Bizim
bitti sandığımız Osmanlı hesabı bitmemiştir. Bu hesap, ya biz güçlü bir devlet
olup oyunu bozunca bitecek, ya da batılılar istediği zaman bitecektir.
Batılların bitirmesi demek İslam coğrafyası üzerinde bir etkisi kalmamış, küçük
bir Türkiye Cumhuriyeti demektir.
Cumhuriyetin
ilk günlerinden itibaren batılıların Ağrı Dağında ve civarında Nuh’un gemisini
arama çabaları epeyi artmıştı. Özellikle 1980 den sonra daha da yoğunlaşmış, hatta
1980 ihtilali sonrası Ağrı Dağı araştırma için yasaklanmıştı. Sonraları Nuh’un
gemisinin Cudi dağında olabileceği ileri sürülmüş, bu bölgede de araştırmalar
yoğunlaşmıştı.
Nuh’un
gemisinin bu konu ile ne alakası var diyebilirsiniz. Ben de öyle diyorum. Ama
bu bilgi aklımızın bir köşesinde bulunsun. Bölgede çıkan her isyan öncesi adı
Nuh’un gemisi olmasa bile bir Nuh vardır mutlaka.
Bazı
şeyleri biliriz fakat elle tutulur fiziki bir delil sunmayınca insanlar buna
“komplo teorisi” der. Bazıları izlenimlere, bazıları dünya siyasetinin analizine,
bazıları ülkemizin siyasi geçmişinin analizine dayalı görüşlere düz mantıkla
bakanlar “komplo teorisi” demeye devam edebilirler.
Osmanlı
parçalanmış, henüz yeni devletimiz kurulmamış, 1921 yılında Koçgiri isyanını
başlatan Alişan Bey’i Dersime gönderen Kürdistan Teali Cemiyeti idi.
Batılıların kafasındaki devlet şu anda içinde bulunduğumuz devlet ve sınırlar
değildi. Cumhuriyet kurulduktan sonra, bu faaliyetler devam edecekti.
Hedeflerine
ulaşmak için bölgede ki kullanışlı argüman kürdistanın yükselmesi idi. Zaten
Kürdistan Teali cemiyeti demek, kürdistanın yükselmesi cemiyeti anlamına
geliyordu.
Sonraki
yıllarda Ağrı Dağı ayaklanmaları gelecekti. 1926-1930 yılları arasında.
Maksatları bağımsız Kürdistan gibi görünen bu olayların aslında aktörleri Kürt
değildi. Kürtler kullanışlı bir oyun hamuru olmaktan öte gidemedi.
CUMHURİYET DÖNEMİ KÜRT İSYANLARI
- Nasturi isyanı (1924- Hakkâri)
- Jilyan isyanı (1926- Siirt)
- Şeyh Sait isyanı (1925- Bingöl-Muş-Diyarbakır)
- Seit Taha ve Seit Abdullah isyanı (1925-Şemdinli)
- Reşkotan ve Reman isyanı (1925- Diyarbakır)
- Eruh’lu Yakup Ağa ve oğulları (1926-Pervani)
- Güyan isyanı (1926-Siirt)
- Haco isyanı (1926- Nusaybin)
- I. Ağrı isyanı (1926)
- Koçuşağı isyanı (1926- Silvan)
- Hakkâri- Beytüşşebab isyanı (1926)
- Mutki isyanı (1927- Bitlis)
- II. Ağrı isyanı
- Biçar harekâtı (1927- Silvan)
- Zilanlı Resul Ağa isyanı (1929- Eruh)
- Zeylan isyanı (1930- Van)
- Tutaklı Ali Can isyanı (1930-
Tutak-Bulanık-Hınıs)
- Oramar isyanı (1930- Van)
- III. Ağrı harekâtı (1930)
- Buban aşireti isyanı (1934- Bitlis)
- Abdurrahman isyanı (1935-Siirt)
- Abdulkuddüs isyanı (1935-Siirt)
- Sason isyanı (1935-Siirt)
- Dersim isyanı (1937-Tunceli)
Genelde
bilinen ve üzerinde sansasyon yapılan isyanlara baktığımıza:
Birinci Ağrı İsyanı: 16 Mayıs 1926 da başladı. Soğanlı, Kızılbaşoğlu,
Sori, Cilkanlı, Bilhanlı ve Cinganlı aşiretleri Ağrı’da ki İbrahim Heski ve
adamlarıyla birleşerek ayaklandılar. İran’dan 1000 kadar adamı ile gelen Yusuf
Taso’nun da katılması ile isyan büyüdü. Başarılı olan ikinci harekâtta
isyancılar İran’a kaçtılar.
Hoybun: 5 Ekim 1927'de Taşnak lideri Vahan Papazyan'ın desteğiyle
bugünkü Lübnan'da Bihamdun'da Hoybun örgütü kurulmuştu. Hoybun sadece
Kürdistan'ın bağımsızlığını değil, "Yüce ulusal organ Tüm güçleri ve uluslararası
güce sahip güç" formuna dönüştürmüştü.
Ağrı isyanları dışarıdan finansal ve silah desteği de buldu.
Ermeniler ve en başta ErmeniTaşnak
partisi isyanın planlanmasında ve
maddi bakımdan desteklenmesinde önemli rol oynadı. Hatta New York'ta yaşayan Ermeni kökenli bir Taşnakçı olan Vahan Cardashian ABD Dışişleri Bakanlığı'na gönderdiği
bir mektupta, Ağrı'daki operasyonların başında birkaç Ermeni subay ve teknisyenlerinden destek gören bir Ermeni olduğunu yazdı. Ayrıca Ağrı isyanlarının devam ettiği
sırada, Ağrı'daki isyancılara müttefik olan aşiretler Suriye'den eşzamanlı saldırılar
gerçekleştirdi. Ağrı isyanlarına
katılanlar arasında SÜRYANİLER’ de
vardı.
İkinci Ağrı Harekâtı: 13 Eylül
1927'de başlatılan harekâtıyla Türk ordusu İran sınırına kadar ilerledi.
Ağrı Cumhuriyeti: İhsan Nuri ve "Zilan Bey", Hesik aşiret
reisi İbrahim Ağa'nın aşiretiyle birlikte İran sınırını aşarak yeni bir isyan
başlattı. Askeri birimlerin yetersiz kalması sonucu isyancılar, içinde Doğubayazıt’ın
da bulunduğu bir bölgeyi denetim altına aldı. Hoybun Cemiyeti'nin desteğiyle Ağrı
Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını ilan ettiler.
Tendürek Harekâtı: Türk Ordusu, 14-27 Eylül 1929 tarihlerinde Tendürek Harekâtı ile İran kökenli Şeyh Abdulkadir 'in isyanına katılmasını önledikten
sonra Hükümet, hareketi bastırmak için 28 Aralık 1929'da aldığı bir kararla
1930 Haziranında Ağrı’ya bir kuvvet gönderdi. Salih
Omurtak komutasındaki birlikler
ilk başlarda fazla başarı elde edemediler. 26 Mayıs-9 Haziran 1930 tarihleri
arasında Savur Harekâtı ile Savur, Midyat ve Cizre istikametini güvenliğini korumaya
çalıştı.
Harekât, Ağrı Türk-İran sınırı boyunca devam etmekteydi.
1930'lara gelindiğinde, Türk ordusu üstünlük kurmaya başlamıştı. Mayıstan
başlayarak haziranda, Ağrı dağı 10.000 askerle kuşatıldı. Kürt
aşiretleri devlete karşı toplamda
60.000 kişi toplamıştı.
Barzani 500 adamla Musul'dan, Haco Ağa Suriye'den,
Simko’da İran'dan Hoybun'a yardıma geldiler.
Zilan ayaklanması: 20 Haziran - 12 Temmuz 1930 tarihleri
arasında (Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı yayınlarına göre) 20 Haziran - Eylül başı 1930, Van
ile Ağrı arasında Zilan harekâtı gerçekleştirdi. Bu harekât sırasında 12 Temmuz
1930 veya 13 Temmuz 1930'da Zilan
Olayları yaşandı ve Ağrı eteklerindeki
köyler tamamen boşaltılıp, ahalisi Erciş'e sevk ve iskân olundu.
İngiltere
dış işleri bakanlığı bu konuda hazırladığı raporda Türk ordusunun başarısı
küçümsenerek birkaç silahlı adam ve çoğunluğu silahsız insanlara karşı
kazanıldığını yazmıştır. 60 000 silahlı
eşkıyadan bahsetmemiştir.
Üçüncü Ağrı harekâtı: Türkiye, o dönemde İran
sınır içinde bulunan Küçük Ağrı
Dağı'nın arkasına kadar birliklerini ilerletmek için izin aldı (Sınır ötesi
harekâtı). Böylece isyancıların İran yolu kapanmış oldu. Daha sonra bu İki ülke
arasında bir sınır düzenlemesi yapılarak Van'ın Kotur kasabasını İran’a verilip, Küçük Ağrı
Dağı Türkiye sınırları içine alınacaktı. 1 Temmuz’da Türk Ordusu Ağrı Dağı'nın
kuşatmasını tamamlandı ve 7 Eylül 1930'da genel taarruzu başlattı. 25 Eylül'e
kadar süren Ağrı dağı muharebesi esnasında
14 Eylül'de Kire (Büyük Ağrı Dağı ile
Küçük Ağrı Dağı arasında bulunan ova) ' de İbrahim Ağa öldü ve İhsan
Nuri de İran'a sığındı.
Sason isyanı: Sason adı kaynağı Ermenice olan "Sasun" ve
"Sanasunk" adları 3. yüzyıldan itibaren Ermeni, Rum-Bizans, Süryani
ve Arap kaynaklarında geçmektedir. Tarihî Sasun bölgesi bugünkü alanına ek
olarak Mutki ve Kozluk (Hazzo) ilçelerini de kapsamaktadır. Bölgenin tarihî
halkı Ermeniler olmakla birlikte Kürt ve Arap unsurlara da en eski devirden
itibaren rastlanmaktadır.
19. yüzyıl sonunda Sasun, Ermeni
ulusal hareketinin en önemli odak
noktalarından biri olmuştur. Hınçak partisinin girişimiyle 1891 yılında
başlayan Sasun İsyanı kısa bir süre sonra Ermeni
Devrimci Federasyonu ("Taşnak")
örgütünün denetimine girmiş ve fasılalarla 1904 yılına kadar devam etmiştir.
İsyan bu tarihte Batılı devletlerin müdahalesiyle sona ermiş ve isyan lideri
olanAntranik Ozanyan sürgün
olarak yurt dışına gönderilmiştir.
Bölgenin yapısı bu şekilde görünürken 1935 de patlak veren
isyan Kürt isyanı olarak tarihe geçiyor.
Dersim isyanı: İnternette arama yapar
Dersim isyanı hakkında bilgi edinmek isterseniz karşınıza “bu konuda en etraflı
araştırma yapan hukukçu-yazar” Hüseyin Aygün çıkar. Eğer Hüseyin Aygün'den Dersim isyanını okursanız Atatürk’de dâhil bütün idarecilerin
ruh hastası, insan öldürmekten zevk alan cani olduğu kanaatine sahip olursunuz.
Onlara göre devlet dersimlilerin ermeni tehciri sırasında
takındığı tutumdan dolayı adeta “gıcık” gitmektedir. Ermeni tehcirinde birçok
ermeniyi alıp himaye etmeleri bu “gıcıklığa” sebeptir. Ancak nedense ermeniye
karşı bu kadar yufka yürekli olan dersimli, kendi ülkesinin askerini
katlederken tarihi bir barbarlık sergilemektedir.
Dersimlinin bu devlet düşmanlığı ne yazık ki sadece 1937 de
kalmamış, günümüzde de devam etmektedir. 4.9.2015 günü Tunceli’de polis
karakoluna yapılan pkk baskınında halkın teröristlere yardım ettiği, “arkanda
arkanda” diye teröriste arkasındaki polisi haber verdiğini, terörist vurulunca
da çığlıklar attığını, “pekeke halktır” diye haykırdığını o günkü görüntülerde
izledik. Ermeni sevici dersimli, kendi polisinin öldürülmesine yardım ediyordu.
Geçtiğimiz birkaç yıl içinde bir üst akıl mı yoksa bir el mi
diye adlandırılacak mekanizma devreye girmiş, muhafazakâr kesimde bile bir
Dersim seviciliği icat edilmişti. Birileri
60 000 kişilik kuvvetle devletine kafa tutan isyancıları cici göstermeye
çalışıyordu. Tıpkı bu günlerde pkk’nın cici gösterilmeye çalışıldığı gibi.
PARTİYE KARKEREN KÜRDİSTANE: Kürdistan İşçi Partisi
( PKK)
Ülkemizin doğu ve güneydoğusu, Irak’ın kuzeyi, Suriye’nin
kuzeydoğusu( şimdi hedef genişletildi Suriye’nin kuzeyi olarak düzenlendi) ve
İran’ın kuzeybatısında birleşik bir Kürt devleti kurmayı hedeflediklerini
söyleyerek Kürtleri kandıran asker, polis, sivil katleden bir örgüt. Kadek,
Kongra-Gel isimlerini de kullanmıştır.
1974
yılında Abdullah Öcalan tarafından kurulan PKK'nın ideolojisi, Marksizm-Leninizm üzerine kuruludur. PKK'nın
başlangıçtaki amacı; Kürdistan diye tanımlanan, Kürtlerin de yaşadığı, Türkiye'nin doğu ve güneydoğusu, Irak'ın kuzeyi, Suriye'nin kuzeydoğusu ve İran'ın kuzeybatısındaki bölgede,
bağımsız sosyalist bir Kürt devleti kurmaktı. 7. Parti kongresinde
bağımsız Kürdistan fikrinden vazgeçtikleri açıklanmıştır.
Şu anda örgütün yoğun
destek gördüğü bölgelerin, ermeni isyanlarının yoğun olarak yaşandığı
bölgelerle çakışır olması tesadüf olabilir mi?
1974-1978 döneminde Marksist-Leninist bir örgüt olarak
“apocular” adı altında faaliyetlerini sürdürmüş, özellikle 1978 de ki Dikmen
toplantısında bu isme vurgu yapılmıştır.
1978-1980 döneminde şehir çatışmalarına girilmiş, 43 000
olayın yaşandığı bu dönem 12 Eylül 1980 darbesi ile son bulmuştur. Önceden
duyum alan Öcalan darbe öncesi yurt dışına kaçmış ancak onunla birlikte olan
pkk’lı teröristler yakalanmış hapse atılmıştır.
Sonraları cezaevi günleri ve pkk’lı mahkûm sevicilik
hepimizin gündemine girmiştir. O dönemim apocuları, şimdinin pkk’lıları muhafazakâr
medyada bile her gece boy göstermeye başladı. Büyük çoğunluğu kripto pkk‘lı
olan bu hainler hala halkın teveccüh göstermesi gereken insanlar olarak takdim
edilmektedir.
Gerek sosyal medyada gerek sohbetlerde hep tekrarladığım söz severken de bilinçli olun, nefret ederken
de bilinçli olun. Ancak bir üst akıl gençleri bilincin ötesinde, robot gibi
kendi doğrularına inandırmaya çalışmakta ve bunda başarılı da olmaktadır.
Televizyonda bu kripto pkk’lı zatlardan biri, sırtını pyd,
pyj, pkk’ya dayayan Figen Yüksekdağ için terörist diyen yazara olanca gücü ile
“ bir hanımefendiye, bir parlamentere terörist diyemezsin” diye haykırırken,
sosyal medyada bir dostum açılan taga #teröristfigenyüksekdağ diye yazıyordu.
Bu konuşan adam sahtekardır, kripto pkk’lıdır diye anında
yazdığımda itiraz edip “bu adam pkk karşıtı, güzel fikirli insandır” diye
itiraz etti. Hem terörist diye yazıp, hem de terörist değildir diyen insanı
destekleyen zihniyet işte o üst akıl tarafından oluşturulmuştu.
İnsanlar da hata yapar, devletler de hata yapar. Eğer hata
yapılmasaydı tarihte savaşan devletlerin galibi olmazdı. Lakin bazı şeylerin
hata mı yoksa bilinçli mi yapıldığını ayırt etme şansımız yok.
1924 ile 1937 arasındaki 13 yıla 24-25 isyanın sığdırılması
bir devletin hafızasında derin izler de bırakmış olabilir. Ancak devletler her
şeye rağmen mantıklı düşünmek, sorunlara akılcı çözümler bulmak zorundadır.
O tarihten sonra gelen yöneticiler bölgenin demografik
yapısını iyi inceleyip, soruna birden fazla alternatifi olan çözümler
üretememiştir. Belki askerin yönetimler üzerinde ağırlıklı olması, çözümün de
askeri olmasına yol açmıştır.
Tek partili dönemin getirdiği, sözüm ona demokrasi denilen
cumhuriyet sisteminin siyaset adamları, çözümü milletin dinini dizayn etmekte
bulmuş, her fırsatta laiklik vurgusu ile adeta din yok edilmeye çalışılmıştır.
Bu hastalık sonraki yıllarda da devamla hatta virüs gibi
bütün bürokrasiye sirayet ederek, önümüzde heyula gibi duran pkk sorunu varken,
kürsüye her çıkan irtica ve laiklik ile zihinleri formatlamaya kalkmıştır. Hâlbuki
bu milleti birbirine bağlayan çimento dindi.
12 Eylül ihtilali sonrası bayrak törenlerinde, istiklal marşı
okunurken yolda yürüyen insanlara neden durmuyorsun diye sorduğumuzda “benim
marşım değil ki” veya “ benim bayrağım değil ki” cevabını aldığımızda, genç
yaşımıza rağmen bu bölgeyi kaybettiğimizi anlamışken, koca kafalıların bundan
haberdar olmaması düşünülemezdi.
Siyaset adamları sorunları askere ihale etmek yerine, yürekli
olup “durun bakalım burada derin bir yara var, bunun çözümünü birlikte
düşünelim” deme cesaretini gösterseydi belki bu günlere farklı gelecektik.
Evet, devletin hafızasında derin izler var, ağır bir travma
yaşanmış ama devlet akılcı olmalı diyen tek bir insan da çıkmamış. Sonraki
yıllarda çıkanların da ya uçağı düştü, ya da başka bir sebepten öldü.
Bölge insanının devletinden koptuğunu gören idareciler ceberut
devlet mi şefkatli devlet mi konusunu tartıştıklarını sanmıyorum. “Benim
devletim değil ki” anlayışının yıkılması, vatandaşını kazanması için hiçbir
çabaya da rastlamadım.
Hiçbir devlet suç işleyen kişi veya örgütü cezasız bırakmaz
ve bırakmamalı. Ancak bu topluca insanları devletinden, milli marşından,
bayrağından nefret eder düzeye de getirilmemelidir.
Sadece bir suçluyu aramak için bir köye, bir beldeye asker
gittiğinde hâkim yerlere yerleşmiş erketeler vasıtası ile köylü haberdar
edilip, suçlu suçsuz kim varsa hepsi evlerini terk edip kaçıyorsa, asker
geldiğinde hiçbir erkeği bulamıyorsa düşünmek gerekmez mi? Biz bu insanlara ne
yaptık ki devletini düşman gibi görüyor? Öyle ya hepsi isyancı, hepsi katil,
hepsi hırsız olamazdı.
Bölge insanını rehabilite edecek, devletine bağlayacak, içinde
bulunduğu devletin vatandaşı olmaktan gurur duyacak, kültürel bağ kurulacak hiçbir çabaya
rastlanmadı.
Bir masada oturduğunuz Amerikan subaylarına sorduğunuzda kimi
Fransız, kimi alman, kimi İtalyan olduğunu söyler ama hepsinin ABD vatandaşı
olduğundan gurur duyduğunu görürsünüz. İnsanımıza “ben kürdüm, ben Çerkezim
v.s. ama Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaktan gurur duyuyorum “dedirtmek çok
mu zordu?
Her tarafta İngilizce, Fransızca, İtalyanca tabelalar asılıyken
bir vatandaşın Kürtçe tabela asması ne kadar tehlikeliydi? Yahut astırmamak mı
tehlikeliydi bunu düşünen bir kafa olduğunu da sanmıyorum.
Bütün bunlar düşünülmedi mi yoksa kasıtlı olarak mı yapıldı
bilmiyorum. Bölgede memnuniyetsiz bir kitle oluşsun da ileride bu kitle işimize
yarayacak, özgür kürdistanın temeli atılacak diyen bir komplo teorisi hep
aklımdadır. Öyle ya “bizim çocuklar darbe yaptı” diyenler bunu neden
yaptırmasın ki?
Pkk’ya dış devletlerin destek verdiğini, teçhiz ettiğini, finansal
destek sağladığını biliyoruz. Lakin içerden de sanki bir elin koruyup,
kolladığı hissini uyandıran emareler yok değil.
90’ların başlarında termal kameralarda görülen ve sınırdan
içeriye giren pkk’lı gruplar için bırakın girsinler diyen oldu mu? Yahut gece
ordugâhtaki birliklerin pkk saldırısını püskürttükten sonra pkk geri
çekilirken, takip etmeyin emri veren oldu mu?
Hâlbuki düzenli birliklerin bile savaşta geri çekilme anı en
zayıf anlarıdır. Çekilen birliğe mevzilerden çıkıp taarruz ettiğinizde
dağılması kuvvetle muhtemeldir. Dağılan birliğin imhası kaçınılmazdır.
Çiller’in başbakanlığı sırasında oluşturulan pkk’nın çatışma
taktiğine göre mücadele veren özel birliklerin sonradan neden pasifize edildiği
hangi akla hizmettir bilinmez. Demirin yine demirle kesileceğini sanırım
çocuklar dahi bilir.
Amerika’nın Vietnam’da yenilmesinin sebebi cengel harekâtını
bilmemeleridir. Savaş bittiğinde bataklık ve ormanlık alanda gerillaya karşı
tankla savaşılmayacağını anladılar.
Örgüt lideri İmralı canisinin bize teslim edilmesinden ve
idam kararı verilmesinden sonra tam iki buçuk yıl kararın uygulanmamasından
maksat AB normları ve AB’ye girme sevdası olabilir mi bilmiyorum.
Bu idamın uygulanmamasında irade var mıydı yoksa verilen
emirler mi yerine getirildi onu da bilmiyorum. Ancak aradan 15 yıl geçtikten
sonra liderlerin birbirine ip atmaları milletle alay etmek değilse nedir?
2012 yılında yine tarzına uygun mücadele ile pkk köşeye
sıkıştırılmış, ağır zayiat verdirilmişken, hangi akıl teröristle çözüm
olacağını telkin etti bunu sanırım hiç birimiz bilmiyoruz.
Bir terör örgütü ile çözüm yapmanın örgüt “ben çözümü
bitirdim” diyene kadar bölgede yığınak yapmasına göz yummak, örgütlenmesine
saha açmak demek olduğunu kim telkin etti?
Batılı devletler ne der diye sokaklarda elinde silah, yüzünde
maske ile polisin karşısında efelenen teröriste yaşama hakkı verilmesinin
demokrasi olduğunu kim tavsiye etti onu da bilmiyorum.
Eğer Kürt hareketi ise, ülke demokrasisi güçlenince terörden
vazgeçmesi gereken örgüt, değişen devlet zihniyeti ile sözünü ettiğimiz şimdiye
kadar yapılan hatalardan dönüldüğünü ve hakların genişletildiğini görünce
çözümü bitirmezdi.
Eğer Kürt hareketi olsaydı Marksist-Leninist olmayan Müslüman
Kürtleri katletmezdi. Bir Kürt
Müslümansa Kürdistan’da yeri yoktur mantığı ile gençlerin kafası taşla
ezilip üzerinden araba ile geçiliyor ve Müslüman Kürt hala HDP ye oy veriyorsa
neticesine de katlanacaktır.
Eğer Kürt hareketi olsaydı örgütün kurucuları ve HDP’nin vekilleri,
ileri gelenleri Kürt olurdu. Hâlbuki örgütün ancak %10 u Kürt ve müslümandır.
“Dönme” tabiri doğru anlamı ile eski dinini bırakıp
Müslümanlığa geçmiş olandır. Şimdi bizde dönme tabir edilen fakat dönmemiş çok
sayıda ermeni ve Yahudi vardır. Bunlar eski dinlerini devam ettirmekte, İslam
düşmanlığı yapmaktadırlar. İsimlerinin Türkçeleştirilmesi korkuya dayanan bir
çabadır. Bu maksatla anlamak için kendi isimlerine değil nüfusta kayıtlı
dede-nine isimlerine bakmak gerekir.
-35 bin kişinin kanını ellerinde taşıyan
PKK lideri Artin Agopyan (APO) ermenidir.
-"Parmaksız Zeki" kod adlı Şemdin
Sakık, Ermeni'dir. Nenesinin Ermeni olduğunu kendisi açıklamıştır.
-Bölücü Kürt partisi milletvekili Sırrı Sakık
Ermeni'dir.
- Bölücü Kürt partisi sözde "eş
başkanı" Emine Ayna, katıksız bir Ermeni'dir.
- PKK'nın önderlik ettiği, şimdi pek adı
duyulmayan "sürgünde Kürdistan hükümeti" delegesi, 1959-Silvan
doğumlu Semra Bakır, Ermeni'dir. Semra'nın kardeşi Orhan Bakır'ın asıl adı Armenak'tır.
Ermeni terör örgütü TİKKO mensubu idi, Örgütün merkez komitesine kadar yükselen
Orhan Bakır, güvenlik güçleriyle girdiği çatışmada öldürülmüştür.
-1977-Silvan doğumlu Bülent Bakır Ermeni'dir.
-"Sürgündeki hükümet" delegesi
Meryem Tabaş Ermeni'dir. Dedesi Hokar, nenesi Haykanuş'tur.
-"Zazan Bertin" kod adlı 1980-Silvan
doğumlu Ruşen Tapancı Ermeni'dir. Dedesinin adı Ohannis'tir. "Mavi
Çarşı"nın yakılması eylemine katılmıştır.
-1975 doğumlu Yusuf Cihangir Ermeni'dir.
Dedesinin adı Vartan'dır.
1965-Karakaçan doğumlu Adnan Dizin Ermeni'dir.
Dedesinin adı Kirkor'dur.
1970-Siirt doğumlu Nihat Türksoy, hiç de TÜRK
soylu değildir, Ermeni' dir. Dedesinin adı Serkis, nenesinin adı Zerdo'dur.
1977-Bozova doğumlu Mehmet Güzel Ermeni'dir. Dedesinin adı Mıgırdıç, nenesinin adı İlsevik'tir.
"Cihan" kod adlı, 1974-Pertek doğumlu Akif Yadigâroğulları Ermeni'dir. Büyük dedesi Apkar, nenesi Maryam'dır.
1973-Ömerli doğumlu Metin Gümüş Ermeni'dir. Büyük dedesi Artin, ninesi Dihram'dır.
1948-Palu doğumlu Zülküf Demirtaş Ermeni'dir. Bu hıristiyan herif, "HADEP İmamlar Birliği" üyesi olmuştur!..
1978-Silvan doğumlu Sidar Şimşek Ermeni'dir. DEHAP ilçe teşkilatında görev yapmıştır. Büyük dedesi Bedros, nenesi Luşin'dir.
1977-Diyarbakır doğumlu Mehmet Sami Geniş Ermeni'dir. Uyuşturucu madde kaçakçısıdır. Yakalanıp, 11.12.2002 tarihinde İstanbul; 6.DGM mahkemesinde CK/405 ve CK/403: Uyuşturucu madde ticaretinden yargılanarak 6 yıl 8 ay ağır hapis cezasına çarptırılmıştır. Büyük dedesi Serkis, nenesi Şuşi'dir.
1975-Afşin doğumlu Özgür Erbil Ermeni'dir. Sahte belgeler ile yurtdışına çıkmıştır. Almanya'da, uyuşturucu taciridir. Büyük dedesi Akup (agop), nenesi Lüsye'dir.
1977-Silvan doğumlu Orhan Olsen Ermeni'dir. Büyük dedesinin adı İliyo, nenesinin adı Mari'dir. Sahte çürük raporu alarak askere gitmemiştir.
1968-Muş doğumlu Kutbettin Akşula Ermeni'dir. 1992 yılında Muş ilinde PKK terör örgütüne maddî yönden destek sağlamak amacıyla silah kaçakçılığı yapmaktan tutuklanmıştır Büyük dedesi Vartan, nenesi Zelha'dır. Sahte çürük raporu alarak askere gitmemiştir.
1979-Yurtbeyi doğumlu Barış Başak Ermeni'dir. Büyük nenesinin adı Kotine'dir. DTP kurucu üyesidir.
1953-İdil doğumlu Abdülaziz Özdemir Ermeni'dir. Dedesi Yusuf, ninesi Kazo'dur. 21.2.1991 günkü çatışmada ölü ele geçirilmiştir.
1972-Siverek doğumlu Levent Kayadağ Ermeni'dir. Dedesi Migdat, ninesi Havuş adındadır. 16.10.1993 günü çatışmada ölü ele geçirilmiştir.
1954-Beştüşşebap doğumlu Mehmet Öztunç Ermeni'dir. Dedesinin adı Musa, nenesinin adı Miran'dır. PKK'ya yardım ve yataklıktan tutuklanmış, daha sonra HADEP Antalya İl Kurulu'na seçilmiştir.
1977-Karayazı doğumlu İdris Sefil Ermeni'dir. Terörden hapis yatmış, sonra bir ara Konya HADEP Gençlik Komitesi üyeliği yapmıştır. Sahte çürük raporu alarak askere gitmemiştir.
İdris'in akrabası Ersin Sefil de Ermeni'dir. Kuzey ırak'ta çatışmada öldürülmüştür.
1974-Hazro doğumlu Haci İçer'in hacılıkla hocalıkla alâkası yoktur, Ermeni'dir. Dedesi Ali, nenesi Gule'dir. HADEP Hazro İlçe Yönetim Kurulu üyesi idi. O da sahte çürük raporu alarak askere gitmemiştir.
1973-Yaylayanı doğumlu Dilâver Öncü Ermeni'dir. HADEP Konak Şubesi Yönetim Kurulu üyesi idi. Izmir'de misyonerlik faaliyetinde bulunmuş, kilisede vaaz vererek hıristiyanlık propogandası yapmıştır.
1965-Firke doğumlu Edip Yıldız Ermeni'dir. Büyük dedesi Gaço, nenesi Rihan'dır. HADEP Parti Meclisi üyesi idi. PKK'lı suçluların avukatlığını yapmaktadır. Nevşehir E tipi cezaevinde yatan PKK terör örgütü mensubu Nimet Can'ın avukatlığını yapmıştır.
1964-Benek doğumlu Haşim Benek Ermeni'dir. Büyük dedesinin adı Şiho, nenesinin adı Kitro'dur. 16.03.1985 günü Şırnak ilçesi Dereler Köyü civarında, Eşek Mağaraları mevkiinde güvenlik kuvvetleri ile teröristler arasında çıkan çatışmada sağ olarak ele geçirilmiş ve Diyarbakır mahkemesinde CK/ 168: yasa dışı silahlı örgüt kurmak veya katılmaktan yargılanmıştır. Hapis yatmış, sonra DEP Antalya-Muratpaşa Belediye Encümeni adayı olmuştur.
1954-Kamberşeyh doğumlu Mahmut Hakkı Eşiyok Ermeni'dir. Büyük dedesinin adı Hokar, nenesinin adı Haykanuş'tur. HADEP İstanbul il teşkilatı sekreterliği yapmıştır.
1959-Urfa doğumlu İzzettin Kalaycı Ermeni'dir. 11.7.1986 tarihinde Diyarbakır 1. As. mahkemesinde CK/168: Yasadışı silahlı örgüt kurmak veya katılmaktan yargılanmış 8 yıl 8 ay hapis yatmış, sonra Şanlıurfa HADEP il teşkilatında görev almıştır. 23.06. 1 996 tarihinde Ankara'daki HADEP 2. olağan kongresinde Türk bayrağının indirilerek PKK bayrağı asılması olayına karışmıştır.
1948-Kölük doğumlu Mehmet Cantekin Ermeni'dir. Büyük dedesi Bedros, nenesi Meryem'dir. Diyarbakır merkez Kayapınar Belediye başkanlığı yapan Mehmet Cantekin, 1 995 tarihli milletvekili seçimlerinde Diyarbakır HADEP Milletvekili adayı olmuştur. Mehmet Cantekin Kulp Karpuzlu da köy koruyucularını yönlendirerek terör örgütü PKK'ya lojistik destek sağlamaktadır. 2003 yılında PKK'nın 1978'de kurulduğu Diyarbakır'ın Lice ilçesine bağlı Fis köyünde DEHAP ve Göç-Der yöneticileri ile birlikte 'barış ağacı' adı altında ağaç dikmek töreni düzenlemiştir. Törende bölücü başı Öcalan'ı övücü sloganlar atılmıştır.
1953-Siirt doğumlu Maruf Altın Ermeni'dir. Büyük dedesi Ohanis, ninesi Pori'dir. Ama babasının dönme adı Hüseyin, anasının dönme adı Nafiye'dir. Böylece pek çok kişinin yaptığı gibi Ermeni olduklarını gizlemişlerdir. DEP İzmir-Konak ilçe teşkilatı üyesi idi. 23 Eylül 1998 tarihinde TCK 1 68: Yasadışı silahlı örgüt kurmak veya katılmaktan 12 yıl 6 ay ağır hapis cezasına mahkûm olmuştur.
1973-Urfa doğumlu Mehmet Sait Yalçın Ermeni'dir. Dedesi Girbuş, ninesi Varti'dir. Ancak babasının dönme adı Mehmet Kerim, anasının dönme adı Mevlude'dir. 1997'deki Bodrum bombalı saldırısının sorumlusudur. Müebbet hapse mahkûm olmuştur.
1975-Hazro doğumlu Zanamazak Yezidî'dir.
1973-Nusaybin doğumlu Mehmet Zeki Şaşmaz Yezidî'dir.
1971-Nusaybin doğumlu Abdullah Şaşmaz, kendini hiç de ALLAH'ın kulu saymaz, Yezidî'dir.
1975-Hazro doğumlu Nevzat Tedik Yezidî'dir. Halit-Revzete’ den olma Nevzat Tedik'in nenesi Hüsna Tedik Diyarbakır il teşkilatı HADEP üyesi de olan PKK’nın gençlik örgütlenmesi içinde yer alan Nevzat Tedik, 11 Ekim 2001 tarihinde TCK 1 68: Yasa dışı silahlı örgüt kurmak veya katılmaktan 12 yıl 6 ay ağır hapis cezasına çarptırılmıştır.
PKK'nın Avrupa'daki kasası Nuriye Kesbir Yezidî'dir. Aynı zamanda Kongra-Gel PKK'nın cephe örgütü Avrupa Kürt Demokratik Toplum Koordinasyonu (CDK) sözde meclis üyesidir. Eylül 2001 'de Hollanda’ya yasadışı yollardan girmek isterken yakalanmıştır.
1980-Midyat doğumlu Şevkiye Atalan Yezidî'dir.
1966-Midyat doğumlu Fahrettin Şahin Yezidî'dir.
Adana'da yakalanan PKK'lı canlı bomba Hatice Arat Yezidî'dir. Dedesi Hasso, nenesi Meryem de Yezidî'dir.
1955-Beşin doğumlu Osman Ergin Yezidî'dir. DTP
Merkez Yönetim Kurulu üyesidir.
Batılılar'ın aleyhimize kullanmak için sözüm
ona "Türkler" arasından seçtirdiği, Avrupa Parlamentosu üyesi
Feleknaz Uca, Yezidî'dir.
Feleknaz'ın babası Abdullah Uca, "Yezidî
Kürdistan Birliği" başkanıdır, Elbette o da Yezidî'dir. Televizyonlarda
boy gösteren Metin Uca nedir, size kalmış...
Çünkü bu bölücü-militanların yumuşak uzantısı
tüm medya, bürokrasi, parlamento ve hatta asker içindedir.
1971 -Midyat doğumlu Seyithan Alpar
Süryânî'dir, yani SEYYİT Peygamber torunu) falan değil, düpedüz Hıristiyan'dır.
1976-Midyat doğumlu Metin Kesenci Süryânî'dir.
"Beth Nehrin" adlı Süryânî ve Asurî örgütünün kurucusudur.
1975-Midyat doğumlu Adnan Kesenci Süryânî'dir.
1983-Nusaybin doğumlu Bilal Yürek Süryânî'dir.
1980-Pervari doğumlu Salih Boğdu Süryânî'dir.
1937-Ceylanpınar doğumlu Şemsi Emen
Süryânî'dir. HADEP üyesi idi.
1969-Kurtalan doğumlu İhsan Kaya Süryânî'dir.
Romanya'da PKK insan, silah ve uyuşturucu kaçakçılığı yapmaktayken sahte
pasaport ve kimlikle yakalanmıştır. Büyük dedesi Görgis, nenesi Şemuni'dir.
1962-Siirt doğumlu Basri Kaysi Süryânî'dir. Büyük dedesi Gorgis, ninesi Şemuni'dir. İHD Siirt Şubesi üyesi ve DEHAP Siirt il teşkilatı delegesi idi.
1980-Siirt doğumlu Ayhan Kaysi Süryâni'dir. Büyük dedesi Gorgis, ninesi Şemuni'dir. Pek çok olaya karışmış, 1997'de teslim olmuştur. Itirafçı olmuş, 1999'da tahliye edilmiştir.
1952-Nusaybin doğumlu Mehmet Zeki Kanşiray Süryânî'dir. Büyük dedesi Zeytun, ninesi Meryem'dir. İzmir Köy Hizmetleri soygununa katılmıştır.
16.7.1990 günü Bornova Tarım ve Orman Bakanlığı
İzmir İl Müdürlüğü Personeli maaşlarının silah zoruyla gasp edilmesi olayında
tutuklanmıştır. Hapis yatmış, sonra HADEP Gaziemir İlçesi Yönetim Kurulu üyesi
olmuştur.
1968-Derik doğumlu Fethi Oktay Süryânî'dir. Dedesi Turnas, nenesi Mennuş'tur. 1997'de yakalanmış, müebbet hapse mahkûm olmuştur.
1948-Palu doğumlu Zülküf Demirtaş Ermeni'dir. Büyük dedesi Kinkos, ninesi Nazlı'dır. İkisi de Ermeni idi.”
Çözüm sürecinin başından beri böyle bir çözüm
olmaz ama göle maya çalınması gibi deneyin bakalım dedik. Çünkü biz çözümün
sözünü ettiğimiz küstürülen Müslüman kürtle olması gerektiğini savunduk.
Bölgenin ileri gelenleri, kanaat önderleri, bizzat halkın kendisi görüş alınıp
devletin şefkati ile tanıştırılmalıydı.
Hdp’nin oy oranının yükselmesinde paralel
yapının payı olduğu açık bir gerçektir. Hala bu yapının Müslüman olduğunu sanan
Kürtler onların telkinleri ile Hdp’ye oy vermektedir.
Şimdi muhtarlar, kanaat önderleri, STK’lar ile
görüşülüyor. Söylediğimize gelindi ama aradan iki buçuk yıl geçti, şehirler
silah deposu haline geldi. Yarın pkk halka saldırmaya başlar, halk da kendini
korumaya kalkarsa vebalini kim ödeyecek?
Sonuç olarak: Doğu ve Güneydoğu dışında Hdp’ye oy veren, bağımsız Kürdistan
hayali kuran ve batıda ekmek kazanan Müslüman Kürtler şunu bilmeli ki;
istedikleri gerçekleşirse pkk’nın yönetimindeki bir “Kürdistan da!” ekmek
kazanmaya çalışacaklardır.
Hem özerk devlet hayali kurup, hem de
İstanbul, Ankara veya başka bir ilde yaşama şanslarının olmayacağını
bilmeliler. Ya köylerine dönüp pkk devletinde yaşayacak ya da bu ülkenin eşit
vatandaşı olarak istediği yerde yaşayacaklar. Tercih kendilerinin.
İsimler için Kaynak; Prof. Yusuf Halaçoğlu
İsimler için Kaynak; Prof. Yusuf Halaçoğlu
5.9.2015