Ne zaman başladı
MİT ile pkk arasında görüşme tam olarak tarihini bilmiyorum. Sanırım 2009 veya
2010 olabilir. Bana sorsanız “sen olsan görüşür müydün?” diye, hayır
görüşmezdim diye cevap verirdim. Ama devletin böyle bir çabası da yanlış
değildi.
Ancak inkârcı
devlet anlayışından özgürlükçü ve daha demokratik devlet anlayışına
geçilmesinin karşı tarafa izahından sonra, onlardan da bu yönde adım atılması
beklenmeliydi. Eğer atılmıyorsa ona göre tavır alınmalıydı. Gerçi terör
örgütünün tavrı sürpriz değil hiç birimiz için.
Görüşmeleri yanlış
bulmadığımız gibi, sanki 21 Martta barış gelmiş gibi bayram havasına girenleri
de doğru bulmuyorum. Hiçbir şey gelmediği gibi terör örgütünün niyeti kör
gözlere dahi görünecek şekilde açığa çıkmıştır. Öyleyse başka bir yol denenmeli
artık.
Mustafa Kemal’in askerleri
(atam olmasa adınız Yorgo olurdu diyenler) kadar kayıtsız şartsız iktidarları
destekleyenler de düşünmeli. Çünkü bir taraf görüşme olmasaydı derken diğer
taraf yapılan her şeyi doğru görüyor. Hatalı olan politikaları yazdığımız
kadar, Mustafa Kemal’in askerlerinin saçmalıklarını da yazdık. Şimdi onlar bu
bölümü iyi okusunlar.
“Venizelos 1929'da
Ankara'ya gerçekleştirdiği ilk ziyaretinde ulu bir önder ve Türk-Yunan
dostluğunun mimarı gibi büyük bir coşku ve sevgi gösterileriyle karşılanmıştı. Venizelos
ile İsmet Paşa arasındaki görüşmeler o denli yapıcı ilerliyordu ki; her ikisi
de Türkiye ile Yunanistan arasındaki sınırların (une valeur admistrative) yani;
sadece "idari" hale dönüşmesi konusunda çalışmalar yapmaya karar
vermişlerdi. Venizelos'un Türk halkına seslenişleri ise coşkuyla
karşılanıyordu. Venizelos, Mustafa Kemal Atatürk'ü Nobel Barış Ödülü'ne aday
göstermekten başka; Türkiye'nin Avrupa Federasyonu'na üyeliğini de
destekliyordu. Ancak bunu da yeterli görmeyen Venizelos, Mustafa Kemal'in 'Türk
ve Yunan halklarının aslında hemşeri oldukları' yönündeki teorisine bile sıcak
bakmaya başlamış ve bu nedenle Türkiye ile Yunanistan arasında bir
konfederasyon kurulması olasılığı üzerinde çalışıyordu. "
"Venizelos,
attığı bu adımlarla son derece cesur bir siyasetçi olduğunu göstermiştir. Halk
mübadelesiyle Yunanistan'a gelenlerin ezici bir çoğunluğu Venizelos'u
destekliyordu. Venizelos, savaşın yaraları henüz taze iken Türkiye ile
başlattığı dostluk ilişkilerinin garipseneceğini de biliyordu. Savaş kâbusu
hâlâ belleklerdeyken ve bir sonraki seçimlerde bunun faturasını ağır
ödeyeceğini de bildiği halde Türkiye'ye karşı izlediği dostluk siyasetinden
hiçbir zaman yılmadı."
Demek ki atanız da
düşmanla görüşüyormuş. Ülkede insanların huzur ve refahı için düşmanla bile
görüşülürmüş. Görüşülür ama eğer düşman dostluk gösteriyorsa görüşülür. Yok,
düşmanca tavır devam ediyorsa görüşmenin bir anlamı olur mu?
Lozan görüşmeleri
için Yunan lider Eleftherios Venizelos “mağlup devlet olarak masaya
oturduğumuzda Türkler bizden neler isteyecek diye bekliyorduk. Sonra Türklerin
bir şey istemediğini görünce biz istemeye başladık” diyor. Öyle ya biz cömert
bir milletiz, almaktan çok vermeyi severiz. Onun için 1948 yılında Meis ve 12
adayı savaşsız mücadelesiz yunana verdik. 2. Dünya savaşında aynı tarafta
olmamıza rağmen ( hani savaş sonunda Almanya’ya savaş ilan ettik ya) niye biz ittifak
içinde olduğumuz bir devlete toprak verdik anlamış değil kimse. Görüşme olmasın
diyen taraf, buna rağmen Süleyman Şah türbe meselesinde toprak kaybettik
dediler. Demek ki körü körüne biat ederek desteklemek, hele tarih bilmeden her
söylenene inanarak desteklemek insanları kuzu yapmaktan başka işe yaramıyormuş.
Devlet
politikasının değiştiğini Erdoğan başbakan olarak 2005 yılında Diyarbakır konuşmasında
anlattı. O zamandan bu yana hukuki olarak birçok adım atıldı. Daha sonra devlet
görüşmeler yaparak terör örgütünü muhatap aldı. 2005 yılından bu güne gelindi
yıl 2015 oldu. Aradan tam 10 yıl geçti. Terör örgütünün attığı olumlu bir adım
gören var mı?
Terör örgütünün
başı 2013 yılında da “silahlı mücadele bitmiştir” dedi. 2015 yılında bundan
farklı bir açıklama ile karşılaşmadık. Bu bana Lozan görüşmelerini
hatırlatıyor. Devlet ortaya terör örgütünün yapması gerekenleri koyamadı. Yahut
koyduysa bile uygulatamadı. Madem devlet bu kadar pasif o zaman biz hedefimize
doğru yürüyelim düşüncesinde terör örgütü.
Silah bırakmayarak
bunu, istediğini kabul ettirmek için tehdit unsuru olarak kullandı. Birileri
bize devamlı “şehit cenazesi gelmiyor” diye telkinde bulundu. “En azından bize
doğrultulmuş silah yok” diyen ahmaklar bile çıktı. Aslında silahın bize
doğrultulduğunu, sadece tetiğe basılmadığını göremediler. Zaman zaman da
basıldı bak ben buradayım ayağını denk al denildi.
“Biz bağımsızlık
istemiyoruz, demokratik eşitlik istiyoruz” diyerek bizi ahmak gibi uyuttular. Erdoğan
her konuşmasında “tek vatan, tek devlet, tek bayrak” dedi. Diyarbakır’da ki
manzara size tek bayrak ve tek vatan gibi mi görünüyor?
Türk bayrağının
olmadığı yerde bu bayrak ne anlama geliyor sizce?
Kuzey Irak Kürt
yönetiminin bayrağı ile sözüm ona barış kutlamak nasıl bir barıştır?
Kandil ile İmralı
arasında görüş ayrılıkları var, derin pkk gibi saçmalıklarla uyutulduk. Aslında
son derece uyumlular. Onlar böyle palavralarla bizi uyuturken adım adım hedefe
yürüyorlar. Devlet yerinde sayıyor. Silah yoksa silahı bırakın. “Artık bundan
böyle siyasi mücadele” derken, nasıl bir siyasi mücadeleden bahsettiğinizi
açıklayın o zaman.
Bana “ endişe etme
her şey yolunda” diyen sosyal medya dostlarım bilmiyorlar ki, belki kendileri
hayatta değilken, belki çok küçükken ve pkk denen Zerdüşt, dinsiz, Kürt düşmanı
örgüt bile yokken ben o dağlarda geziyordum. Gezmenin ötesinde bölgenin
insanıyım. Yani İngiliz falan değilim.
Çanakkale’de Mehmetçik
mevzilerine İngiliz veya Fransız bayrağı çekerek mi zafer kazandı? Kuyruğumuzu
kıstırıp ne zamana kadar terör örgütünün devleti teslim almasını izleyeceğiz?
Şehit olmaktan korkanlar istiklaline de sahip olamazlar.
22.3.2015
Kaynak:
1.Lozan zafer mi
hezimet mi?
2. Yunanistan
başbakanı Kostas Karamanlis ABD'nin Tufs Üniversitesi'nden mezun olurken 1986'da
hazırladığı doktora çalışması.