Amerikalı bir düşünce kuruluşunda yazan yazar “gelişmekte olan ülkeleri
Amerika idare eder. Lakin o ülkeler kendilerini Amerika’nın idare ettiğinin
farkına varmazlar” diyordu. Dünün İngiltere’si, bugünün Amerika’sı. İngiltere
boş mu duruyor peki?
Dünyaya yön verenler, 1700’LERDE merkezlerini
Amerika’ya taşımış ama beyin yine İngiltere’dir. Amerika, İngiltere’nin silahlı
gücüdür. Zaten ABD’yi kuran da yine onlardır. 1773’de masonların organize
ettiği Boston çay partisi olarak tarihe geçen hadise yaşandı. İngiltere’ye
karşı Amerikan istiklal savaşı başladı. Tapınakçıların taktiği işe yaramış
ortaya Amerikalı diye bir millet çıkmıştı. Amerika Birleşik Devletlerinin Benjamin
Franklin, George Washington gibi kurucu babalarının hepsi Londra’ya bağlı
masondu. Coğrafyamızı bu duruma getiren Amerika. İngiltere’nin adı geçiyor mu
hiç?
Daha önce de söylediğim gibi Osmanlı’yı parçalayan, Yunan’ı Anadolu’ya
çıkaran İngiltere ama biz her yıl Yunan’ı denize dökmeyi kutluyoruz. Peki, bunları
niçin anlatıyoruz şimdi? Anlatıyoruz çünkü o günleri anlamak, bugünü anlamamıza
yardımcı olur. Çünkü dünyayı yönetenler planlarını uygulamak için yıllar
öncesinden hazırlık yaparlar. Günlük politikalarla uğraşmazlar.
Günlük politikalarda uğraşan biziz. Hem de onların planlarını anlamadan,
onlara destek bile oluruz. Birkaç yıl sonra başımıza geleceklerin farkında bile
olmayız. Tıpkı 90’ların başında Çekiç Güç denen belayı kuran ABD kurgusunu
anlamadığımız gibi. O zaman vekillere sorulduğunda hepsi Çekiç Güce karşı idi.
Ne hikmetse meclisteki her oylamada Çekiç Güç kalsın diye karar çıkardı.
Güya Işid ile mücadele için Ayn El Arap ( Kobani) denen yere PKK’lı
teröristlerin geçmesine izin vermeyi bırakın, destek dahi olduğumuzu,
topraklarımızdan geçirdiğimizi, yaralılarını tedavi ettiğimizi bilmeyen var mı?
Şimdi o bölgeyi temizlemek için yedi düvel ile savaşmayı göze alıyoruz.
Yazılanları anlamayıp, aklında ne varsa o anlamı çıkaranlar bu
dediklerimi yine anlamayacaktır. Anlamalarını da beklemiyorum. Onlar 57.Alay’da
takılı vaziyette kalsınlar. Konu kişiler değil, olaylardır. İstanbul’u fetheden
Fatih Sultan Mehmet’tir ve Fatih hayatta değildir. Gerçekleşen olay fetihtir ve
biz fethedilen İstanbul’da yaşamaktayız. Fethi ve açılıp-kapatılan çağı
konuşuruz. Doğru mu değil miydi? Şunu da yapmalı mıydı? Yapılmadı ise,
konuşulan gerçekleşmeyen olaydır. Fatih’in kişiliği değildir.
1.Dünya Savaşı öncesi dünyaya nizam verecek güç, çok önceden hazırlığını
yapıyor. Savaş Temmuz 1914’de başlıyor. İngilizler, Şerif Hüseyin’le ilk
temasını, oğlu Abdullah vasıtası ile Kahire büyükelçisi Lord Kitchener vasıtası
ile 1912 yılında sağlıyor. Ortada savaş falan yok. Aslında hazırlıklar çok daha
öncesine dayanıyor tabi.
İngilizler başında Abdülhamit Han’ın olduğu bir Osmanlı ile savaşa
girmek istemiyor. Onun için 1889 yılında İttihat ve Terakki Fırkası kuruluyor.
Cemiyeti kuran gölge başkan Aubrey Herbert denen casus. Bu casus Abdülhamit Han’dan
nefret ediyor ama görüşmesi sonrası yazdığı raporda “son derece zeki, son
derece centilmen, politik hafızası kuvvetli, önsezileri sağlam” diye
bahsediyor. Batı medyası ne diyorlar peki? “Le Sultan Rouge-Kızıl Sultan, The Great Criminal-Büyük Cani, mutlakiyetçi,
müstebid, zalim, katil, diktatör, tiran, hırsız.”
Komutası altındaki paşalar,
padişahın olumlu özelliklerinin farkında olmayacak kadar gafil. Batı medyasının
iftira ve karalama kampanyasına destek veriyorlar. Hatta isyan edip Arnavutluk
ve Makedon dağlarına çıkıyorlar hem de isyancı Ermeni, Arnavut, Makedon eşkıyalarla
birlikte.
Malum
31 Mart vakası denilen olayla Balkanlardan gelen Milli Hareket Ordusu vasıtası
ile Abdülhamit Han tahttan indiriliyor. Sultan’a bildirimde bulunmak için giden
Heyette Dıraç mebusu Arnavut Esad Toptani, Katolik ermeni Aram efendi,
Gürcü Arif Hikmet paşa vardı.(31 Mart vakasından sonra idam edilenlerin
sayısını az bulan paşa) Sözcüleri ise Macedonia Risorta Locasının Yahudi Üstadı
Carosso’ydu.
Yaklaşık 40 yıldır dağa çıkarılan Türk vatandaşları ve onlara destek
veren siyasiler geçmişte yaşadığımız olayları bize hatırlatmıyor mu? Elbette
tıpatıp aynı olmayacak. Ama ileride ülkemizin başına örülecek çorabın yıllar
öncesi hazırlığı gibi durmuyor mu sizce?
Basiret ve ferasetten yoksun İttihatçıların yönettiği ülke haliyle
uçuruma yuvarlanmıştı. Talat paşa 1921 Şubat’ında Almanya’da buluştuğunda
İngiliz casusa Ermeni tehcirine karşı çıktığını, fakat Almanlara dinletemediğini,
İngilizlere kırgın olduğunu anlatıyordu.
“Hangi millet arkasından bıçaklanırken buna razı olarak harbe girer, Biz
Genç Türkler, Türkiye’yi size ikram ettik ve siz bunu reddettiniz. Bunun
beklenen neticesi, başvekilinizin müttefik olmakta ısrar ettiği ekalliyetlerin
perişan olması oldu. Sizinle harp halindeyken Rumlar ve Ermeniler sizin
müttefikiniz olacaksa, Türk hükümetinin onlara dostça muamele yapmasını
bekleyemezsiniz. Yaşamak için bir şeyler bulmaya mecburduk. Dışlandıktan sonra
dahi, dostluğunuzu kazanmaya gayret ettik. Sizi memnun etmek için kararlı
muhalifimiz Kamil Paşayı sadrazam olarak kabul ettik. Bu bile sizi memnun
etmedi. Sizi hiçbir şey memnun etmeyecekti. Bizi Almanların kucağına doğru
itelediniz. Başka tercihimiz yoktu. Bunun dışındaki her şey ölüm ve
parçalanmaydı ” diyerek sitem etmişti.
Bugün müttefik olduğumuz Amerika güya Işid denen örgütü temizlemek için PKK-PYD-YPG
denen örgütle işbirliği yapıyor. Defalarca birlikte yapalım dememize rağmen. Yarın
tarih, “sizinle ittifak yapmak için çok
uğraştık fakat siz bizi dışlayıp, Rusya ile ittifak yapmaya zorladınız”
diye yazacak mı bilmiyorum. O zaman kandırılan Osmanlı paşaları, kandırılan
Balkan halkları gibi şimdi de cibilliyeti belirsiz Can Dündar’lar, Müslüman
kisvesi altındaki Pensilvanyalı papaz, Türkiye aleyhine yayın yapan içimizdeki
medya mensupları var. Tarih, nasıl da gâvurun aynı gâvur olduğunu gösteriyor.
ABD’yi sıfırdan kurmuşlardı. İlk kurulduğu andan itibaren mason
yöneticilere teslim etmişler, bütün ekonomik menfaatleri kendilerine doğru
çevirmişlerdi. Mevcut ülkeleri de milliyetçilik akımları ile vurmayı
planladılar. “Dünyaya milliyetçiliği yayacaklar. Alman’dan daha Alman, Rus’dan
daha Rus, Türk’ten daha Türk olacaklardı. Böylece bünyelerinde farklı
milletleri yaşatan, dünya üzerindeki tüm mevcut imparatorluklar dağılacaktı. Sonra
milliyetçi mason liderler çıkartacak, onları kendilerine karşı bir istiklal
savaşı veriyormuş gibi gösterecek ve böyle mason kardeşlerini o memlekette
lider ve kahraman yaparak çekileceklerdi. Halk istiklalini kazandığı için
sevinirken bu kardeşleri, yaptığı ticari ve siyasi anlaşmalarla onlara o
memleketlerin zenginliklerini sunacaklardı.”
Ülkemizdeki ekonomiye sahip olan güçleri incelediğimizde bu planın aynen
planlandığı gibi yürüdüğünü görüyoruz. Sadece ekonomi değil ordu bile
kurmuşlardı. 80 darbesinde CİA başkanı, haberi verirken “ bizim çocuklar
başardı” demişti hani.
Yahut sınır düzenlemesi düşünülen ülkeleri ateş çemberine aldıktan
sonra, yürüdüğü yoldaki taşları temizleyerek, daha önce kahraman yaptıkları,
vatandaşın bütün yapılanlara doğru olarak baktığı liderler yaratacak ve o
lidere saldıracaklar. Ordular bile onların isimleri ile adlandırılmakta.
Hatırlayın Kurtuluş Savaşı sırasında batı basını “Mustafa Kemal’in ordusu”
diyordu. Şimdi de “Erdoğan’ın ordusu” diyorlar. Çünkü hedef olarak o seçilmiş.
Tıpkı planlarını uygulamadan önce hedef olarak Abdülhamit’in seçildiği gibi.
Saddam vatan haini miydi? Değildi elbette. Sadece milliyetçilik
duygularını kullandılar. Kimse başında olduğu devletin parçalanmasını istemez.
Kuveyt’i işgal ettiren kendileri idi, Irak’ı parçalayan da kendileri. Liderler duygularına
sahip olmalı. Ortam ne ise, o duygu devreye girmeli. 8 yıllık savaştan çıkmış
bir ülke neden Kuveyt’i işgal etsin diye düşünmeliydi.
Başlangıçta ABD ile birlikte yol aldık Suriye’de. İttihatçıların
desteklendiği gibi. Sonra Abdülhamit devrilince desteklerini çektiler. Suriye’de
bizden destek bile aldıkları oluşum gerçekleşince, bu defa hasım duruma geldik.
Tehlikeyi görmeye başlamıştık ve bu tehlikeyi bertaraf edecek güce sahiptik. PKK-PYD-YPG
terör örgütüne uçağımızı, tankımızı vuracak silahlar verildi. Yunan’ın Anadolu’ya
çıkarılmasından ne farkı var?
Denklem çok bilinmeyenli hale geldi. Dün İsrail uçağını vurdu Suriye.
Bugün bizim helikopterimiz düştü. Muhtemelen düşürüldü. Henüz şu anda belli
değil düştü mü, düşürüldü mü. İsrail aklına estikçe bombalıyor kimse itiraz
etmiyor. Suriye İsrail uçağını vurunca gerilimi tırmandıran gelişme oluyor.
Dün sosyal medyada Kuzey Irak’ı sınırlarımız içinde gösteren haritalar
paylaşıyorduk. Belki Suriye’nin kuzeyini bile düşünüyorduk. Bugün güneyimizdeki
belayı def etmek, ülkemizi tek parça olarak tutmak için Fırat Kalkanı, Zeytin
Dalı operasyonları yapıyoruz. 100 yıl önce yaşadıklarımızla bugün
yaşadıklarımız arasında daha çok benzeyen olay var. Uzamasın diye yazamıyorum.
Çünkü uzun yazıları okumuyor insanımız.
Okumuyor ve okumadığı için “ Zeytin Dalı operasyonunu neden önceden
haber verdiğimizi soruyorlar. Bu
ordu peygamber ocağının ordusudur. Merttir, dürüsttür. Kahpelik yapmaz,
savunmasız ve arkadan vurmaz. Savunmasını almış, hazırlıklarını yapmış bir
düşman görmek ister karşısında” diyenleri okuyarak hamaset yapıyorlar.
Karşımızdaki düşmanın eksik silahlarını da verelim demek kalmış.
Ölmekten korkmuyoruz. Gerekirse hepimiz gideriz. Sadece geliyorum diyen
belayı, tarihi benzerliklerle anlatmaya çalışıyorum.
11.02.2018