Başbakan
bu gün mitingde “hepimiz biriz” dedi. Sanırım bu temenni idi. Bir başbakan
olarak öyle olmak zorunda. Çünkü seçilen bir iktidar sadece seçenlerin değil
bütün ülkenin iktidarıdır, başbakan bütün ülkenin başbakanıdır.
Ancak
madalyonun bir de diğer yüzü var. Yani bir kesim “hepimiz biriz” derken diğer
kesim ne diyor? İnsanlar öylesine politize olmuş, öylesine kesin fay hatları
ile ayrılmış ki muhafazakâr kesimin bu çağrısı duyulmuyor bile.
Ulusalcı,
Kemalist, sol kesimin beynine öylesine işlenmiş ki, kendisi dışındakilere hayat
hakkı bile tanımayacak kadar bir nefrete sahipler. Bu sosyolojinin konusu değildir.
Genelde sosyolojik diye tanımladıkları bu olar aslında psikolojik bir durumdur.
Bana göre bu insanların toplumsal durumu değil psikolojileri mercek altına
alınmalıdır.
Demokrasiyi
içine sindirememek olsa olsa psikolojik bir vakadır.”Demokrasi çoğunluğun
azınlığa tahakkümü değildir” diyenler doğru derler. Demokrasi sayıya bakmadan
bütün insanların her haliyle hür olarak yaşamaları demektir. Ama bunu
diyenlerin demokrasiden ne anladığı da önemli. Çünkü böyle derken diğer
taraftan kendi fikrinin dayatılmasına itiraz etmemektedir.
O
halde demokrasi azınlığın çoğunluğa tahakkümü hiç değildir. Biz azınlığın
çoğunluğa tahakkümü yaklaşık 80 yıldır yaşıyoruz. Üzerinde baskı olduğunu
söyleyen insanlar, nasıl bir baskıdan söz ettiğini de söylemeli. Plajlar mı
boşaldı yoksa meyhaneler mi?
Diğer
yandan 28 Şubat döneminde Cuma günleri cami önlerinde onlarca polis otosu
psikolojik baskı için durdu. Çocuklara Kuran öğretmeye yaş sınırı konuldu, başı
örtülü kızların eğitim hakkı elinden alındı, katsayı denilen ucube bir karar
ile sırf imam hatiplerin önünü kesmek için meslek okulları bitirildi.
Bu
kararların tamamı azınlığın çoğunluğa tahakkümü idi. Ama bu azınlık sesini asla
çıkarmadı. Çıkarmadığı gibi alkışladılar. Benim gibi düşünmüyor ve yaşamıyorsa
yok olmaya mahkûmdur zihniyetine yattılar. Sistem onları destekleyerek daima
haklı olduklarını sandıkları bir pozisyonda tuttu. Sistemin desteği onlarda bir
küstahlık, üstünlük ve nefret psikolojisi yarattı.
“Hepimiz
biriz” onlar için bir anlam ifade etmiyor. Benim gibi değilsen yok olman
gerekir psikolojisini, gelişmemizden memnun olmayan devletler kullanıma açık
buldular.
Ortadoğu
ülkelerine çeki düzen vermeye başlayan AB ve ABD gelişen ve batıya kafa tutmaya
başlayan bir Türkiye’den rahatsız oldular. Bir gecede milyarlarca dolar
kazanmak dururken nerden çıkmıştı bu kafa tutuş. Baronlar devreye sokuldu,
zaten bu baronlar onların yerli işbirlikçileri idi. Hükümet geri adım atmayınca
farklı bir yoldan ders vermeye başladılar.
Kot
devrimi, turuncu devrim gibi modellerde olduğu gibi ülkede halk ayaklanması
tarzında işgaller ve sürüp giden bir dizi eylemlerle devreye girdiler. En büyük
destekçileri yine baronlar ve ne için sokağa döküldüğünü bilmeyen ama daha önce
nefret aşılanmış olan kitle.
Bunun
için bir bahane gerekiyordu, bahane ağaç oldu. Eğer ağaç olmasa mutlaka başka
bir sebep bulunacaktı. Çünkü başbakanın “mahkeme kararı beklenecek, lehimizde
olsa bile halka sorulacak” demesine rağmen eyleme devam kararı verilmesi bunu
gösteriyor.
Ancak
batılıların hesaba katmadığı bir şey vardı. Sağduyu sahibi her vatandaş bu
oyunu gördü. Sosyal medyada “mesele ağaç değil hala anlamadın mı “ diyen
çaylaklar, aptal insanın bile uyanacağı tarzda davrandı. Bu satılmış, beynine
azınlığın üstünlüğü psikolojisi işlenmiş, sanatçı bozuntusu alçaklar iyot gibi
açıkta kaldılar.
Taksimin
boşaltılması ile bu sorunlar bitti mi? Hayır bitmedi ve devam edecek.
Karşılarında duran milyonları görmeyecek kadar kör olan bu alçaklar sürüsü, her
gün “Tayyip istifa” diye yürüyecek.
Öylesine zekâ fukaraları ki bu insanlar,150 kişi ile yürürken veya taksim’de
iki bin kişi ile devlete kafa tutarken, ya bu milyonlar Taksime gelmeye karar
verirse diye akıllarının ucundan bile geçiremiyorlar.
Başlayacak
bu türden bir kargaşada baronların durumlarının etkilenmeyeceğini, ama
sokaktaki insanın yani kendisinin aç kalacağını hesap etmekten yoksunlar.
İsterse ülke batsın, ama Tayyip gitsin yeter ki. Çünkü babaları öyle istedi.
Uyuyan
devi uyandırmayın demiştim. İki mitingde gördük ki dev haddini bil uyumuyorum dedi.
Ya anlayacaklar, ya da anlayacaklar. Aksi halde dev tükürebilir, kendilerini
kendi nefretlerinde boğulabilir.
16.6.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder