Bu
yazıyı şimdiye kadar size öğretilmişlerin ışığında okursanız bir anlamı olmaz.
Bütün fikirlerden, ideolojilerden hatta okulda devletin öğrettiklerinden,
kürsülerde size nutuk atanların söylediklerinden sıyrılıp öyle okuyun.
Eğer
dindar iseniz, size hocanızın öğrettiklerinden de sıyrılıp, madem dindarsınız,
Kuran’ın öğretilerini ne kadar temel aldığınızı düşünerek okuyun ve sadece
kendi aklınızla değerlendirin.
Unutmayın
ki “ akıllı insan aklını, daha akıllı insan başkalarının aklını kullanır” (
Bernard Shaw). Eğer benim aklımı
başkaları kullanmış olabilir diye aklınıza getiremiyorsanız bu yazıyı hiç
okumayın.
Karşı
gruba beslediğiniz düşmanca fikirleri aklınızdan çıkarmadan aynı duygularla
okursanız aklınızı hala başkaları kullanıyor demektir. O gruba neden düşman
olduğunuzu hiç düşündünüz mü? Size başkaları “düşman ol” dediği için düşmanlık
besliyor olabilir misiniz acaba?
Devletin
öğretisi deyince itiraz edebilirsiniz. “Benim devletim işte” diyebilirisiniz.
Ama demeyin. 15 Temmuz’da gördüğünüz gibi devletin bütün kurumları aslında
Amerikan personeli tarafından işgal edilmiş olabilir. Sizin “benim devletim
dediğiniz devlet, aslında Amerika olabilir. Yani sizi, siz yönetmiyor, Amerika
yönetiyor olabilir.
Biraz
daha geriye gidip 40-50-70 yıl önce de devletimizi Amerika’nın veya başka bir
gücün yönetmediğinden eminseniz hemen okumayı bırakın. Çünkü hala aklınızı
başkaları kullanıyor demektir.
Bazıları
istediği kadar reddetse de biz Osmanlı’nın devamı olan bir ülkeyiz. Yani
aslında Osmanlıyız. Bir savaşa girdik, mağlup olduk, topraklarımız işgal
edildi. Şöyle veya böyle elimizde kalan toprak parçası ile devletimizi yani
Osmanlıyı devam ettirdik. Bunu yaparken devletimizin adını değiştirip Türkiye
Cumhuriyeti yaptık. Ben uzaydan gelmedim, siz de gelmediniz. Hepimizin dedesi
Osmanlı değil miydi?
Düşmanımız
olarak bize Yunanlı gösterildi. Okullarda da böyle öğretilmedi mi? Yunanı
denize dökmemizi zafer olarak kutlamıyor muyuz? Şimdi cephelere şöyle bir bakalım.
Kafkasya
cephesi
Çanakkale
cephesi
Sina
ve Filistin cephesi
Hicaz-Yemen
cephesi
Kanal Cephesi
Galiçya
cephesi
Irak
cephesi
Makedonya
cephesi
Romanya
cephesi
Bunların
hangisinde Yunanlı var?
Osmanlıyı
savaşa sürükleyen ve parçalayan İngiltere olduğu halde adı geçiyor mu hiç? Biz
her yıl Yunanlıyı denize döküyoruz ama. Çünkü ülkemizi yöneten güç öyle
düşünmemizi istiyordu. Yani aklımızı başkaları kullandı. Savaş bitip, topraklar
paylaşıldıktan sonra Yunanlıya Anadolu’ya çık denildi ve çıktı. Sonra da
yeterli destek verilmedi ve Yunanlı savaşı kaybetti.
Peki,
bütün cephelerde bizi yenen küresel güç Anadolu’ya sıkışmış bir avuç insanı
orada neden yenemedi? Güç üstünlüğümüz mü vardı, silah üstünlüğümüz mü vardı?
Çanakkale’de
destan gibi savunmamız, Kut’ül Amare’de zaferimiz vardı. Kime karşı?
Çanakkale’de bütün itilaf devletleri, Kut’ta İngilizlere karşı. 1952 yılına
kadar ülkede kutlanan bu zafer, Nato’ya girmemiz nedeni ile İngilizlere karşı
ayıp olmasın diye kaldırıldı.
Şimdi
bile gündeme gelince bu zafer, bu da nereden çıktı diyenler var. Çanakkale
zafer ise bu da bir zafer hâlbuki. Kabul görmüyor çünkü içinde Mustafa Kemal’in
olmadığı zafer, zafer değildir.
1.800.000
km kare toprağımızı parçalayıp işgal eden İngilizlerin adı hiç geçmiyor,
Anadolu’nun yarısını işgale gelen Yunanlı düşmanımız oluyor. Tekrarlıyorum, çünkü
ülkeyi yöneten hâkim güç öyle istiyordu. Çünkü biz cahildik, Kurtuluş savaşı
ile 1.Dünya Savaşını bile ayırt edemeyen insanlardık. ( Bu arada Yunanlıya dost
demek istemiyorum. Bir karış toprağımızda gözü olan benim için düşmandır)
Terör
konusundan buraya gelmemizin sebebi, ideolojik olmayan bir konu ile beynimize
nasıl hükmettiklerini anlatmak içindir. Buna rağmen yazdıklarımı ideolojik
bulanlar, öğretilmiş ideolojileri ile baş başa kalıp, okumayı bu paragrafta
bırakabilirler.
Terör
nedir?
Terör
örgütlerini kim kurar?
Terör
örgütleri kime veya neye hizmet eder?
Direktifleri
kim verir ve eylem planlarını kim yapar?
Hedefleri
kim ve neye göre seçer?
Gerekli
olan maddi imkânı nereden bulurlar?
Silahları
kim verir? Bu soruların cevaplarını bilmeden, başkalarına hizmete devam edersek
terörist yetiştirmeye de devam edeceğiz demektir.
Terörün
ne olduğunu bilmeyen yoktur. Sağda solda bomba patlatmak, karakollara
saldırmak, hedef seçilen kişilere suikast, toplumu idareye karşı ayaklandırmak
ve olaylarını yönlendirmek, psikolojik savaş yapmak, toplumun aklını kendi
aklına paralel kılmak gibi sonuçların olduğu eylemlere terör diyoruz.
Şunu
kesinlikle bilmek lazım terör örgütleri kendiliğinden kurulmaz. Kimse bir örgüt
kurup bu konuda mücadele verelim demez. Bu tür düşüncesi olanlar terör örgütü
değil dernek kurarlar.
Her
terör örgütünün arkasında bir istihbarat örgütü vardır. Bir devletin istihbarat
örgütü terör örgütünü kurar. Terör örgütlerini destekleyen birden fazla devlet
varsa hepsi kurucu değildir. Diğerleri kendi menfaatleri doğrultusunda kullanan
devletlerdir.
Terör
örgütünü kuran devlet ile terör örgütünün hedefleri aynı değildir. İstihbarat
örgütü kendi devletinin politikalarını o ülkeye kabul ettirmek için örgütü
kurar. Teröristler ise ya dinlerine hizmet ettiklerine, ya bağımsız devlet
kuracaklarına, ya da eşitlik sağlamak ve halkın üzerinden baskıları
kaldıracaklarına inanırlar.
Sol
örgütler böyle düşünür. Faşizmi yıkmak, yönetimi değiştirmek, güya eşitliği
sağlamak.
Ülkesindeki
yönetimden memnun değildir değiştirmek isterler. Neden memnun değildir peki?
Başlangıçta anlattığımız gibi kendilerine bir düşman gösterilmiştir. Fert onu
düşman bellemiştir. Artık geri dönüşü yoktur, ne anlatırsanız o düşmandır. Gösterdiğiniz
en mantıklı deliller bile onu ikna etmez. Çünkü beynini örgütü kuran istihbarat
örgütü kullanıyordur.
İnsanlar
aklını başkalarının emrine öylesine vermiştir ki, söyleneni değerlendirme
kabiliyetlerini kaybetmişlerdir. 70’lerin dev-genç lideri yakın zamanda
izlediğim bir proğramda “ sabah solcuyu vuran silah, öğlen sağcıyı vurdu”
denilen söze, “paraları mı yoktu neden ona bir silah, diğerine bir silah
vermesinler?” diye sormuştu.
Bu
sözün, aynı elin sabah birini, öğlen birini vurduğunu anlattığını hala
anlamamıştı. Vurulan tarafa, karşı taraf düşman olarak gösterilip, savaş
başlatmasının istendiğini şimdi bile anlamamışsa, genç olduğu o dönemde
anlaması hiç mümkün değildi.
Diğer
taraf haklı olarak yıkıcı, komünist bir örgütle mücadeleye başlamıştı. Çünkü
devletlerini korumak istiyorlardı. Kendilerine düşman olarak komünizm
gösterilmişti. Bütün bu kargaşayı yaratanlar onlardı ve arkalarında Rusya
vardı. Düşman sol örgütler ve Rusya idi.
12
Eylül sonrası örgütler dağıtılınca yurt dışına kaçanlar oldu. Sağ taraftan
kaçan olmadı ama sol taraftan çok sayıda insan yurt dışına kaçtı. Peki, bu
komünist dediğimiz insanlar hangi ülkelere gitti? Rusya’ya giden olmadı hiç.
Hepsi Almanya, Fransa, Belçika’ya gittiler. Kimse nasıl oluyor hem Rusya
tarafından destekleniyor, hem de oraya değil batıya kaçıyorlar diye düşünmedi.
Eğer
denk geldiyse görenler bilir daha önce de yazmıştım. ODTÜ denen okul, Amerikan
parası ile kurulan bir okul olmasına rağmen hep komünist yetiştirir. Darbe
komisyonunda konuşan Mehmet Ağar ne demişti? “Biz hep komünistlerin arkasında
Rusya var diye düşünürdük meğer batı varmış.” Biz de günaydın dedik tabi.
O
zamanın politikası gereği bize Rusya’nın düşman olduğunu göstermek isteyen
Gladio denen örgüt böyle istemişti. Gladio örgütü ise Amerika ve İngiltere
tarafından Nato çerçevesinde kurulmuş bir örgüttü. Bizim de içinde olduğumuz
Nato denen örgüt, halkımızı birbirine kırdırıyordu.(Tam yazı yazdığım şu anda
televizyonda hala AB ve Nato’yu savunan beyni orada kalmış, gazetecileri,
güvenlikçileri hatta emekli paşayı dinliyorum bir yandan. Ne yazık ki bu
beyinler hep var olacak.)
Dini
olduğunu söyleyen örgütler din devleti kuracaklarına inanırlar. İçindeki örgüt
elemanları dinlerine hizmet ettiğini sanarak katliam yapar. Hocaları onlara
düşmanı göstermiştir. Düşman öncelikle birlikte yaşadıkları, fakat dinle ilgisi
olmadığını düşündüğü Müslümanlardır. Allah’ın emirlerini Kuran’dan okumadıkları
için böyle sanarlar. Hiç “kâfir” öldürmediklerinin farkında değillerdir. Hocaları
öyle söylemiştir çünkü.
Örgütü
kuran aklın hedefi, Müslümanların olduğu bölgede kargaşa çıkarmak ve hedefine
ilerlemek, örgütün hedefi ise İslam devleti kurmak. İslam devleti kuranlara!
onların kâfir diye nitelediği, gerçekten müslüman olmayanları neden öldürtsün?
Mezhep
farklılığını, Kuran’ın anlattığı aklın sınırlarını zorlayarak dayatmak ve
müslümanı müslümana kırdırmak varken, müslümanı öcü göstermek için neden
Hıristiyan öldürtsünler?
Terör
yaratmak için seçilen hedefin pek fazla bir önemi yoktur. Bir suikast
yapılacaksa Mehmet veya Ahmet olmuş önemli değildir. Yeter ki ses getirecek bir
eylem olsun. Maksat infial yaratmak olduğuna göre ses getirmesi yeterlidir.
Bazen
bir siyasi temsilci, bazen bir ideolojinin temsilcisi olabilir. “Bazen de şahıs
önemli değildir sırf işgal ettiği makam nedeni ile suikast düzenlenir. “
Terör
örgütlerinin silah ve para ihtiyacı kurucu ülkeler tarafından karşılanır. Bu
büyük maddi ihtiyacı terör örgütünün başlangıçta karşılaması mümkün değildir.
Daha sonra başta uyuşturucu olmak üzere, çeşitli kaynaklarla büyük gelirler
elde eder terör örgütleri.
Çünkü
dünyadaki uyuşturucu trafiğini de kesinlikle istihbarat örgütleri yönetir.
İstihbarat örgütlerinin bilgisi olmadan aslında kuş bile uçmaz. Uçurmak
isteyenler çıkar bazen. “Ben de bu trafikten pay istiyorum” derler. Panama
devlet başkanı Noriega gibi.
Noriega,
1989 yılında ABD’nin yaptığı bir operasyonla kendi ülkesinde tutuklanıp ABD’ye
götürülmüştü. “Uyuşturucu ticareti, haraç toplama, kara para aklama” suçlaması
ile 30 yıl hapis cezası verildi.
Noriega
boyunu aşan işe kalkmıştı. CİA’nın yaptığı işe burnunu sokmuştu. Uyuşturucu işi
onlara aitti. Başkası bu işten pay almayı düşünemez bile. Hep böyle olmuştur.
Kendileri tarafından yapılan, aslında
suç sayılan fiille bertaraf ederler. Bu size emniyet genel müdür yardımcısı
Emin Aslan’ın uyuşturucu ticareti suçlaması ile yargılandığını hatırlatmadı
tabi. Emin Aslan pay bile istememişti. Sadece örgütü ifşa etmişti.
Hedefine
ilerleyen devlet hangi tür terör örgütüne ihtiyacı varsa onu kurar. Sol-sağ
çatışmasının modası geçtiğinden bu devre dışı kalmıştır. Şimdi “dini” kisvesi
olan veya etnik kisvesi olan örgütlerle hedefe yürüyorlar.
Etnik
yönü olan terör örgütü elemanları da bağımsız devlet kurmak için mücadele eder.
Söylediğimiz gibi örgütü kuran aklın hedefi bu değildir. Şimdi bölgemizde Kürt devleti
kurmayı düşünen örgüt kullanılmakta. Hiç biri düşünmez ki bu batı devletleri
neden bizi çok seviyor, “ezilmekten” kurtarmak istiyor, “bize demokrasi
getirmek istiyor!? “
Bunu
anlamak için yine yüz yıl geriye gitmek gerek. 1900’lerin başında İngiltere
sanayi devrimi sonrası makinelerin buharla daha fazla gidemeyeceğini anladı.
Sömürgelere ulaşmak, oralardaki zenginliklerin İngiltere’ye transferi gerekli.
Üretilen malın dünyaya pazarlanması gerekli. Bu iş kömürle ve buharla
olmayacaktı.
Petrol
keşfedilmiş ve petrole ihtiyaçları vardı. Ancak petrol Osmanlı
topraklarındaydı. Osmanlı büyük, heyula gibi karşılarında duran bir devletti.
Bu devlet parçalanır, küçük devletler kurulur, onlar İngiltere’nin uydusu
haline getirilirse sorun çözülürdü.
İslam
coğrafyasında isyanlar ve devlete karşı yapılanmalar hep Lawrence öncülüğünde
1.Dünya Savaşında çıktı diye anlatılır. Hâlbuki Şerif Hüseyin ile görüşmeler
1914 yılında savaş öncesi başlamıştır. Yani daha savaş başlamadan Osmanlının
parçalanma proğramları yapılıyordu.
Eğer
biz savaşta Almanya değil de İngiltere’nin içinde olduğu ittifaka dâhil olmak
istesek ne olacaktı? Elbette kabul olunmayacaktı. Savaş petrol için çıkarılmış,
petrol bizim topraklarımızda ama bizimle ittifak yapılıyor. Çok öncelerden
Yahudilere Filistin’de kurulacak devlet için de söz verilmişti. Osmanlı ile
ittifak savaşın çıkarılma sebebine aykırı idi.
1.Dünya
savaşı sonrası petrol bölgeleri ele geçirilince hedefe ulaşılmış oldu. Demek ki
Osmanlı tamamen sıfırlanmak istenmedi. Sıfırlama işlemi sonraki yıllara
bırakılmıştı. Malum olduğu üzere galip devletler Anadolu’yu da işgal ettiler.
Ama petrol olmayan Anadolu planın dışında kalıyordu. Bu işgal “yenildiniz”
demeyi gözümüze sokmak içindi.
Yunana
İşgal için müsaade edildi. Bazı insanların “kurtuluş savaşı diye bir savaş
yoktur” dediği gibi demiyoruz elbette. Kurtuluş
savaşı vardır ve imkânsızlıklar içinde bu savaşı kazandık. Kazandık ama
İngiltere, Yunan savaşımıza müdahil olmadı. Bu bize verilmiş bir iane idi. İane
verenin bazı istekleri de olacaktı tabi.
İngiltere
ne istedi peki? Osmanlı izleri silinecek, yönümüz İngiltere’ye dönecek ve
onlarla aynı safta olacaktık. Bütün bunlar milletin beynine kazınacak, millet o
yöne kanalize edilecekti. Bugün, yine bazılarının dediği gibi bazı bölgeleri
anlaşma masasında verdiğimiz falan yoktu. Almaya gücümüz yoktu. O bölgeler ( Musul-Kerkük) petrol bölgesi idi ve savaş bunun için
yapılmıştı. İngiltere’nin bunu kabul etmesi bile düşünülemezdi.
Kendimize
ait bir ideolojimiz yoktu. Batını dayattığı ideolojiyi benimsedik. Ne dedik?”
“Yurtta sulh, Cihanda sulh.” Yani ben sana benzeyeceğim. Osmanlı falan değilim.
Benden aldığın topraklarda da hak iddia etmeyeceğim.”” Direktifleriniz doğrultusunda etliye sütlüye
karışmadan sulh içinde yaşayacağız.
Geriye
dönük bütün tarihimizi sildik. Orta Asya’dan gelen atalarımızı unuttuk. İstanbul’da
yaşarız ama bu şehri fetheden Fatih’i bile düşman belledik. Fatih Türk
sayılmıyordu. Türklüğümüz 1923’de başlamıştı. Bizim atamız yoktu. Kendimize
yeni ata seçtik. Tarihimizi 1923’den başlattık.
Kimimiz
laik müslüman olduk. Kimimiz hocasının müslümanı. Müteşabih Hadis bile
türettik. Kimimiz laikliği din belledi, islamı sildi. Kimimiz kendisi
dışındakileri 1336 yıl sonra bile Kerbala’nın faili bildi. Ama hiç birimiz
Kuran müslümanı olamadık.
Dinimiz
bir kenara bıraktık. Çünkü İslam tehlike idi. Ya bir gün Müslümanlar ayılır da
yine bir araya gelmeye kalkarsa diye, ileriki yıllarda irtica ile mücadeleyi
ideoloji belledik. Yani bellettiler bize. Çünkü küresel güçlere söz vermiştik, onlara
benzeyecektik.
Biz
de istihbarat örgütü kurduk. Adına Milli İstihbarat Teşkilatı dedik. Adındaki
Milli kelimesinden başka Milli yönü olmayan. Nato’dan beri CİA’nın Türkiye
şubesi olarak faaliyet gösterdi. Emperyal devlet istihbarat örgütleri yurt
dışında operasyon yaparken, bizim istihbarat örgütümüz yurt içinde irtica ve
komünist fişlemesi yaptı sadece.
İnsanların
dindar olmasının, tarikatların olmasının tehlike olmadığını anlamadık. “Asıl
tehlikenin bu tarikatların başkasının eline geçmesini olduğunu” hiç anlamadık. İslami terör dedikleri
örgütlerin arkasında, aslında onlarla mücadele ettiğini söyleyen batılı
devletlerin olduğunu görmedik.
Bunun
için millete ters düşen davranışları alenen yaptık. Ramazan günlerinde
kadehlerle göstere göstere su içtik. Su içerek “irtica” ve millete meydan
okuduk.
Küresel
güçlerin, “Yeni Dünya Düzeni “ dediği, şu anda bizi coğrafyamızda boğmaya
çalışanların yıllar öncesinden gelen ideolojisi olan tek dünya dini ve devleti
fikrine sıcak bakıp, “Efendiler, bütün
insanlığın tecrübe, bilgi ve tefekkürde yükselmesi ve olgunlaşması,
Hıristiyanlığı, Müslümanlığı, Budizm’i bir yana bırakarak, basitleştirilmiş ve
herkes için anlaşılacak hale konulmuş saf ve lekesiz evrensel bir dinin
kurulması ve insanların şimdiye kadar kavgalar, çirkefler, kaba arzu ve
iştahlar arasında, bir sefalet yuvasında yaşamakta olduklarını kabul ederek
bütün vücutları ve zekâları zehirleyen pislik tohumlarını yok etmeye karar
vermesi gibi şartların yaratılmasını gerektiren bir “birleşik dünya devleti”
tahayyülünün tatlı olduğunu inkâr edecek değiliz.” Dedik.
Aslında
bu fikrin, dünyanın derin devletinin dünyaya vermek istediği düzen olduğunu göremedik.
Devletimiz, bu fikri dayatılan bir ideoloji olarak benimsemişti. Vatandaşa
kabul ettirecektik hani, kabul ettirdik. Onun için insanlar bu sözde bir mecaz
vardır diyorlar. Ya da müteşabih bir “özdeyiş”
diyebiliriz buna da.
Zihniyetimizden
kıyafetimize kadar onların istediği gibi olmak zorundaydık. İnkılâpları
düşünün, hepsi batılılaşma uğrunaydı. Hepimiz şapka taktık. Hatırlayın
başımızdaki melon şapkaları. Winston Churchill ile İsmet İnönü’nün yan yana
duran melon şapkalı fotoğraflarına bakın. İnönü Türk’e mi benziyor Churchill’e
mi? Ama biz Türk devleti kurmuştuk!
Neticede
“İran ile savaşırsak İran safında yer alırım” diyen Eren Erdem’ler, AB ile
ilişkileri bütün tehditlerine rağmen düzeltmek için “OHAL'i kaldır, başkanlık ve referandumdan vazgeç,
Şanghayı unut AB çapasına sarıl, milli mutabakat yönetimini kur, 1$ 3TL'nin
altına düşer” diyen Faik Öztrak’lar yetiştirdik.
AB bize terör kanunu değiş, terörist
öldürme diyor ama olsun. “Çapalarına sarılalım” yine de.
Sonunda övündüğümüz Türklüğümüze
yaraşır böyle Türk gençleri yetiştirdik. Dünya umurunda olmayan, ama küresel
güçler istediği zaman onların istediği yöne giden. Yabancı istihbarat
örgütlerinin istediği doğrultuda, sanki ülkede kalan son 6 ağaç kesiliyor gibi
bir ay terör estirip, yakıp yıkan. Ters çevrilmiş polis otosu üzerine çıkan
papazla birlikte eylem yapan. Ve bundan sonra yabancı istihbarat örgütlerinin
istediği zaman eylem yapacak olan.
“Bir
ülkeyi yöneten güç her zaman tektir ve bu çoğunlukla iktidarda bulunanlar
değildir. Bir ülkede yöneten gücü tespit etmek zordur. Çünkü birçok ülkede bu
güç, ülke içinde bile değildir” diyor rahmetli Mahir Kaynak. Bizi yöneten güçte
ülke dışındaydı aslında.
ABD,
bölgede Rusya’yı kuşatmak için yeşil kuşak projesi başlattı. Ortadoğu
coğrafyasında dini yönü ağır basan liderlerin önünü açtı. “Birçok ülkede ve
bizde, ABD’nin istemediği hiçbir güç iktidar olamaz.” Ancak planlar her zaman
istendiği gibi gitmeyebilir.
Gitmedi
de. 2002’de “ben müslümanım” diyenler iktidar oldu. İktidar olsunlar diye önleri açılmıştı. İşler
iyi gidiyor görünüyordu. Aslında gitmiyordu. ABD hazırlığını yapmıştı. Devletin
bütün kurumları yerli Amerikalılara işgal ettirilmişti.
Yerli
Amerikalı olmayanlar uyduruk davalarla içeri tıkıldı. Milletin güvencesi olan
ordumuz da büyük oranda ele geçirilmişti. Bildiğiniz 15 Temmuz kalkışması
yaşandı.
AB
bizi 53 yıl kapıda bekletti. Bunu, politikalarını bize kabul ettirmek için
kullandılar. İş ciddiyete gelince bizi kızdıracak şeyler yaptılar. Terörü
desteklediler. Anlaşmalara uymadılar. Buna rağmen bütün bunların farkında
olmayan ya da beyni onlar tarafından hala kullanılanlar, kendi devleti yerine
onların safında yer aldı.
Bütün
planları istedikleri gibi gitmeyince batılılar ekonomik olarak sıkıştırmaya
başladılar. Çünkü yeşil kuşakla kontrol altına alınacağı düşünülen adam
istenilen çizgiden çıkmış, daha milliyetçi bir politika izlemeye başlamıştı. Şimdi
o oyun oynanıyor. Ekonomimiz zaten yeterince sağlam değil. Cebi zarar görenler
haykırmaya başladılar bile.
Bu
arada Türk dünyası ve islam dünyası üzerinde çalışma yapılıyor. Belki batıya
karşı bir Türk ve müslüman ittifakı kurulabilir diye. Çünkü ittifak yaptığımız
batı aslında bizim düşmanımız. Bunu anladık. Osmanlı fikri cazip geliyor tabi
bize.
Yine
Mahir Kaynak “ Eğer Osmanlı kökünden
söküldü ise yapacak bir şey yok. Eğer dibinden kesildiyse, yanından bir filiz
vermesi mümkündür “ diyor.
Görünen
o ki, kökünden sökülmemiş, bu kadar köküne bağlı olmayan insan varken filiz
vermesini de pek mümkün görmüyorum. Erdoğan gitsin, isterse devlet yıkılsın
diyenlerden filiz olur mu? Bu hal içindeyken bizde terör ve terörist eksik olur
mu?
İngiliz
gâvuru bizi öylesine parçaladı ki herkes birbirine düşman. Batılı kâfirler de
hepimize düşman. Bunun farkında olmayan batı hayranları varken Osmanlıyı ancak
dizilerde izleriz.
29.11.2016
1.Nutuk
-Kültür
Bakanlığı 1000 temel eser 1975 basımı nutuk 2. Cilt. Sayfa 323
-Hıfzı
Veldet Velidedeoğlu cumhuriyet kitapları 2004 basımı söylev 2. Cilt sayfa 521
-M.E.
B. lığı devlet kitapları 1973 basımı nutuk 2. Cilt sayfa 713
2.
Terör ve istihbarat oyunları ( Mahir Kaynak)
3.
Hicaz İsyanı ( İsmail Köse)
4.
Dünyanın derin devleti illuminati ( Ali Kuzu)