyetini seçecek, isteyen çocuk ebeveynlerine bağlı kalmayıp, birlikte yaşamak istediği insanları seçecek.


Bir gün oğlunuz veya kızınız “ben başka aile buldum, onlarla yaşayacağım, bu benim hakkım, kendi kararımı verebilirim” derse ne diyeceksiniz? Eğer bu içinize siniyorsa susmaya devam edin. Bize sahte zaferleri anlatın.

İzlediğim dizide “madam” var “matmazel” var. Ne anlama geliyor biliyorsunuz. Bizde de “kız” vardı “kadın” vardı. Şimdi yok artık, hepsi kadın oldu.

İstanbul sözleşmesi "Kadın kelimesi, 18 yaşından küçük kızları da kapsamaktadır” diyor. (m. 3/f )." Bizde “kız” ve “kadın” ayrımını kaldıran Avrupa’da hala “madam” ve “matmazel” var ama. Mesela bir haber okuyorsunuz. 12 yaşında ortaokul öğrencisi bir kadının üzerine okulun demir kapısı düştü. Hoşunuza gidiyorsa susmaya devam edin.

İstanbul sözleşmesi Madde 42/1, “sözde “namus” adına işlenen suçlar da dâhil olmak üzere, işlenen suçları mazur gösteren gerekçelerin kabul edilmemesini öngörmektedir” diyor.

Namus diye bir şey yok. "SÖZDE NAMUS" diye tanımlıyor sözleşme. Zihniyet değişikliğine alışalım. Namus diye bir şey yok. Namussuzluğu özendiren ve taltif eden İstanbul sözleşmemiz var artık. 

Bunu hararetle savunan “din düşmanı” diye nitelediğiniz CHP ve HDP var. İstedikleri kadar savunsunlar, toplumda kayda değer etkileri yoktu. Onlara destek olan sözleşme imzalayan ve kanun çıkaran İktidarımız ve Ak parti var. Onlar “din düşmanı”, Ak parti Müslüman! Ak partiye oy verenler de Müslüman(!)

02.12.2019