Devlet
ve hükümet. Bunun farkını veya ilintisini bilmeyen önemli mevkilerde insanlar
varken yapılan bir icraatın kim tarafından yapıldığını anlamak için önce bu iki
kavramı anlamak lazım. Çünkü Sayın Akşener iç işleri bakanı iken bir konuda
“elimizde böyle bir belge yok, olsa bunu derhal devlete veririm” diyordu. Dün
akşamda sayın prof. Mazıcı Dersim için “devlet özür dilememiştir hükümet
dilemiştir” diyordu. Başka bir zamanda biri çıkıp PKK ile devlet değil AKP görüştü
diyebiliyor.
Hal
böyle olunca vatandaş nasıl anlayacak bu meseleyi. O zaman ben de diyorum ki ey
vatandaşım devlet, evet soyut bir kavramdır. Elle tutacağınız bir devlet
yoktur. Ama o soyut kavramı birileri somut hale getirirler. Bunlar devlet
dediğimiz yapının kendisini oluştururlar o zaman. Milleti oluşturan bireyler ve
değişik organların hem içeride hem de dışarıda kendisi adına hizmetlerini ve
ilişkilerini yürüten, yine millet tarafından seçilmiş ve atanmış olan
insanlardır bunlar. Bu seçilmiş ve atanmış olan insanlar milleti sağından
solundan yontarak, şekil vererek heykel yapan heykeltıraşlar değildir. Bu
durumda millet hizmet alan, devlet hizmet eden konumundadır. Yani bir içişleri
bakanı devletin ta kendisidir. Sayın Kılıçdaroğlu’nun kulakları çınlasın. Keşke
bu yazıyı okusaydı da aradaki farkı görseydi.
Hepimizin
bir araya gelerek oluşturduğumuz ve adına devlet dediğimiz bu yapının milletin
huzuru ve refahı için bazı kuralları vardır ve bu kuralları kendi seçtiği
insanlara, kendisi adına yaptırır. Eğer kendisi adına hizmetleri yürütecek olan
bu yetki ve makam verdiği insanlar bu işi başaramazsa değiştirir onları. Bu
seçtikleri veya atadıkları insanlar heykeltıraş gibi kendisine şekil vermeye
kalkarsa, işte o zaman millet bu işten rahatsız olur. Bulduğu ilk fırsatta bu
rahatsızlığını belli eder.
Bir
de milleti oluşturan bireyler ve kurumların içinde kendi koyduğu kurallara
uymayanlar çıkacaktır. İşte o zamanda kendisi adına yetki verdiği devletin
kuralları devreye girecektir. Madem devleti, milletin huzuru ve refahı için
oluşturmuştuk, öyleyse millet huzurunu bozanlarında bu oluşturduğu yapının
cezalandırmasını ister. Ancak bu cezalandırma konulan kurallar çerçevesinde
olmalıdır. Kural dışına çıkıldığında her yetki verilen kendi destekçilerini kollayacağından,
anarşi ve kargaşa doğacaktır. Bu yüzden kim gelirse gelsin davranış şekli belli
kurallar dâhilinde olması gerekir. Yanlışlar olamaz mı? Olabilir elbette. Hangi
parti iktidarda olursa olsun, devlette süreklilik esas olduğu için, devletin
hatası adı altında telakki edilir. Eğer özür dilemek gerekirse o anki yetki
verilen insanlar özür dileyebilirler. Hatanın yapıldığı yıllarda hayatta bile
olmadığı halde şimdiki bir yetkili özür dileyebilir.
Burada
esas olan hatanın yapıldığı yıllardaki algı değildir. O zaman doğru gibi
görünen bir davranış bu gün yanlış telakki edilebilir. Şartlar öyleydi demenin
bir mantığı yoktur. İnsan o yıllarda da insandı çünkü.
Devletin
ideolojisi olmaz. Eğer bir ideoloji üzerine yapı oluşturursanız, sizin
ideolojinizde olmayan insanlarla çatışma kaçınılmaz olur. Çünkü devlet tarafsız
bir yapıdır. Görevi mademki her ferdin huzur ve refahıdır, öyleyse bunu kuruluş
felsefesine uygun olarak yerine getirmelidir. Tek görevi bu olan, kendi adına
yetki verdiği insanların Maraş olayları, Sivas Madımak otel olayı gibi
olayları, kendi ideolojisini gerçekleştirmek için provoke ederek yapmaya hakkı
yoktur. Devletin kendi dahli olmadan gelişen olaylara sadece oluşturulan hukuk
çerçevesinde müdahale hakkı vardır. Kavga yapan iki insan gibi devlet kızamaz,
devlet hiddetlenemez, devlet taraf olamaz.
Dersim
olaylarını neden oldu, nasıl oldu kim haklı idi diye sebep ve sonuçları
üzerinde durmuyorum. Kimine göre ayaklanma vardı. Kimine göre ayaklanma yoktu.
Kimi isyan diyor. Kimi Kürt hareketi diyor. Ne denirse densin ortada bir vakıa
var. Burada devletin bunu çözme biçimi doğru mu değil mi? Asıl önemli olan bu.
Hukuk kuralları içinde kalmış mı, kalmamış mı?
O
yıllardan beri bağıra bağıra gelen bir gerçek var. İdeolojik bir çatısı olan
sistemin çatırdadığıdır. Kemalistlerin oluşturmaya çalıştığı ve asla başarılı
olamadığı ulus devlet felsefesinin iflasıdır bu. Ben de homojen yapıya sahip
bir çatı altında huzurlu, bu çatışmaların olmadığı bir ortamda yaşamak isterim
elbette. Ama bu homojen yapı var ise. Eğer yok ise ulus devlet yaratacağım diye
daha çok huzursuzluk yaratmanın mantığını anlamak mümkün değil. Ulus devlet
mantığının altında yatan sistemi elinde tutmak, rantı elinde tutmak olarak
anlıyorum ben. Rant öylesine tatlı ki binlerce insan ölebiliyor.
Dersim
olayında,60 ihtilalinde,12 Mart muhtırasında,80 darbesinde,28 Şubatta,27
Nisanda Kemalistlerin heykeltıraşlığa soyunduğunu görüyoruz. Her tekrarında,
ardından gelen seçimde milletin bunu tasvip etmediğini oyları ile belli
etmesine rağmen, bu rant düşkünü güruh yılmadan devam etmiştir. Millet de
yılmadan her defasında dersini vermiştir. Biz heykel değiliz bize şekil
vermenizden hoşlanmıyoruz demiştir.
Dersimde
kadın çocuk demeden resmi rakamlara göre yaklaşık 14 000 insan ölmüş,13 000 insan
sürgün edilerek evinden toprağından olmuştur. Hâlbuki biz ne diyorduk? Devlet
kızamaz, devlet hiddetlenemez, devlet kin tutamaz. Dersim’de devlet bunların
hepsini yapmıştır. Dersim’de devlet cinnet geçirmiştir. Bir insanın cinnet
geçirip kendi ailesini kurşunlaması gibi tıpkı.
NOT:
PKK teröründe, teröristin öldürülmesi ile bu olayı karıştıran aklı evveller,
ailesi katledilen bir terörist gösterebilirler mi? Suç işleyen cezalandırılır.
Hatta suça karışmayan teröristin kardeşini asker bile yapıyoruz. Ne alakası var
bu olayla terörün.
24.11.2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder