Bu
milleti çimento gibi bağlayan bağlar bir bir koparılıyor. Sahte bir biçimde”
biz ayrılık düşünmüyoruz” deseler bile ayrılığı düşünecekler. Düşünecekler
çünkü daha önce düşünmedikleri şeyleri şu andan kendilerine düşündürüyor
birileri.
Önceleri
Kürt olduklarını kendileri de bilirdi, biz de bilirdik ama aynı sırada oturup okurduk.
Eğitim hakkımız kısıtlı demezlerdi. Demek için aynı sırada, aynı okulda
olmamamız gerekirdi. Batı ile doğu arasında fark yok muydu? Vardı, benim içinde
vardı, onun içinde vardı. Ülkemizin bölgesel kalkınmışlık durumuyla ilgili bir
sorundu bu. Biraz önce Diyarbakır’da kendisine fikri sorulan bir genç, ege
üniversitesinde okumasına rağmen, Kürt olarak eğitim haklarının
engellendiğinden bahsediyordu.
Bayrak
ile ilgili bir sorun yaşanmazdı. Bu bayrak benim de, onların da bayrağı idi.
Edirneli, Ankaralı, Antalyalı ülkesinin savaşında ordusunda görev almak için
nasıl askerlik şubesi önünde gönüllü olarak bekledi ise, Diyarbakırlı, Urfalı
da bekledi.1974 Kıbrıs Harekâtındaki gözlemlerimdir bunlar. Şimdi üç renkli
bayrakları var. Ellerine bile alamıyorlar ay yıldızlı bayrağı.
Milli
bağların hepsi koparıldıktan sonra şimdi sıra bu milletin başka bir çimentosu
olan din birliğine geldi. Kürtçe ezan ile bu atak başladı. Bir deneme yapıldı,
bakalım gerisi nasıl gelecek.”Araplaşmadan, kendi benliğini değiştirmeden” bir
din kurma hayali ile başlatılan Türkçe ezan girişimi nasıl milletin iradesi ile
son bulduysa, Kürtçe ezanda sahipsiz bir şekilde ortada kaldı. Sahiplenen
olmadı gibi. Ancak bitmeyecek, birliği sağlayan din çimentosu ile oynanmaya
devam edilecek.
Cumhuriyet
döneminde yapılan hataların neticesi bunlar. Düvel-i muazzama o zaman arzusunu gerçekleştiremedi.
Ancak bizim cumhuriyet döneminin beceriksiz, insan fıtratından habersiz, Hz.
Âdem’den beri insanların bir din ile yaşadığı ve yaşayacağı gerçeğini görmeden,
laiklik adı altında din düşmanlığına varacak seviyede bir düşünce ile kendi
kafalarındaki bir dinle donanmış ırk yaratma düşüncesindeki yöneticileri, bizi
bu yerlere getirdi. Asıl ülkeyi bölünme noktasına getiren zihniyet budur işte.
Sevr’i uygulamaya imkânı bulamayan barbar batının yapamadığını bizim sözde
cumhuriyetçilerimiz başardılar. Ülkemizi bölünme noktasına taşıyan demokratik
yollarla durdurmayı deneyenler değil, bu gerici zihniyettir işte.
Batı
ülkelerinin hiç birinde, ben dindarım diyen bir Hıristiyan’a dindar olanlar
veya ateist olanlar tarafından gerici, yobaz, karanlık çağların insanı gibi
yakıştırmalar yapılmamıştır. İnsanımız öylesine bu fikirlere kapılmış ki,
kendisi gibi olmayanı istediği sıfatla adlandırma cesaretini bulmuştur
kendinde. Çünkü arkalarında bu fikri yerleştirmek isteyen bir devlet gücü
bulmuşlardır.
Sevr’in
gerçek sahipleri, önce Kürt realitesine terör sayesinde alıştırdı insanları.
İzmirli gibi, Ankaralı gibi ege üniversitesinde okuduğu halde, eşit değiliz dedirtti.
Biz aynı ırktan değiliz, bu bizim bayrağımız değil dedirtti. Sıra geldi bizi
bir arada tutan din birliğine. Bu birliği, zaten cumhuriyetin başından beri
tepenin yamacındaki toprağın yavaş yavaş kayması gibi denize akıttı fikir sahipleri.
Ancak bu birliği devlet eli dışında sağlamaya çalışanlar oldu.
Gülen
cemaati İslam’ın bu topraklarda bir bağ olduğunu, dış dünyaya karşı bir kalkan
görevi gördüğünü işledi hep. Öyleyse bu bağı koparmak gerekli idi. Bunun için Sayın
Gülen’in gözden düşürülmesi gerekiyordu. KPSS de soru çalınma işinin
“fetullahçılar yaptı” fikrinin işlenmesi. ÖSYM de” şifre olduğu ve bunun
fetullahçıların işi olduğu, onun cemaatine dağıtıldığı iddiası” hep Sayın
Gülen’in itibarsızlaştırma gayretleriydi. Niyet onun çimento kabul ettiği din
birliğine çamur katma işiydi. Çamur betonu bozar çünkü. Bu Kürtçe ezan fikri
durup dururken birinin işgüzarlığı değildi. Oda Kürt’ün dinine su katma işidir.
Sizce
Sevr’i batılılar mı gerçekleştiriyor yoksa bizim insan fıtratından habersiz
olan, toplum mühendisliği ile değişim ve dönüşüm yapmak isteyen geçmiş
idarecilerimiz mi?
10.6.2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder