30 Ağustos 2014 Cumartesi

IŞİD’İN EKONOMİMİZE ETKİLERİ



Devletler canlı organizmalar gibidir. Davranışları şartlara göre değişir. Stabil bir devlet politikası yoktur. Bazı akıl sahiplerinin söylediği gibi “atam olsaydı şöyle yapardı” tarzı politikalar akılla bağdaşmaz. Özellikle bizim bölgemiz gibi coğrafyada değişken olmak zorundadır.

Ülkemiz insanının problemi okumadan, incelemeden, Politik olarak benimsediğimiz grubun söylemlerini sorgusuz sualsiz almaktır. Işid’in devletimiz tarafından desteklendiği görüşünün savunulması buna en güzel örnektir.

Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı 13,3 milyar dolarlık ihracat ve 24,1 milyar dolar ithalat hacmiyle Almanya’dır. 2003 yılında ABD nin Irak’ı işgali dolayısıyla aslında en büyük kazanç sağlayan ülke Türkiye’dir. Çünkü Irak, Almanya’dan sonra ikinci ticaret ortağımız konumuna gelmiştir.

2013 yılında Irak ile ticaret hacmimiz 11,9 milyar dolara ulaşmış, 2014 yılının ilk beş ayında 5,4 milyar doları bulmuştur. Almanya ile olan ticaretin aksine Irak’tan ithalatımız 200 milyon dolar ile ülkemiz lehinedir. 1500 den fazla Türk firması Irak’ta faaliyet göstermektedir.

Maliki başkanlığındaki merkezi hükümetin kötü yönetimi ve bölgedeki kargaşadan en az etkilenen bölge, bir zamanlar karşı olduğumuz Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) tarafından yönetilen kuzey Irak’tır. Bir zamanlar adından hiç söz bile edemediğimiz Ankara-Erbil arasında akla gelmeyen ilişkiler gelişmiştir. Irak ile ticaretimizin %75 ini oluşturmaktadır.

IKBY nin bölgesindeki petrol gelirleri konusunda Bağdat ile ihtilafa düşmesi haliyle Türkiye-Bağdat ilişkilerinde de anlaşmazlık yaratmıştır. Ankara-Bağdat-Erbil hattındaki sorunlar Işid’e hareket alanı sağlamış, onu kullanan devletlere uygulama sahası açmıştır.

Temmuz 2014 tarihinde Türk İhracatçılar Meclisi (TİM) Irak’ın, İngiltere gerisine düşerek, Türkiye'nin üçüncü büyük ticaret ortaklığına gerilediğini bildirmiştir. Irak ile ticaretimiz % 21 azalmıştır. Bunun sebebi askeri doktrinlerle asla izahı mümkün olmayan Işid’in Kuzey Irak’ta ilerleyişidir. Işid güneye açılan koridorları kapatmış, Türk kamyonlarının geçişine mani olmuştur.

Işid’in Bağdat ve Basra’ya açılan ana yolları kontrol altına alması ile Irak merkezine ve güneyine yapılan ihracat, yolların güvensizliği nedeniyle etkilenmiştir. Musul üzerinden körfez ülkelerine yapılan ticarette işletmeler büyük kayba uğramıştır.

Suriye’deki güzergâhların da kullanılır olmaktan çıkması ile alternatif güzergâhlar gündeme gelmiştir. İran ve Süveyş Kanalı üzerinden yapılacak bir nakliye hem nakliye süresinin uzaması hem de maliyetin artması nedeniyle pratik görünmemektedir.

Başka bir güzergâh İran üzerinden Bağdat ve güney Irak’a ulaşmak. Bu güzergâh seyahat süresini 1000 km uzatmakta yine maliyeti arttırmaktadır. Mısır üzerinden Dubai’ye deniz yoluyla ulaşmak ise, maliyeti eski Irak güzergâhına göre üç kat arttırmaktadır.

Alternatif olarak düşünülen diğer bütün güzergâhlar maliyeti arttırmakta, ticareti imkânsız hale getirmektedir. Işid’in bu ilerlemesinde en büyük kaybı Türkiye ekonomisi yaşamaktadır. Türkiye-Bağdat-Erbil hattı bu ilerlemeye ya dur diyecektir, ya da kamyonet üzerinde ilerleyen Amerikan kovboylarına daha rahat hareket sahası sağlayacaktır.

Hiç aklı olmayanlar bile Işid’in islamla ilgisi olmadığını, maksadın bölgede mezhep çatışması yaratarak kargaşayı arttırmak olduğunu, ekonomimize büyük zararlar verdiğini görmektedir. “Suriye ve Irak’ın iç işlerine neden karışıyoruz” diyenlere, aslında bunun bizim iç meselemiz olduğunu nedense anlatamıyoruz.

Bölgede ABD nin izni ve bilgisi olmadan kuş bile uçamayacağını bilmeyenler,  kamyonet üzerinde 8-10 bin adamın İslam devleti kuracağına, bazı akılsızlar da Türkiye’nin Işid’e destek verdiğine inanmaya devam etsinler.  Ülkeyi idare edenlerin ekonomimize bu denli zarar veren bir örgüte yardım edecek kadar ahmak olduklarına inanmak bile, ahmak olmanın ötesinde bir tasnifi gerektirir.

Şimdi Işid’e yardım ettiğimizi söyleyenler parmak kaldırsın.



31.8.2014



İŞTE İSRAİL BU



Devletlerin ilişkileri karşılıklı menfaatlerine dayanır elbette. Öyle akraba ilişkisi olmaz devletler arasında. Dostluk diye bir şey yoktur. Ama saygı esastır.

İsrail bu defa bize karşı saygı çizgisini aşmıştır. İsrail kara kuvvetleri komutanı Avi Mizrahi konuşmasında, önceki yıllarda ermeni katliamı yaptığımızı, şimdide Kürtlere bunu uyguladığımızı söylüyor. Üstelik bize ait olan Kıbrıs’da işgalci olduğumuzu eklemeyi unutmuyor.

Bu küstahlık nerden kaynaklanıyor. Gözümüzün içine bakarak yalan söyleyen adama, yalan söylüyorsun demek, diplomatik kuralları aşmak olmaz. O konuşma tarzına göre bir hatırlatmadır. Onun üslubu ile bir hatırlatmadır.

Lakin soykırım atfetmek, Kıbrıs’da işgalci demek diplomatik kuralların aşılması demek değil, resmen küstahlıktır.

Daha öncede belirttiğimiz gibi, biz onlara değil, onlar bize muhtaç. Onun için böyle bir tepki verdi diye başbakanımız, eziklik duymaya, diplomatik kurallardan söz etmeye gerek yok. Küstahlığa gereken cevap nota ile verilmiştir, gereği yapılmalıdır.

Biz komşu ülkeler ile aslında dost olan, bölge barışı için her zaman çalışan bir ülkeyiz. Bazen yönetimler ile politikalar gereği ters düşmeler olsa bile, bölgemizde bize düşman olan bir insan gösteremezsiniz.

Hatta bizi sevdiklerini anlatmak için, Osmanlıyı özlüyoruz demeleri bundandır. Yani bizimle birlikte yaşmaktan mutlu olduklarını, Osmanlı döneminde daha huzurlu olduklarını anlatıyorlar.

Birde İsrail’e bakın. Çevresindeki bütün devletlerle kanlı bıçaklı, anket yapsanız kendilerine yakınlık duyan bir insan çıkmaz. Saldırgan, işgalci, bebek katili.

Her defasında alttan alarak bu iş yürümeyecek anlaşıldı sanırım. Sessiz kalınca bizimle dostlar. Ama haksızlığı dile getirince, demek soykırımcı ve işgalci oluyoruz. İşte İsrail bu.

Onlar bizi kaybetmekten korksunlar, onlar bizimle iyi geçinmeyi düşünsünler. Biz Arap değiliz. Onlar bize taviz vermeyi hesaplasınlar.

Yöneticilerimizde bunu böyle bilsin. Eğer bizim bilmediğimiz başka hesaplar yoksa büyük devlet olduğumuzu, önümüzde kimlerin eğilmesi gerektiğini, bizim değil kimlerin bize eyvallah etmesi gerektiğini anlasınlar artık.

İsrail’e birinin hatırlatması gerekiyor. Biz tükürsek boğulurlar.

14.02.2009


İSVİÇRE’YE MİNARE KILIFI BİZDEN OLSUN



                     Geçen gün bir film izledim. Bir İngiliz filmiydi sanırım. Toplumda itilip kakılan birkaç tip birleşip haksızlığa karşı savaşıyor. Polis adil değil, sokak serserileri, uyuşturucu ticareti yapanlar v.s. Ve hedeflerini belirliyorlar. Konuşma aynen şöyle.

                   Uyuşturucu çeteleri, yolsuz polisler, sokak serserileri, Müslümanlar. İşte size batının Müslüman’a bakışı. Hangi kategorideyiz? Ha sokak serserisi, ha Müslüman. Ha uyuşturucu çeteleri, ha Müslüman. Alt tarafı bir film işte. Evet, film ama bir insanın aklından geçen şeyler değilse neden film olsun ki? Neticede fikir ne ise zikir de odur.

                  Hayır, onlar çok demokrat insanlar böyle düşünmezle diyorsanız, işte size İsviçre’deki referandum sonucu. Minaremizden rahatsız oluyor insanlar. Müslüman’dan rahatsız, camiden rahatsız, minareden rahatsız. Şuraya cami yapalım diye tartışma olduğunda karşı çıkan bizim zevatı hatırlıyor musunuz? Kulakları çınladı mı bilmiyorum. Benzerlik var mı? Onu da size bırakıyorum.

                   Tek tek her Avrupa devletinin fikrine ihtiyaç yok. İsviçre biliyorsunuz Avrupa’nın özüdür. Irklar ve dinler topluluğudur. Avrupa’nın fikir ortalaması isviçredir.

                  Ezan sesinden rahatsız olup sesini kıstıran muhterem ülkem insanları,  sizce Türkiye’li mi, yoksa İsviçrelimi? Onu da siz bulun.

                    Çocukluğumuzda Gedikpaşa’da ermeni kilisesi vardı. Pazar sabahları kilisenin çan sesi ile uyanırdık. Dinleneceğimiz gündü Pazar. Okul yoktu çünkü. Ama her Pazar sabah uykumuz rezil olurdu çan sesi ile. Kimseye müracaat etmedik bu çan sesi bizi rahatsız ediyor diye. O kilise yerinde duruyor. Hala orada insanlar oturuyor. Ve hala şikâyet eden yok. Biz mi daha uygar, yoksa Avrupalı mı? İşte terörle özdeşleştirdikleri Müslüman tavrı, işte demokrasi havarisi olan Avrupalı.

                   Bir Müslüman ülkesinde Hıristiyan inançları ile dalga geçen, aşağılayan bir tavır gördünüz mü şimdiye kadar? Ama onlar her gün ya Peygamber efendimizle ilgili karikatür çizerler, ya aşağılayıcı bir bahane bulurlar.

                     İnternet sitelerinden bazıları yasaklıymış diye AİHM e başvurmuşlar. Alt tarafı bir site. İsteyen başka kanaldan giriyor aslında. Ama ticaret var ucunda, para kazanmak var ucunda. Site yasaklanması özgürlüğün kısıtlanmasıymış. Ama müslümanın ibadethanesine kısıtlama özgürlük değil. Onların hakkı.

                  Uygar diye bizi Avrupa kapısında senelerdir bekleten politikacılarımız bunları görür mü bilmem. Asıl barbar sizlersiniz, asıl gerici sizlersiniz, asıl irtica sizlersiniz diyerek müracaatımızı geri alacak yiğit bir politikacı gerek bize.

                   Demokrasimizin gelişmesi için onlara ihtiyacımız yok. Artık insanımız gerçeği gördü. Ülke neden bu hale geldi biliyor. Demokrasi bizim sorunumuz. Ama bunun için kırıp dökmeye gerek yok. Hukuki yoldan, demokratik yoldan mücadelemiz sürecek elbet. Bizi istiyorlarsa onlar gelip kapımızda beklesin. Uygar olan biziz. Tahammülsüz olan onlar çünkü.

1.12.2009
  

İSRAİL’DE DOĞRU OKUYAMADI



Dünya’daki ve ülkedeki gelişmeleri doğru okumak gerekiyor. Ülkemizde bazı gelişmeler oluyordu. Bunu bazı saygın insanlar doğru okuyamadı. Bir onlar değil silahlı kuvvetlerde doğru okuyamadı. Bunu Sayın Koşaner paşanın medyaya yansıyan ses kayıtlarından anlıyoruz. Resmen “kepazelik” diyor. Eğer doğru okusaydı önceki komutanlar, her şeyi bırakır, silahlı kuvvetlerin asli görevine dönerlerdi.

Bu bir İsrail mantığı. Geçmiş dönemdeki komutanlar gibi ana muhalefette doğru okuyamıyor. Nitekim okuyamadı. Gazeteler okuyamaz, çünkü ideolojik açıdan bakarlar. Tıpkı sözcü gazetesi gibi. Yoksa “bu kabadayılığı bir de PKK ya yapın” diye başlık atmazlardı anlasaydılar. Tabi anlayanla anlamayanın farkının görülmesi için bize böyle gazeteler ve böyle muhalefet gerekiyor. İnsanlar farkı görsün diye. Her şey en iyi karşıtı ile anlatılır ya. CHP den “Başbakanın monşerleri” n den biri açıklama yapıyor.”Bu tedbirler Türk ve İsrail deniz kuvvetlerini karşı karşıya getirir” diyor.

Yıllarca bu kafa ile ülkeyi temsil ettikleri için riske giremez onlar. İdare-i maslahat ile bir şey olmayacağını anlayamaz. Kaplumbağa kabuğuna çekildiğinde yol alamaz. Ne zaman riske girer başını dışarı çıkarırsa ancak o zaman yol alır. Bu kararların sen, benden bir kilo domates almadın, ben de senden elma almayacağım kararları olmadığını, bunların stratejik kararlar içerdiğini bilmek gerek.

Doğu Akdeniz de seyrüsefer serbestliği için tedbir alınması” maddesi diğer madde ile birlikte düşününce asıl anlam çıkıyor.”Türkiye Gazze ablukasını tanımamaktadır” deniyor. Bunun anlamı artık Gazze’ye yardım gemisini ben donanmam eşliğinde gönderebilirim. Sıkıysa ateş et demektir. Bu maddelerden ve alınan genel tedbirlerden asıl İsrail’in endişe duyması gerekirken, nedense CHP daha çok endişe duyuyor. Çünkü CHP hala bölgeyi, Ülkeyi, halkı, dünyadaki gelişmeleri algılayamamıştır. Ya da İsrail’i kendi ülkelerinden çok severler. İsrail’le her dalaşmada CHP endişe duyar.

“One minute” olayında da aynı tepkiyi vermişlerdi. Çünkü Dünyayı okuma becerisi gelişmeyen bu muhalefet o zaman” bunu İsrail ödetir, bedeli ağır olacak” gibi laflar etmişlerdi. Bu aşamada bile “ilişkilerimizin düzeleceğini umuyoruz diyen İsrail’in bedel ödediğini görmeden aynı endişeleri duydukları için, millette onların iktidar olamayışından endişe duyar işte. Bu endişedir ki onları iktidar yapmıyor.

Asıl endişe duyması gereken Dünya’nın tek terör ve din devleti olan İsrail’dir. Korsan devlettir. Haddini bilmesi gerekir. Bölgede bunu bildirecek tek devlet Türkiye’dir. İstedikleri gibi yaşayamayacaklarını, yer yüzünde kendilerinden başka devletler ve insanların olduğunu, bunların haklarına saygı duymak gerektiğini birinin anlatması gerekiyor. Anlatmak uluslar arası ilişkilerde işte bu gibi tedbirlerle olur. Yoksa İsrail laftan anlamaz. Onlar gemiye bindirilip denize bırakılmaktan, aylarca denizde başı boş dolaşmaktan anlarlar.

Öylesin şımarık, öylesine küstahlar ki, bölgedeki değişim ve gelişimi okumak zahmetine katlanmıyorlar bile. Dünya eski Dünya değil. Şartlar değişiyor. Bölgede iki müttefiki vardı ve birini kaybetti. Şimdi Türkiye’yi kaybediyor. Lakin farkında değil. Küstahlıkları buna izin vermiyor. Mısır müttefik değil artık. Mısır’ın eski devlet başkanı şimdi yargılanıyor. Yargılandığı konulardan biri bu. İsrail ile müttefik olmak suçu.

Diğer Arap ülkelerindeki bu değişim rüzgarları İsrail’in rahatını kaçıracak. Çünkü Arap halkı İsrail’i sevmiyor. Şimdiye kadar Amerikan güdümündeki Arap yöneticiler sayesinde terör estiriyordu bölgede. Bir de İsrail kafalı Türk yöneticiler sayesinde tabi. Hani 97 de hükümet, İsrail ile olan anlaşmaları rafa kaldırırken, askeri anlaşmalar imzalayan, 28 şubat bin yıl sürecek diyen komutanlarımız sayesinde. Aslında Türk Halkı da İsrail’i sevmez. Sadece o zaman ki askeri ve uzantısı olan sivil erkan severdi.

Askeri anlaşmaların askıya alınması İsrail tarafından dikkate alınması gereken bir konu. Araştırmalarım bu anlaşmaların 6-6,5 milyar dolar civarında olduğunu gösteriyor. Nüfusu 7 milyonun biraz üzerinde olan bir ülke için bu rakam çok önemli bir rakam. İsrail öylesine küstah ki, biz bu tedbirleri alamayız havasında. Halbuki bu anlaşmalar sadece İsrail kalkınsın ve ekonomisi dara girmesin diye yapılıyor. İsrailden sağlanan her şey bizde var aslında. Yıllara yayılan bir İsrail dostluğu zihniyeti sebebi ile bu anlaşmalar var.

İsrail doğru okuyamadı. Akıllı olduklarını sansalar bile bu akıl işi değil. Bölgede yalnız kalacaklar. Büyük bir ekonomik çöküntü yaşayacaklar. Çünkü bu kararlar sadece ekonomik ve politik değil, aynı zamanda stratejik kararlardır. Öyle kafama esti Gazze’yi bombaladım. Kafama esti Lübnan’ı bombaladım işi değil bu. Oturup “Gazze’deki ablukayı tanımıyorum, Doğu Akdeniz’de seyrüsefer serbestliği için her türlü tedbiri alacağım” sözünü bir daha değerlendirmeleri gerekir. Bunu yapmak yerine “Türkiye’yi uluslararası deniz hukukuna uymaya davet ediyor. Ama kendileri karasuları dışında, uluslar arası sularda sivil, silahsız bir gemide sivil, silahsız insanları katlediyor. Bu alçakça davranışı da küstahlıkları ile haklı göstermeye çalışıyor.

Birleşmiş Milletlerden bu yönde karar çıkıyor.”İsrail haksız değil fakat aşırı güç kullanmış” mealen bu anlamda bir karar. Birleşmiş Milletler nedir? Külliyen bir Yahudi lobisidir. Birleşmiş Milletler denen örgüt, Yahudi’nin dünyaya hakim olmasının, İsrail devleti dışındaki farklı bir tezahürüdür. Cumhurbaşkanımız güzel özetledi.”Bu karar bizim için yok hükmündedir.”Aslında ikinci katiplik düzeyi de yüksek. Daha alt bir kademe varsa ona geçmeli.

İsrail’i bunları anlamaktan küstahlıkları alıkoydu. Peki, bu konuları anlamaktan CHP yi alıkoyan ne? Onu da siz düşünün.

3.9.2011

İNTİKAM DUYGUSU



Medyanın “yargılansın ama intikam duygusu olmasın” tavrını anlamak mümkün değil. Sanki 28 Şubatta zarar görenler elinde silahla sorumluların kapısına dayanmış gibi. Aynı sözü söyleyen Kılıçdaroğlu’nu mazur görüyorum. Çünkü o ne dediğini bilmiyor.

Bir de “hiyerarşik düzen içinde yapılmıştır, bunun medya ve sivil ayağını da işin içine katarak içinden çıkılmaz hale getirmemek lazım” diyen Nazlı Ilıcak gibi yazarlar var. Korkuları var bes belli.

Nasıl 12 Eylülün günah keçisi Kenan Evren olduysa,28 Şubatın da günah keçisi Çevik Bir olsun istiyorlar. Hiyerarşik düzen içinde olduğu malumdur. Bu değerlendirme asker kanat için geçerlidir. Verilen emirleri yerine getirmekten başka sorumluluğu olmayan albaylar, astsubaylar için bu mantık doğrudur.

Eğer böyle bir katkısı varsa Sayın Ilıcak hangi hiyerarşik düzen içinde yer almıştır onu da söylesin. Hiyerarşik düzen asker için geçerli kendisi için değil.

O günlerin heybetli isimleri arkalarına 28 Şubat zihniyetini almış kükrüyordu. Okullarda ikna odaları kurup zulüm yapanlar, şimdi 5 yaş çocukları okula başlayınca okullarda kazalar artar diyerek kolundan tutup basın toplantısı için getirdikleri insanların arkalarına sığınıyorlar. Nur Serter’den söz ediyorum. Eğer bunların yargılanması intikamsa, kapatın gitsin bu soruşturmayı.

Ordudan atılıp işsiz kalan, kötü şartları içinde eşi ve iki çocuğu evi ile birlikte yanan subay, eğer eline kibrit alıp sorumluları yakmak istemiyorsa hangi intikamdan bahsediyorlar bu dangalaklar.

Yine atılıp bunalıma giren ve intihar eden insan mezarından kalkıp sorumluları bir binadan aşağıya atmıyorsa hangi intikam duygusundan bahsediyor bu kuyruğu sıkışan korkaklar.

Uğur Dündar’ın uyduruk gazete haberleri, andıççı paşaların uyduruk, sonradan ilave ifade tutanaklarını delil olarak gösterip iddianame hazırlayan savcılar, Fadime Şahinleri, Müslüm gündüzleri her gün manşete taşıyan gazeteler eğer soruşturulmayacaksa akim kalmıştır bu operasyon.

Okula başörtüsü nedeni ile alınmayıp hayatı alt üst olan çocuklara bu zulmü reva gören rektörler, dekanlar, öğretim üyeleri soruşturulmayacaksa kimdir peki bu 28 Şubatın sorumlusu?

Emri ile tankları yürütüp balans ayarı yaptık diyenler soruşturulmayacaksa tankın şoförü müdür 28 Şubatın sorumlusu?

Genel kanaat Çevik Bir’in baş sorumlu olduğu bir darbeden diğer üst rütbelilerin haberdar olmadığı düşünülemez. Günah keçisine dönüştürülmemeli. Devlet intikam almaz. Millet intikam alır. Millette intikamını referandumda almıştır. Milletin intikamı sandıktadır.

Tek temennimiz soruşturmalar başka mağduriyetler yaratmasın, hukuk dışına çıkılmasın. Çünkü makamlar geçici, millet kalıcıdır.

13.04.2012