Kanunda
“kadının beyanı esastır, hiçbir belge ve delil aranmaz” diye yazıyor.
Bu
yazılanı vatandaş yanlış anlamış, kanunu uygulayanlar yanlış anlamış, telefon
ihbarını alıp adrese giden kolluk kuvvetleri yanlış anlamış. Bir tek Sabah
yazarı Mehmet Çek doğru anlamış. Çünkü ülkede kanun uygulayıcılar, kolluk
kuvvetleri, vatandaş hepimiz geri zekâlıyız. Sadece Mehmet Çek akıllı. Hatta
milleti uyutacağını düşünecek kadar ileri derecede zeki. Şöyle diyor:
Bu hak kadın, 'bu adam bana tecavüz etti' dediğinde, adamın
hemen hapse atılması anlamına gelmiyor. Aynı şekilde "kadın her zaman
haklıdır" anlamına da hiç gelmiyor. Bu kural iddiaya maruz kalanın
savunmasını boşa da çıkarmıyor.
Bunun
için bir adalet bakanlığı yetkilisi aynen şöyle diyor.
"6284'e göre korunma talep eden kişi, tedbir için aile
mahkemesine veya savcılık veya kolluk birimlerine delil olmadan talepte
bulunabilir. Tedbir kararı verilmesi için de delil aranmaz. Aynı iddialarla
ilgili olarak soruşturma açılmasını da talep edebilir.”
Kadının şiddet görüyor olması da gerekmiyor. Şüphe olması,
kuşku olması bile yeterli. Hacettepe Üniversitesinden Prof. Dr. Kadriye Bakırcı
sözleşmeye taraf olan hocalardan biridir. Yayınladığı makalede çok şeyi tenkit
ediyor ve şöyle diyor.
“Metni
hazırlayanlar, bu Sözleşme kapsamındaki herhangi bir şiddet olayına tanık olan
veya makul nedenlere/gerekçelere dayalı olarak böyle bir olayın gerçekleştiğine
veya gerçekleşeceğine yönelik kuşkuları olan kişilerin
bildirimde bulunmaya özendirilmeleri gerekliliğinden hareketle…” diye devam
ediyor.
Hukuk
olayların önünden değil arkasından gider. Her hukukçu bunu bilir. Kimseyi
hırsızlık yapma ihtimali var diye kuşku üzerine şikâyet edemezsiniz. Somut
delil olmadan kimse için bu beni öldürecek diye şikâyet edemezsiniz.
Hükümet
vatandaşın rahatsızlığını göz önüne alıp İstanbul sözleşmesinden imzayı
çekmeyi, 6284 sayılı kanunu iptal etmeyi düşünmek yerine, vatandaşı ikna için
seferberlik başlatmış. “Kadının beyanı esastır” sözünü yanlış anladığımızı ve aptal
olduğumuza bizi ikna etmek için medyada haber yapılıyor, makale yazdırılıyor.
Yıllar
önce, eğer bir gün CHP ve HDP’nin savunduğu fikirlere paralel düşünürsem haber
verin intihar edeyim demiştim. Ben aynı çizgimde duruyorum ama 17 yıl önce
Müslümanlar iktidara geliyor diye sevinip, oy verdiğimiz Ak Parti CHP ve HDP’nin
çizgisine girdi. Hatta CNN ile birlikte aynı çizgiye girdi. Ak parti medyası
ile aynı ağzı konuşuyor.
CNN
şöyle yazıyor: “Kamuoyunda "Kadının beyanı
esastır" şeklinde bilinen fakat "Cinsel şiddete maruz kalanın beyanı
esastır" şeklinde genişletilebilecek bu ilke, adil yargılamadaki çeşitli
ihtiyaçları karşılamayı ve maddi gerçeğe ulaşmayı amaçlıyor. BBC Türkçe'ye
konuşan hukukçular, ilkenin neden ve nasıl yanlış yorumlanabildiğini anlattı.”
Bizim gibi ahmakların anlamadığını CNN’de anlamış.
Bizim
17 yıl önce umduğumuz Ak parti ve Recep Tayyip Erdoğan bu değildi. Biz kâfirden-küfürden
beri, milli, insanlara saygılı, adil bir iktidar düşlemiştik. Ben yıllar önce
bulunduğum çizgiden şaşmadım. İntihar etmemi gerektirecek bir şey yok. Ben
değil ama Ak Parti ve hükümet intihar ediyor.
Sözleşme
ve kanunla İslama ve geleneğimize aykırı uygulamaları meşru hale getirirseniz,
açtığınız yoldan CHP ve HDP yolu genişleterek yürür. AB’ye giremedik ve
giremeyeceğiz ama onların kâfir uygulamalarını aynen uyguluyoruz. Halbuki AB’nin
hiçbir ilkesi bizi ilgilendirmiyor.
Ak
parti ve iktidarın açtığı yoldan, Küçükçekmece belediyesi genişleterek yürüyor.
Eğer bu afiş içine siniyorsa Ak partililerin ve ona oy verenlerin, Kadem ve
Mor Çatı gibi dernekleri yanlarına alıp, HDP ve CHP ile birlikte eylemlere
katılabilirler.
İstanbul
sözleşmesi ve 6284 sayılı kanun sadece kadının ahlak dışı davranışlarını meşru
hale getirmiyor, çocuklarımızın da ahlaki yapısını bozuyor. İsteyen çocuk
cinsiyetini seçecek, isteyen çocuk ebeveynlerine bağlı kalmayıp, birlikte
yaşamak istediği insanları seçecek.
Bir
gün oğlunuz veya kızınız “ben başka aile buldum, onlarla yaşayacağım, bu benim
hakkım, kendi kararımı verebilirim” derse ne diyeceksiniz? Eğer bu içinize
siniyorsa susmaya devam edin. Bize sahte zaferleri anlatın.
İzlediğim
dizide “madam” var “matmazel” var. Ne anlama geliyor biliyorsunuz. Bizde de “kız”
vardı “kadın” vardı. Şimdi yok artık, hepsi kadın oldu.
İstanbul sözleşmesi "Kadın kelimesi, 18 yaşından küçük
kızları da kapsamaktadır” diyor. (m. 3/f )." Bizde “kız” ve “kadın”
ayrımını kaldıran Avrupa’da hala “madam” ve “matmazel” var ama. Mesela bir
haber okuyorsunuz. 12 yaşında ortaokul öğrencisi bir kadının üzerine okulun demir
kapısı düştü. Hoşunuza gidiyorsa susmaya devam edin.
İstanbul sözleşmesi Madde 42/1, “sözde “namus” adına işlenen
suçlar da dâhil olmak üzere, işlenen suçları mazur gösteren gerekçelerin kabul
edilmemesini öngörmektedir” diyor.
Namus diye bir şey yok. "SÖZDE NAMUS" diye tanımlıyor
sözleşme. Zihniyet değişikliğine alışalım. Namus diye bir şey yok. Namussuzluğu
özendiren ve taltif eden İstanbul sözleşmemiz var artık.
Bunu hararetle
savunan “din düşmanı” diye nitelediğiniz CHP ve HDP var. İstedikleri kadar
savunsunlar, toplumda kayda değer etkileri yoktu. Onlara destek olan sözleşme
imzalayan ve kanun çıkaran İktidarımız ve Ak parti var. Onlar “din düşmanı”, Ak
parti Müslüman! Ak partiye oy verenler de Müslüman(!)
02.12.2019