27 Temmuz 2015 Pazartesi

TEK TARAFLI ÇÖZÜM

Nato genel sekreteri Jens Stoltenberg Ankara’dan Pkk ya yönelik hava operasyonlarının barış sürecini tehlikeye sokmamasını istemiş.

-Mersin’de protesto eyleminde evinin balkonunda oturan vatandaş işaret fişeği ile vurulup hayatını kaybetti.
-PKK Erzurum’da ilçe emniyet müdürlüğüne saldırdı.
-Nusaybin’de ara sokaklara hendekler kazıldı.
-Hakkâri Çukurca’da yola bomba döşendi.
-Tatvan’da polis lojmanlarına roketli saldırı yapıldı.
-Van’ın Çaldıran ilçesinde kobra tipi zırhlı araca saldırı.
-Mardin Nusaybin’de bölge trafik istasyonuna silahlı ve patlayıcılı saldırı.
-Diyarbakır, Mardin, Şırnak, Batman’da terör örgütüne yapılan operasyonu bahane edilerek polise yönelik yapılan saldırılar.
-Diyarbakır Lice’de askeri araca saldırı.
-Siirt’te baraj inşaatında 5 iş makinesi yakıldı.
-Mardin Nusaybin’de devlet hastanesi bahçesinde park halindeki ambülânslara saldırı.
-Erzurum-Bingöl karayolunda 8 iş makinesi yakıldı.

Bunlar son 24 saatte aklımda kalanlar. Eksikleri siz tamamlayın. Sadece olayları verdim. Bu olaylardaki şehitleri vermedim. Barış sürecinin tehlikeye girmemesini isteyen Nato Genel Sekreteri şimdi bu listeyi alıp ne yaparsa yapsın.

7 Haziran seçimlerinden bu yana 300 civarında terörist eylem gerçekleşmiş. Peki devlet ne zaman terör örgütüne operasyon yapmış? 24 Temmuz gecesi yani 3 gün önce.

Selahattin Demirtaş bu gün “ geçici hükümet ülkeyi adım adım savaşa sürüklüyor” diyor. Yaklaşık iki yıldır hiç kuralına uymadıkları barış sürecini 300 civarında terör eylemi ile zaten savaşa çevirmişler.

Şimdi bu kadar fazla ciyaklamalarına, “ konuşarak çözülmeyecek hiçbir sorunumuz yok” diye açıklama yapmalarına sebep ne peki?

Malum çözüm süreci denen garabetle devlet bütün saldırılarını karşılıksız bıraktı. Doğu ve Güneydoğu’da şehirlere yerleştiler. Polisin karşısına silahla çıktılar. Seçimde milletin oyuna ipotek koydular.

Devlet aslında hiç olmayan çözüm sürecine zarar gelmesin diye alanı onlara terk etti. Bir ara devlet, polis ve jandarma karakollarını pkk ya bırakıp çekilecek diye latife yaptık.

O kadar rahat hareket ettiler ki, devleti sindirdik, fevkalade güçlüyüz edası ile hdp’li vekiller açıklamalar yapmaya başladı. Hatta aşırı rahatlıktan, sınırlarımız içinde bile örgüt mendil kapmaca falan oynuyordu. Yine devletten ses yok.

Hükümet kendisini çözüme öyle kaptırmış ki, askerin bazı bilgilendirmelerini kulak ardı ediyordu. Asker çözüm süreci boyunca “su uyur düşman uyumaz” mantığı ile hareket etti. Normal olan da bu idi zaten.

Sonunda hükümetin önüne öyle belgeler kondu ki, vaziyet anlaşıldı. Bir önceki akşam Daeş’e operasyon yapıldı. Malum, uçaklar havalanınca civardaki erketeler anında dağa haber verirdi. Uçaklar kalktı diye. Hepsi mağaralara doluşur, dağ taş bombalanırdı.

Ertesi akşam uçaklar yine havalandığında belki haber vermek ihtiyacı bile hissetmediler. İki yıldır devlet sindirilmiş nasılsa. Kendileri yakıp yıkıyor, devlet susuyor. Dün Daeş için havalanan uçaklar yine onlar için havalandı diye düşündüler. Kızlı erkekli mendil kapmaca oynamaya devam ettiler.

Abd ve Avrupa’dan yönlendirilen başlarındaki kazmalar gibi düşündüler askeri. Hâlbuki askerde yaklaşık 650 yıllık bir devlet geleneği ve zekâsı vardı.

İki sorti halinde, ilkinde 60 dan fazla uçak, ikincisinde 70 kadar uçakla terör kampları vuruldu. Mendil kapmaca oynarken, halay çekerken yakalandılar. Bazı hainlerin asker dağı taşı bombalıyor dediğine bakmayın. Örgüt hiç bu kadar zayiat vermemişti. Leş sayısı sizlerin aklına gelmeyecek kadar fazla.

Şimdi bu kadar çok ciyaklamanın, konuşarak çözelim demelerinin sebebini anladık sanırım.

Sıra geldi şehir eşkıyalarına. Onun da tek yolu elinde silah olan, Molotof bombası atanların teslim olmasını istemek, olmazsa vurmaktır. Ekmek almaya silahla gidilmeyeceğine göre başka maksadı vardır. Silahla eylem yapanın maksadı öldürmektir. Maksadı öldürmek olanlar da ölmeyi hak edenlerdir.

“Batı ne der” kaygısı olmadan kamera kayıtları altında vurulacaklar, itiraz eden batıya maskeli silahlı eylem filmleri gönderilip sorulacak. Siz bu tür eylemcilere madalya mı veriyorsunuz diye.

27.7.2015


8 Temmuz 2015 Çarşamba

DERNEKLER VE ALGILAR

Algı operasyonlarına açık bir milletiz. Bir olayı anlamak ve kanaat sahibi olmak için birilerinden bir şeyler duymak yetiyor.

Sosyal medyada “ ben hiçbir derneğe güvenmiyorum” diye yazan biri anında çok kişi tarafından teveccühe mazhar oldu. Belki bu insanların çoğu hiçbir dernekle ilişkide olmamış, hiçbir derneği tanımamış, derneklerin faaliyetleri hakkında zerre bilgisi olmayan insanlar.

Ancak “ ben hiçbir derneğe güvenmiyorum “ sözü onlar için ölçü olmuştur. Bu şahıs belki yalan söylüyor da olabilir. Lakin bu fikre katılanlar açısından derneklerin tamamı bitmiştir artık.

Devlet başlarında bombalar patlayan 2 milyon civarında insanı bir kampta toplayıp bakamayacağını bilmiyor muydu? Pekâlâ biliyordu. Şu ana kadar 6 milyar dolar harcanmasına rağmen yeterli bakım ve refah sağlanmaktan çok uzaktır.

Devletimizin zihninin arka planında, en azından bomba altında kalmaktan kurtaralım, nasıl olsa milletimiz bu insanlara bakar dediğini duyar gibiyim. Ve öyle de oluyor. Konuya uzak olanlar bilmeyecek ama milletimiz aynen bunu uygulamaktadır.

İnsanın olduğu yerde hem de yoğun olduğu yerde hiçbir şey dört dörtlük olamaz. Siyasi örgütler de böyledir. Farklı maksatlarla bir araya gelen örgütler ve oluşumlar da.

İdealist insanların oluşturduğu bir yapıya giren hiç ideali olmayan hatta bu insanların ideallerini ve onlara bel bağlayan mağdurları sömürmeyi hedefleyen insanlar neden olmasın.

Bu tür oluşumlar menfaat amaçlamadığı, sırf Allah rızası için çalıştığından zaten bu ideali olmayan insanları hoş karşılamaz ve anında devre dışı bırakırlar.

Yardım ve dayanışma dernek ve örgütlerinin içinde bulunduğu ikinci sıkıntılı konu bir şahsın belki kanaati belki iftirası ile yönlenen insanlardan başka, örgütlerin ve devletlerin politikalarına ters düştüğü için özellikle algı operasyonu yapmalarıdır.


Dayanışma ve yardımlaşma dernekleri cami dernekleri gibi tek hedefi inşası devam eden camiyi bitirmek olan kurumlar değildir. Sınırları aşan çalışmaları ile bazen devletlerin bile tepkisini çekebilir. Bu tepki yapılan yanlışlardan değil, söz konusu devletin bizimle ilişkilerinde hedeflerine ters düşülmesindendir.

İsrail ile İHH’nın ters düşmesinin sebebi, İHH’nın içinde yolsuzluk yapan, yardımları mağdurlara ulaştırmayan insanların bulunması olabilir mi sizce? Sadece İsrail değil, İsrail sevdalısı başka devletler tarafından da yasaklanmıştır İHH. The jeruselam Post’un 20.4.2012 tarihindeki haberinde “ Almanya Hamas bağlantılarından dolayı İHH’yı yasakladı” diyor.

Düşünmek lazım, Hamas bağlantısı mı yoksa yerinden yurdundan edilen, göçe zorlanan insanlara, yoksullara, yetimlere yaptığı yardımlarla İsrail politikasına ters düştüğü için mi?

Yine Almanya çıkışlı bir algı operasyonu da Deniz Feneri Derneği’ne yapıldı. Burada maksat Almanya’da Deniz Feneri’nin önünü kesmekti. Bu operasyona bizim hayır ve yardımdan anlamayan, Allah rızası nedir bilmeyen, plazalarında otururken her şeyi sütliman görüp yetimlerin dahi olabileceğini akledemeyen medyamız da çanak tuttu.

Daha sonra Alman mahkemelerince yolsuzluk yoktur kararı verilmesine rağmen ne Alman medyasında ne de bizim medyada yer almadı. Zaten maksat yolsuzluk soruşturması yapmak değil, yolsuzluk algısı ile insanların güvenini sarsmaktı.

Bunu da yeterince başardılar.

Bu oyuna gelen insanlar belki farkında olmuyorlar ama bunu bilinçli olarak yapan, kampanya yürüten, sosyal medyada hiç bilgisi olmadığı halde, sadece devlet politikasına olan zıtlığı veya bir dış devlet politikasına yakınlığı nedeniyle hayır kurumları aleyhine konuşanlar bilsin ki;

Bugün aç kalan, açıkta kalan, okulsuz kalan, kış soğuklarında paltosuz ve ayakkabısız kalan her yetimin vebali bunların boyunlarına dolanacaktır. Şimdi olmasa bile Ahirette mutlaka.


8.7.2015