30 Ağustos 2014 Cumartesi

HER YOLU DENEYECEKLER



Bu milleti çimento gibi bağlayan bağlar bir bir koparılıyor. Sahte bir biçimde” biz ayrılık düşünmüyoruz” deseler bile ayrılığı düşünecekler. Düşünecekler çünkü daha önce düşünmedikleri şeyleri şu andan kendilerine düşündürüyor birileri.

Önceleri Kürt olduklarını kendileri de bilirdi, biz de bilirdik ama aynı sırada oturup okurduk. Eğitim hakkımız kısıtlı demezlerdi. Demek için aynı sırada, aynı okulda olmamamız gerekirdi. Batı ile doğu arasında fark yok muydu? Vardı, benim içinde vardı, onun içinde vardı. Ülkemizin bölgesel kalkınmışlık durumuyla ilgili bir sorundu bu. Biraz önce Diyarbakır’da kendisine fikri sorulan bir genç, ege üniversitesinde okumasına rağmen, Kürt olarak eğitim haklarının engellendiğinden bahsediyordu.

Bayrak ile ilgili bir sorun yaşanmazdı. Bu bayrak benim de, onların da bayrağı idi. Edirneli, Ankaralı, Antalyalı ülkesinin savaşında ordusunda görev almak için nasıl askerlik şubesi önünde gönüllü olarak bekledi ise, Diyarbakırlı, Urfalı da bekledi.1974 Kıbrıs Harekâtındaki gözlemlerimdir bunlar. Şimdi üç renkli bayrakları var. Ellerine bile alamıyorlar ay yıldızlı bayrağı.

Milli bağların hepsi koparıldıktan sonra şimdi sıra bu milletin başka bir çimentosu olan din birliğine geldi. Kürtçe ezan ile bu atak başladı. Bir deneme yapıldı, bakalım gerisi nasıl gelecek.”Araplaşmadan, kendi benliğini değiştirmeden” bir din kurma hayali ile başlatılan Türkçe ezan girişimi nasıl milletin iradesi ile son bulduysa, Kürtçe ezanda sahipsiz bir şekilde ortada kaldı. Sahiplenen olmadı gibi. Ancak bitmeyecek, birliği sağlayan din çimentosu ile oynanmaya devam edilecek.

Cumhuriyet döneminde yapılan hataların neticesi bunlar. Düvel-i muazzama o zaman arzusunu gerçekleştiremedi. Ancak bizim cumhuriyet döneminin beceriksiz, insan fıtratından habersiz, Hz. Âdem’den beri insanların bir din ile yaşadığı ve yaşayacağı gerçeğini görmeden, laiklik adı altında din düşmanlığına varacak seviyede bir düşünce ile kendi kafalarındaki bir dinle donanmış ırk yaratma düşüncesindeki yöneticileri, bizi bu yerlere getirdi. Asıl ülkeyi bölünme noktasına getiren zihniyet budur işte. Sevr’i uygulamaya imkânı bulamayan barbar batının yapamadığını bizim sözde cumhuriyetçilerimiz başardılar. Ülkemizi bölünme noktasına taşıyan demokratik yollarla durdurmayı deneyenler değil, bu gerici zihniyettir işte.

Batı ülkelerinin hiç birinde, ben dindarım diyen bir Hıristiyan’a dindar olanlar veya ateist olanlar tarafından gerici, yobaz, karanlık çağların insanı gibi yakıştırmalar yapılmamıştır. İnsanımız öylesine bu fikirlere kapılmış ki, kendisi gibi olmayanı istediği sıfatla adlandırma cesaretini bulmuştur kendinde. Çünkü arkalarında bu fikri yerleştirmek isteyen bir devlet gücü bulmuşlardır.

Sevr’in gerçek sahipleri, önce Kürt realitesine terör sayesinde alıştırdı insanları. İzmirli gibi, Ankaralı gibi ege üniversitesinde okuduğu halde, eşit değiliz dedirtti. Biz aynı ırktan değiliz, bu bizim bayrağımız değil dedirtti. Sıra geldi bizi bir arada tutan din birliğine. Bu birliği, zaten cumhuriyetin başından beri tepenin yamacındaki toprağın yavaş yavaş kayması gibi denize akıttı fikir sahipleri. Ancak bu birliği devlet eli dışında sağlamaya çalışanlar oldu.

Gülen cemaati İslam’ın bu topraklarda bir bağ olduğunu, dış dünyaya karşı bir kalkan görevi gördüğünü işledi hep. Öyleyse bu bağı koparmak gerekli idi. Bunun için Sayın Gülen’in gözden düşürülmesi gerekiyordu. KPSS de soru çalınma işinin “fetullahçılar yaptı” fikrinin işlenmesi. ÖSYM de” şifre olduğu ve bunun fetullahçıların işi olduğu, onun cemaatine dağıtıldığı iddiası” hep Sayın Gülen’in itibarsızlaştırma gayretleriydi. Niyet onun çimento kabul ettiği din birliğine çamur katma işiydi. Çamur betonu bozar çünkü. Bu Kürtçe ezan fikri durup dururken birinin işgüzarlığı değildi. Oda Kürt’ün dinine su katma işidir.

Sizce Sevr’i batılılar mı gerçekleştiriyor yoksa bizim insan fıtratından habersiz olan, toplum mühendisliği ile değişim ve dönüşüm yapmak isteyen geçmiş idarecilerimiz mi?

10.6.2011


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder