26 Eylül 2015 Cumartesi

PKK BİR KÜRT HAREKETİ MİDİR?

Bizim bitti sandığımız Osmanlı hesabı bitmemiştir. Bu hesap, ya biz güçlü bir devlet olup oyunu bozunca bitecek, ya da batılılar istediği zaman bitecektir. Batılların bitirmesi demek İslam coğrafyası üzerinde bir etkisi kalmamış, küçük bir Türkiye Cumhuriyeti demektir.

Cumhuriyetin ilk günlerinden itibaren batılıların Ağrı Dağında ve civarında Nuh’un gemisini arama çabaları epeyi artmıştı. Özellikle 1980 den sonra daha da yoğunlaşmış, hatta 1980 ihtilali sonrası Ağrı Dağı araştırma için yasaklanmıştı. Sonraları Nuh’un gemisinin Cudi dağında olabileceği ileri sürülmüş, bu bölgede de araştırmalar yoğunlaşmıştı.

Nuh’un gemisinin bu konu ile ne alakası var diyebilirsiniz. Ben de öyle diyorum. Ama bu bilgi aklımızın bir köşesinde bulunsun. Bölgede çıkan her isyan öncesi adı Nuh’un gemisi olmasa bile bir Nuh vardır mutlaka.

Bazı şeyleri biliriz fakat elle tutulur fiziki bir delil sunmayınca insanlar buna “komplo teorisi” der. Bazıları izlenimlere, bazıları dünya siyasetinin analizine, bazıları ülkemizin siyasi geçmişinin analizine dayalı görüşlere düz mantıkla bakanlar “komplo teorisi” demeye devam edebilirler.

Osmanlı parçalanmış, henüz yeni devletimiz kurulmamış, 1921 yılında Koçgiri isyanını başlatan Alişan Bey’i Dersime gönderen Kürdistan Teali Cemiyeti idi. Batılıların kafasındaki devlet şu anda içinde bulunduğumuz devlet ve sınırlar değildi. Cumhuriyet kurulduktan sonra, bu faaliyetler devam edecekti.

Hedeflerine ulaşmak için bölgede ki kullanışlı argüman kürdistanın yükselmesi idi. Zaten Kürdistan Teali cemiyeti demek, kürdistanın yükselmesi cemiyeti anlamına geliyordu.

Sonraki yıllarda Ağrı Dağı ayaklanmaları gelecekti. 1926-1930 yılları arasında. Maksatları bağımsız Kürdistan gibi görünen bu olayların aslında aktörleri Kürt değildi. Kürtler kullanışlı bir oyun hamuru olmaktan öte gidemedi.

CUMHURİYET DÖNEMİ KÜRT İSYANLARI

  1. Nasturi isyanı (1924- Hakkâri)
  2. Jilyan isyanı (1926- Siirt)
  3. Şeyh Sait isyanı (1925- Bingöl-Muş-Diyarbakır)
  4. Seit Taha ve Seit Abdullah isyanı (1925-Şemdinli)
  5. Reşkotan ve Reman isyanı (1925- Diyarbakır)
  6. Eruh’lu Yakup Ağa ve oğulları (1926-Pervani)
  7. Güyan isyanı (1926-Siirt)
  8. Haco isyanı (1926- Nusaybin)
  9. I. Ağrı isyanı (1926)
  10. Koçuşağı isyanı (1926- Silvan)
  11. Hakkâri- Beytüşşebab isyanı (1926)
  12. Mutki isyanı (1927- Bitlis)
  13. II. Ağrı isyanı
  14. Biçar harekâtı (1927- Silvan)
  15. Zilanlı Resul Ağa isyanı (1929- Eruh)
  16. Zeylan isyanı (1930- Van)
  17. Tutaklı Ali Can isyanı (1930- Tutak-Bulanık-Hınıs)
  18. Oramar isyanı (1930- Van)
  19. III. Ağrı harekâtı (1930)
  20. Buban aşireti isyanı (1934- Bitlis)
  21. Abdurrahman isyanı (1935-Siirt)
  22. Abdulkuddüs isyanı (1935-Siirt)
  23. Sason isyanı (1935-Siirt)
  24. Dersim isyanı (1937-Tunceli)

Genelde bilinen ve üzerinde sansasyon yapılan isyanlara baktığımıza:

Birinci Ağrı İsyanı: 16 Mayıs 1926 da başladı. Soğanlı, Kızılbaşoğlu, Sori, Cilkanlı, Bilhanlı ve Cinganlı aşiretleri Ağrı’da ki İbrahim Heski ve adamlarıyla birleşerek ayaklandılar. İran’dan 1000 kadar adamı ile gelen Yusuf Taso’nun da katılması ile isyan büyüdü. Başarılı olan ikinci harekâtta isyancılar İran’a kaçtılar.

Hoybun: 5 Ekim 1927'de Taşnak lideri Vahan Papazyan'ın desteğiyle bugünkü Lübnan'da Bihamdun'da Hoybun örgütü kurulmuştu. Hoybun sadece Kürdistan'ın bağımsızlığını değil, "Yüce ulusal organ Tüm güçleri ve uluslararası güce sahip güç" formuna dönüştürmüştü.

Ağrı isyanları dışarıdan finansal ve silah desteği de buldu. Ermeniler ve en başta ErmeniTaşnak partisi isyanın planlanmasında ve maddi bakımdan desteklenmesinde önemli rol oynadı. Hatta New York'ta yaşayan Ermeni kökenli bir Taşnakçı olan Vahan Cardashian ABD Dışişleri Bakanlığı'na gönderdiği bir mektupta, Ağrı'daki operasyonların başında birkaç Ermeni subay ve teknisyenlerinden destek gören bir Ermeni olduğunu yazdı. Ayrıca Ağrı isyanlarının devam ettiği sırada, Ağrı'daki isyancılara müttefik olan aşiretler Suriye'den eşzamanlı saldırılar gerçekleştirdi. Ağrı isyanlarına katılanlar arasında SÜRYANİLER’ de vardı.

İkinci Ağrı Harekâtı: 13 Eylül 1927'de başlatılan harekâtıyla Türk ordusu İran sınırına kadar ilerledi.

Ağrı Cumhuriyeti: İhsan Nuri ve "Zilan Bey", Hesik aşiret reisi İbrahim Ağa'nın aşiretiyle birlikte İran sınırını aşarak yeni bir isyan başlattı. Askeri birimlerin yetersiz kalması sonucu isyancılar, içinde Doğubayazıt’ın da bulunduğu bir bölgeyi denetim altına aldı. Hoybun Cemiyeti'nin desteğiyle Ağrı Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını ilan ettiler.

Tendürek Harekâtı: Türk Ordusu, 14-27 Eylül 1929 tarihlerinde Tendürek Harekâtı ile İran kökenli Şeyh Abdulkadir 'in isyanına katılmasını önledikten sonra Hükümet, hareketi bastırmak için 28 Aralık 1929'da aldığı bir kararla 1930 Haziranında Ağrı’ya bir kuvvet gönderdi. Salih Omurtak komutasındaki birlikler ilk başlarda fazla başarı elde edemediler. 26 Mayıs-9 Haziran 1930 tarihleri arasında Savur Harekâtı  ile Savur, Midyat ve Cizre istikametini güvenliğini korumaya çalıştı.
Harekât, Ağrı Türk-İran sınırı boyunca devam etmekteydi. 1930'lara gelindiğinde, Türk ordusu üstünlük kurmaya başlamıştı. Mayıstan başlayarak haziranda, Ağrı dağı 10.000 askerle kuşatıldı.  Kürt aşiretleri devlete karşı toplamda 60.000 kişi toplamıştı.
Barzani 500 adamla Musul'dan, Haco Ağa Suriye'den, Simko’da İran'dan Hoybun'a yardıma geldiler.

Zilan ayaklanması: 20 Haziran - 12 Temmuz 1930 tarihleri arasında (Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı yayınlarına göre)  20 Haziran - Eylül başı 1930, Van ile Ağrı arasında Zilan harekâtı gerçekleştirdi. Bu harekât sırasında 12 Temmuz 1930 veya 13 Temmuz 1930'da Zilan Olayları yaşandı ve Ağrı eteklerindeki köyler tamamen boşaltılıp, ahalisi Erciş'e sevk ve iskân olundu.
İngiltere dış işleri bakanlığı bu konuda hazırladığı raporda Türk ordusunun başarısı küçümsenerek birkaç silahlı adam ve çoğunluğu silahsız insanlara karşı kazanıldığını yazmıştır. 60 000 silahlı eşkıyadan bahsetmemiştir.

Üçüncü Ağrı harekâtı: Türkiye, o dönemde İran sınır içinde bulunan Küçük Ağrı Dağı'nın arkasına kadar birliklerini ilerletmek için izin aldı (Sınır ötesi harekâtı). Böylece isyancıların İran yolu kapanmış oldu. Daha sonra bu İki ülke arasında bir sınır düzenlemesi yapılarak Van'ın Kotur kasabasını İran’a verilip, Küçük Ağrı Dağı Türkiye sınırları içine alınacaktı. 1 Temmuz’da Türk Ordusu Ağrı Dağı'nın kuşatmasını tamamlandı ve 7 Eylül 1930'da genel taarruzu başlattı. 25 Eylül'e kadar süren Ağrı dağı muharebesi esnasında 14 Eylül'de Kire (Büyük Ağrı Dağı ile Küçük Ağrı Dağı arasında bulunan ova) ' de İbrahim Ağa öldü ve İhsan Nuri de İran'a sığındı.
Sason isyanı: Sason adı kaynağı Ermenice olan "Sasun" ve "Sanasunk" adları 3. yüzyıldan itibaren Ermeni, Rum-Bizans, Süryani ve Arap kaynaklarında geçmektedir. Tarihî Sasun bölgesi bugünkü alanına ek olarak Mutki ve Kozluk (Hazzo) ilçelerini de kapsamaktadır. Bölgenin tarihî halkı Ermeniler olmakla birlikte Kürt ve Arap unsurlara da en eski devirden itibaren rastlanmaktadır.

19. yüzyıl sonunda Sasun, Ermeni ulusal hareketinin en önemli odak noktalarından biri olmuştur. Hınçak partisinin girişimiyle 1891 yılında başlayan Sasun İsyanı kısa bir süre sonra Ermeni Devrimci Federasyonu ("Taşnak") örgütünün denetimine girmiş ve fasılalarla 1904 yılına kadar devam etmiştir. İsyan bu tarihte Batılı devletlerin müdahalesiyle sona ermiş ve isyan lideri olanAntranik Ozanyan sürgün olarak yurt dışına gönderilmiştir.
Bölgenin yapısı bu şekilde görünürken 1935 de patlak veren isyan Kürt isyanı olarak tarihe geçiyor.

Dersim isyanı: İnternette arama yapar Dersim isyanı hakkında bilgi edinmek isterseniz karşınıza “bu konuda en etraflı araştırma yapan hukukçu-yazar” Hüseyin Aygün çıkar. Eğer Hüseyin Aygün'den  Dersim isyanını okursanız Atatürk’de dâhil bütün idarecilerin ruh hastası, insan öldürmekten zevk alan cani olduğu kanaatine sahip olursunuz.

Onlara göre devlet dersimlilerin ermeni tehciri sırasında takındığı tutumdan dolayı adeta “gıcık” gitmektedir. Ermeni tehcirinde birçok ermeniyi alıp himaye etmeleri bu “gıcıklığa” sebeptir. Ancak nedense ermeniye karşı bu kadar yufka yürekli olan dersimli, kendi ülkesinin askerini katlederken tarihi bir barbarlık sergilemektedir.

Dersimlinin bu devlet düşmanlığı ne yazık ki sadece 1937 de kalmamış, günümüzde de devam etmektedir. 4.9.2015 günü Tunceli’de polis karakoluna yapılan pkk baskınında halkın teröristlere yardım ettiği, “arkanda arkanda” diye teröriste arkasındaki polisi haber verdiğini, terörist vurulunca da çığlıklar attığını, “pekeke halktır” diye haykırdığını o günkü görüntülerde izledik. Ermeni sevici dersimli, kendi polisinin öldürülmesine yardım ediyordu.

Geçtiğimiz birkaç yıl içinde bir üst akıl mı yoksa bir el mi diye adlandırılacak mekanizma devreye girmiş, muhafazakâr kesimde bile bir Dersim seviciliği icat edilmişti. Birileri 60 000 kişilik kuvvetle devletine kafa tutan isyancıları cici göstermeye çalışıyordu. Tıpkı bu günlerde pkk’nın cici gösterilmeye çalışıldığı gibi.

PARTİYE KARKEREN KÜRDİSTANE: Kürdistan İşçi Partisi ( PKK)
Ülkemizin doğu ve güneydoğusu, Irak’ın kuzeyi, Suriye’nin kuzeydoğusu( şimdi hedef genişletildi Suriye’nin kuzeyi olarak düzenlendi) ve İran’ın kuzeybatısında birleşik bir Kürt devleti kurmayı hedeflediklerini söyleyerek Kürtleri kandıran asker, polis, sivil katleden bir örgüt. Kadek, Kongra-Gel isimlerini de kullanmıştır.

1974 yılında Abdullah Öcalan tarafından kurulan PKK'nın ideolojisi, Marksizm-Leninizm üzerine kuruludur. PKK'nın başlangıçtaki amacı; Kürdistan diye tanımlanan, Kürtlerin de yaşadığı, Türkiye'nin doğu ve güneydoğusu, Irak'ın kuzeyi, Suriye'nin kuzeydoğusu ve İran'ın kuzeybatısındaki bölgede, bağımsız sosyalist bir Kürt devleti kurmaktı. 7. Parti kongresinde bağımsız Kürdistan fikrinden vazgeçtikleri açıklanmıştır.

Şu anda örgütün yoğun destek gördüğü bölgelerin, ermeni isyanlarının yoğun olarak yaşandığı bölgelerle çakışır olması tesadüf olabilir mi?

1974-1978 döneminde Marksist-Leninist bir örgüt olarak “apocular” adı altında faaliyetlerini sürdürmüş, özellikle 1978 de ki Dikmen toplantısında bu isme vurgu yapılmıştır.

1978-1980 döneminde şehir çatışmalarına girilmiş, 43 000 olayın yaşandığı bu dönem 12 Eylül 1980 darbesi ile son bulmuştur. Önceden duyum alan Öcalan darbe öncesi yurt dışına kaçmış ancak onunla birlikte olan pkk’lı teröristler yakalanmış hapse atılmıştır.

Sonraları cezaevi günleri ve pkk’lı mahkûm sevicilik hepimizin gündemine girmiştir. O dönemim apocuları, şimdinin pkk’lıları muhafazakâr medyada bile her gece boy göstermeye başladı. Büyük çoğunluğu kripto pkk‘lı olan bu hainler hala halkın teveccüh göstermesi gereken insanlar olarak takdim edilmektedir.

Gerek sosyal medyada gerek sohbetlerde hep tekrarladığım söz severken de bilinçli olun, nefret ederken de bilinçli olun. Ancak bir üst akıl gençleri bilincin ötesinde, robot gibi kendi doğrularına inandırmaya çalışmakta ve bunda başarılı da olmaktadır.

Televizyonda bu kripto pkk’lı zatlardan biri, sırtını pyd, pyj, pkk’ya dayayan Figen Yüksekdağ için terörist diyen yazara olanca gücü ile “ bir hanımefendiye, bir parlamentere terörist diyemezsin” diye haykırırken, sosyal medyada bir dostum açılan taga #teröristfigenyüksekdağ diye yazıyordu.

Bu konuşan adam sahtekardır, kripto pkk’lıdır diye anında yazdığımda itiraz edip “bu adam pkk karşıtı, güzel fikirli insandır” diye itiraz etti. Hem terörist diye yazıp, hem de terörist değildir diyen insanı destekleyen zihniyet işte o üst akıl tarafından oluşturulmuştu.

İnsanlar da hata yapar, devletler de hata yapar. Eğer hata yapılmasaydı tarihte savaşan devletlerin galibi olmazdı. Lakin bazı şeylerin hata mı yoksa bilinçli mi yapıldığını ayırt etme şansımız yok.

1924 ile 1937 arasındaki 13 yıla 24-25 isyanın sığdırılması bir devletin hafızasında derin izler de bırakmış olabilir. Ancak devletler her şeye rağmen mantıklı düşünmek, sorunlara akılcı çözümler bulmak zorundadır.

O tarihten sonra gelen yöneticiler bölgenin demografik yapısını iyi inceleyip, soruna birden fazla alternatifi olan çözümler üretememiştir. Belki askerin yönetimler üzerinde ağırlıklı olması, çözümün de askeri olmasına yol açmıştır.

Tek partili dönemin getirdiği, sözüm ona demokrasi denilen cumhuriyet sisteminin siyaset adamları, çözümü milletin dinini dizayn etmekte bulmuş, her fırsatta laiklik vurgusu ile adeta din yok edilmeye çalışılmıştır.

Bu hastalık sonraki yıllarda da devamla hatta virüs gibi bütün bürokrasiye sirayet ederek, önümüzde heyula gibi duran pkk sorunu varken, kürsüye her çıkan irtica ve laiklik ile zihinleri formatlamaya kalkmıştır. Hâlbuki bu milleti birbirine bağlayan çimento dindi.

12 Eylül ihtilali sonrası bayrak törenlerinde, istiklal marşı okunurken yolda yürüyen insanlara neden durmuyorsun diye sorduğumuzda “benim marşım değil ki” veya “ benim bayrağım değil ki” cevabını aldığımızda, genç yaşımıza rağmen bu bölgeyi kaybettiğimizi anlamışken, koca kafalıların bundan haberdar olmaması düşünülemezdi.

Siyaset adamları sorunları askere ihale etmek yerine, yürekli olup “durun bakalım burada derin bir yara var, bunun çözümünü birlikte düşünelim” deme cesaretini gösterseydi belki bu günlere farklı gelecektik.

Evet, devletin hafızasında derin izler var, ağır bir travma yaşanmış ama devlet akılcı olmalı diyen tek bir insan da çıkmamış. Sonraki yıllarda çıkanların da ya uçağı düştü, ya da başka bir sebepten öldü.

Bölge insanının devletinden koptuğunu gören idareciler ceberut devlet mi şefkatli devlet mi konusunu tartıştıklarını sanmıyorum. “Benim devletim değil ki” anlayışının yıkılması, vatandaşını kazanması için hiçbir çabaya da rastlamadım.

Hiçbir devlet suç işleyen kişi veya örgütü cezasız bırakmaz ve bırakmamalı. Ancak bu topluca insanları devletinden, milli marşından, bayrağından nefret eder düzeye de getirilmemelidir.

Sadece bir suçluyu aramak için bir köye, bir beldeye asker gittiğinde hâkim yerlere yerleşmiş erketeler vasıtası ile köylü haberdar edilip, suçlu suçsuz kim varsa hepsi evlerini terk edip kaçıyorsa, asker geldiğinde hiçbir erkeği bulamıyorsa düşünmek gerekmez mi? Biz bu insanlara ne yaptık ki devletini düşman gibi görüyor? Öyle ya hepsi isyancı, hepsi katil, hepsi hırsız olamazdı.

Bölge insanını rehabilite edecek, devletine bağlayacak, içinde bulunduğu devletin vatandaşı olmaktan gurur duyacak,  kültürel bağ kurulacak hiçbir çabaya rastlanmadı.

Bir masada oturduğunuz Amerikan subaylarına sorduğunuzda kimi Fransız, kimi alman, kimi İtalyan olduğunu söyler ama hepsinin ABD vatandaşı olduğundan gurur duyduğunu görürsünüz. İnsanımıza “ben kürdüm, ben Çerkezim v.s. ama Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaktan gurur duyuyorum “dedirtmek çok mu zordu?

Her tarafta İngilizce, Fransızca, İtalyanca tabelalar asılıyken bir vatandaşın Kürtçe tabela asması ne kadar tehlikeliydi? Yahut astırmamak mı tehlikeliydi bunu düşünen bir kafa olduğunu da sanmıyorum.

Bütün bunlar düşünülmedi mi yoksa kasıtlı olarak mı yapıldı bilmiyorum. Bölgede memnuniyetsiz bir kitle oluşsun da ileride bu kitle işimize yarayacak, özgür kürdistanın temeli atılacak diyen bir komplo teorisi hep aklımdadır. Öyle ya “bizim çocuklar darbe yaptı” diyenler bunu neden yaptırmasın ki?

Pkk’ya dış devletlerin destek verdiğini, teçhiz ettiğini, finansal destek sağladığını biliyoruz. Lakin içerden de sanki bir elin koruyup, kolladığı hissini uyandıran emareler yok değil.

90’ların başlarında termal kameralarda görülen ve sınırdan içeriye giren pkk’lı gruplar için bırakın girsinler diyen oldu mu? Yahut gece ordugâhtaki birliklerin pkk saldırısını püskürttükten sonra pkk geri çekilirken, takip etmeyin emri veren oldu mu?

Hâlbuki düzenli birliklerin bile savaşta geri çekilme anı en zayıf anlarıdır. Çekilen birliğe mevzilerden çıkıp taarruz ettiğinizde dağılması kuvvetle muhtemeldir. Dağılan birliğin imhası kaçınılmazdır.

Çiller’in başbakanlığı sırasında oluşturulan pkk’nın çatışma taktiğine göre mücadele veren özel birliklerin sonradan neden pasifize edildiği hangi akla hizmettir bilinmez. Demirin yine demirle kesileceğini sanırım çocuklar dahi bilir.

Amerika’nın Vietnam’da yenilmesinin sebebi cengel harekâtını bilmemeleridir. Savaş bittiğinde bataklık ve ormanlık alanda gerillaya karşı tankla savaşılmayacağını anladılar.

Örgüt lideri İmralı canisinin bize teslim edilmesinden ve idam kararı verilmesinden sonra tam iki buçuk yıl kararın uygulanmamasından maksat AB normları ve AB’ye girme sevdası olabilir mi bilmiyorum.

Bu idamın uygulanmamasında irade var mıydı yoksa verilen emirler mi yerine getirildi onu da bilmiyorum. Ancak aradan 15 yıl geçtikten sonra liderlerin birbirine ip atmaları milletle alay etmek değilse nedir?

2012 yılında yine tarzına uygun mücadele ile pkk köşeye sıkıştırılmış, ağır zayiat verdirilmişken, hangi akıl teröristle çözüm olacağını telkin etti bunu sanırım hiç birimiz bilmiyoruz.

Bir terör örgütü ile çözüm yapmanın örgüt “ben çözümü bitirdim” diyene kadar bölgede yığınak yapmasına göz yummak, örgütlenmesine saha açmak demek olduğunu kim telkin etti?

Batılı devletler ne der diye sokaklarda elinde silah, yüzünde maske ile polisin karşısında efelenen teröriste yaşama hakkı verilmesinin demokrasi olduğunu kim tavsiye etti onu da bilmiyorum.

Eğer Kürt hareketi ise, ülke demokrasisi güçlenince terörden vazgeçmesi gereken örgüt, değişen devlet zihniyeti ile sözünü ettiğimiz şimdiye kadar yapılan hatalardan dönüldüğünü ve hakların genişletildiğini görünce çözümü bitirmezdi.

Eğer Kürt hareketi olsaydı Marksist-Leninist olmayan Müslüman Kürtleri katletmezdi. Bir Kürt Müslümansa Kürdistan’da yeri yoktur mantığı ile gençlerin kafası taşla ezilip üzerinden araba ile geçiliyor ve Müslüman Kürt hala HDP ye oy veriyorsa neticesine de katlanacaktır.

Eğer Kürt hareketi olsaydı örgütün kurucuları ve HDP’nin vekilleri, ileri gelenleri Kürt olurdu. Hâlbuki örgütün ancak %10 u Kürt ve müslümandır.

“Dönme” tabiri doğru anlamı ile eski dinini bırakıp Müslümanlığa geçmiş olandır. Şimdi bizde dönme tabir edilen fakat dönmemiş çok sayıda ermeni ve Yahudi vardır. Bunlar eski dinlerini devam ettirmekte, İslam düşmanlığı yapmaktadırlar. İsimlerinin Türkçeleştirilmesi korkuya dayanan bir çabadır. Bu maksatla anlamak için kendi isimlerine değil nüfusta kayıtlı dede-nine isimlerine bakmak gerekir.

-35 bin kişinin kanını ellerinde taşıyan  PKK lideri Artin Agopyan (APO) ermenidir.

-"Parmaksız Zeki" kod adlı Şemdin Sakık, Ermeni'dir. Nenesinin Ermeni olduğunu kendisi açıklamıştır.

-Bölücü Kürt partisi milletvekili Sırrı Sakık Ermeni'dir.

- Bölücü Kürt partisi sözde "eş başkanı" Emine Ayna, katıksız bir Ermeni'dir.

- PKK'nın önderlik ettiği, şimdi pek adı duyulmayan "sürgünde Kürdistan hükümeti" delegesi, 1959-Silvan doğumlu Semra Bakır, Ermeni'dir. Semra'nın kardeşi Orhan Bakır'ın asıl adı Armenak'tır. Ermeni terör örgütü TİKKO mensubu idi, Örgütün merkez komitesine kadar yükselen Orhan Bakır, güvenlik güçleriyle girdiği çatışmada öldürülmüştür.

-1977-Silvan doğumlu Bülent Bakır Ermeni'dir.

-"Sürgündeki hükümet" delegesi Meryem Tabaş Ermeni'dir. Dedesi Hokar, nenesi Haykanuş'tur.

-"Zazan Bertin" kod adlı 1980-Silvan doğumlu Ruşen Tapancı Ermeni'dir. Dedesinin adı Ohannis'tir. "Mavi Çarşı"nın yakılması eylemine katılmıştır.

-1975 doğumlu Yusuf Cihangir Ermeni'dir. Dedesinin adı Vartan'dır.

1965-Karakaçan doğumlu Adnan Dizin Ermeni'dir. Dedesinin adı Kirkor'dur.

1970-Siirt doğumlu Nihat Türksoy, hiç de TÜRK soylu değildir, Ermeni' dir. Dedesinin adı Serkis, nenesinin adı Zerdo'dur.

1977-Bozova doğumlu Mehmet Güzel Ermeni'dir. Dedesinin adı Mıgırdıç, nenesinin adı İlsevik'tir.

"Cihan" kod adlı, 1974-Pertek doğumlu Akif Yadigâroğulları Ermeni'dir. Büyük dedesi Apkar, nenesi Maryam'dır.

1973-Ömerli doğumlu Metin Gümüş Ermeni'dir. Büyük dedesi Artin, ninesi Dihram'dır.

1948-Palu doğumlu Zülküf Demirtaş Ermeni'dir. Bu hıristiyan herif, "HADEP İmamlar Birliği" üyesi olmuştur!..

1978-Silvan doğumlu Sidar Şimşek Ermeni'dir. DEHAP ilçe teşkilatında görev yapmıştır. Büyük dedesi Bedros, nenesi Luşin'dir.

1977-Diyarbakır doğumlu Mehmet Sami Geniş Ermeni'dir. Uyuşturucu madde kaçakçısıdır. Yakalanıp, 11.12.2002 tarihinde İstanbul; 6.DGM mahkemesinde CK/405 ve CK/403: Uyuşturucu madde ticaretinden yargılanarak 6 yıl 8 ay ağır hapis cezasına çarptırılmıştır. Büyük dedesi Serkis, nenesi Şuşi'dir.

1975-Afşin doğumlu Özgür Erbil Ermeni'dir. Sahte belgeler ile yurtdışına çıkmıştır. Almanya'da, uyuşturucu taciridir. Büyük dedesi Akup (agop), nenesi Lüsye'dir.

1977-Silvan doğumlu Orhan Olsen Ermeni'dir. Büyük dedesinin adı İliyo, nenesinin adı Mari'dir. Sahte çürük raporu alarak askere gitmemiştir.

1968-Muş doğumlu Kutbettin Akşula Ermeni'dir. 1992 yılında Muş ilinde PKK terör örgütüne maddî yönden destek sağlamak amacıyla silah kaçakçılığı yapmaktan tutuklanmıştır Büyük dedesi Vartan, nenesi Zelha'dır. Sahte çürük raporu alarak askere gitmemiştir.

1979-Yurtbeyi doğumlu Barış Başak Ermeni'dir. Büyük nenesinin adı Kotine'dir. DTP kurucu üyesidir.

1953-İdil doğumlu Abdülaziz Özdemir Ermeni'dir. Dedesi Yusuf, ninesi Kazo'dur. 21.2.1991 günkü çatışmada ölü ele geçirilmiştir.

1972-Siverek doğumlu Levent Kayadağ Ermeni'dir. Dedesi Migdat, ninesi Havuş adındadır. 16.10.1993 günü çatışmada ölü ele geçirilmiştir. 

1954-Beştüşşebap doğumlu Mehmet Öztunç Ermeni'dir. Dedesinin adı Musa, nenesinin adı Miran'dır. PKK'ya yardım ve yataklıktan tutuklanmış, daha sonra HADEP Antalya İl Kurulu'na seçilmiştir.

1977-Karayazı doğumlu İdris Sefil Ermeni'dir. Terörden hapis yatmış, sonra bir ara Konya HADEP Gençlik Komitesi üyeliği yapmıştır. Sahte çürük raporu alarak askere gitmemiştir.

İdris'in akrabası Ersin Sefil de Ermeni'dir. Kuzey ırak'ta çatışmada öldürülmüştür.

1974-Hazro doğumlu Haci İçer'in hacılıkla hocalıkla alâkası yoktur, Ermeni'dir. Dedesi Ali, nenesi Gule'dir. HADEP Hazro İlçe Yönetim Kurulu üyesi idi. O da sahte çürük raporu alarak askere gitmemiştir.

1973-Yaylayanı doğumlu Dilâver Öncü Ermeni'dir. HADEP Konak Şubesi Yönetim Kurulu üyesi idi. Izmir'de misyonerlik faaliyetinde bulunmuş, kilisede vaaz vererek hıristiyanlık propogandası yapmıştır.

1965-Firke doğumlu Edip Yıldız Ermeni'dir. Büyük dedesi Gaço, nenesi Rihan'dır. HADEP Parti Meclisi üyesi idi. PKK'lı suçluların avukatlığını yapmaktadır. Nevşehir E tipi cezaevinde yatan PKK terör örgütü mensubu Nimet Can'ın avukatlığını yapmıştır.

1964-Benek doğumlu Haşim Benek Ermeni'dir. Büyük dedesinin adı Şiho, nenesinin adı Kitro'dur. 16.03.1985 günü Şırnak ilçesi Dereler Köyü civarında, Eşek Mağaraları mevkiinde güvenlik kuvvetleri ile teröristler arasında çıkan çatışmada sağ olarak ele geçirilmiş ve Diyarbakır mahkemesinde CK/ 168: yasa dışı silahlı örgüt kurmak veya katılmaktan yargılanmıştır. Hapis yatmış, sonra DEP Antalya-Muratpaşa Belediye Encümeni adayı olmuştur.

1954-Kamberşeyh doğumlu Mahmut Hakkı Eşiyok Ermeni'dir. Büyük dedesinin adı Hokar, nenesinin adı Haykanuş'tur. HADEP İstanbul il teşkilatı sekreterliği yapmıştır.

1959-Urfa doğumlu İzzettin Kalaycı Ermeni'dir. 11.7.1986 tarihinde Diyarbakır 1. As. mahkemesinde CK/168: Yasadışı silahlı örgüt kurmak veya katılmaktan yargılanmış 8 yıl 8 ay hapis yatmış, sonra Şanlıurfa HADEP il teşkilatında görev almıştır. 23.06. 1 996 tarihinde Ankara'daki HADEP 2. olağan kongresinde Türk bayrağının indirilerek  PKK bayrağı asılması olayına karışmıştır.

1948-Kölük doğumlu Mehmet Cantekin Ermeni'dir. Büyük dedesi Bedros, nenesi Meryem'dir. Diyarbakır merkez Kayapınar Belediye başkanlığı yapan Mehmet Cantekin, 1 995 tarihli milletvekili seçimlerinde Diyarbakır HADEP Milletvekili adayı olmuştur. Mehmet Cantekin Kulp Karpuzlu da köy koruyucularını yönlendirerek terör örgütü PKK'ya lojistik destek sağlamaktadır. 2003 yılında PKK'nın 1978'de kurulduğu Diyarbakır'ın Lice ilçesine bağlı Fis köyünde DEHAP ve Göç-Der yöneticileri ile birlikte 'barış ağacı' adı altında ağaç dikmek töreni düzenlemiştir. Törende bölücü başı Öcalan'ı övücü sloganlar atılmıştır.

1953-Siirt doğumlu Maruf Altın Ermeni'dir. Büyük dedesi Ohanis, ninesi Pori'dir. Ama babasının dönme adı Hüseyin, anasının dönme adı Nafiye'dir. Böylece pek çok kişinin yaptığı gibi Ermeni olduklarını gizlemişlerdir. DEP İzmir-Konak ilçe teşkilatı üyesi idi. 23 Eylül 1998 tarihinde TCK 1 68: Yasadışı silahlı örgüt kurmak veya katılmaktan 12 yıl 6 ay ağır hapis cezasına mahkûm olmuştur.

1973-Urfa doğumlu Mehmet Sait Yalçın Ermeni'dir. Dedesi Girbuş, ninesi Varti'dir. Ancak babasının dönme adı Mehmet Kerim, anasının dönme adı Mevlude'dir. 1997'deki Bodrum bombalı saldırısının sorumlusudur. Müebbet hapse mahkûm olmuştur.

1975-Hazro doğumlu Zanamazak Yezidî'dir.

1973-Nusaybin doğumlu Mehmet Zeki Şaşmaz Yezidî'dir.

1971-Nusaybin doğumlu Abdullah Şaşmaz, kendini hiç de ALLAH'ın kulu saymaz, Yezidî'dir.

1975-Hazro doğumlu Nevzat Tedik Yezidî'dir. Halit-Revzete’ den olma Nevzat Tedik'in nenesi Hüsna Tedik Diyarbakır il teşkilatı HADEP üyesi de olan PKK’nın gençlik örgütlenmesi içinde yer alan Nevzat Tedik, 11 Ekim 2001 tarihinde TCK 1 68: Yasa dışı silahlı örgüt kurmak veya katılmaktan 12 yıl 6 ay ağır hapis cezasına çarptırılmıştır.

PKK'nın Avrupa'daki kasası Nuriye Kesbir Yezidî'dir. Aynı zamanda Kongra-Gel PKK'nın cephe örgütü Avrupa Kürt Demokratik Toplum Koordinasyonu (CDK) sözde meclis üyesidir. Eylül 2001 'de Hollanda’ya yasadışı yollardan girmek isterken yakalanmıştır.

1980-Midyat doğumlu Şevkiye Atalan Yezidî'dir.

1966-Midyat doğumlu Fahrettin Şahin Yezidî'dir.

Adana'da yakalanan PKK'lı canlı bomba Hatice Arat Yezidî'dir. Dedesi Hasso, nenesi Meryem de Yezidî'dir.

1955-Beşin doğumlu Osman Ergin Yezidî'dir. DTP Merkez Yönetim Kurulu üyesidir.

Batılılar'ın aleyhimize kullanmak için sözüm ona "Türkler" arasından seçtirdiği, Avrupa Parlamentosu üyesi Feleknaz Uca, Yezidî'dir.

Feleknaz'ın babası Abdullah Uca, "Yezidî Kürdistan Birliği" başkanıdır, Elbette o da Yezidî'dir. Televizyonlarda boy gösteren Metin Uca nedir, size kalmış...

Çünkü bu bölücü-militanların yumuşak uzantısı tüm medya, bürokrasi, parlamento ve hatta asker içindedir.

1971 -Midyat doğumlu Seyithan Alpar Süryânî'dir, yani SEYYİT Peygamber torunu) falan değil, düpedüz Hıristiyan'dır.

1976-Midyat doğumlu Metin Kesenci Süryânî'dir. "Beth Nehrin" adlı Süryânî ve Asurî örgütünün kurucusudur.

1975-Midyat doğumlu Adnan Kesenci Süryânî'dir.

1983-Nusaybin doğumlu Bilal Yürek Süryânî'dir.

1980-Pervari doğumlu Salih Boğdu Süryânî'dir.

1937-Ceylanpınar doğumlu Şemsi Emen Süryânî'dir. HADEP üyesi idi.

1969-Kurtalan doğumlu İhsan Kaya Süryânî'dir. Romanya'da PKK insan, silah ve uyuşturucu kaçakçılığı yapmaktayken sahte pasaport ve kimlikle yakalanmıştır. Büyük dedesi Görgis, nenesi Şemuni'dir.

1962-Siirt doğumlu Basri Kaysi Süryânî'dir. Büyük dedesi Gorgis, ninesi Şemuni'dir. İHD Siirt Şubesi üyesi ve DEHAP Siirt il teşkilatı delegesi idi.

1980-Siirt doğumlu Ayhan Kaysi Süryâni'dir. Büyük dedesi Gorgis, ninesi Şemuni'dir. Pek çok olaya karışmış, 1997'de teslim olmuştur. Itirafçı olmuş, 1999'da tahliye edilmiştir.

1952-Nusaybin doğumlu Mehmet Zeki Kanşiray Süryânî'dir. Büyük dedesi Zeytun, ninesi Meryem'dir. İzmir Köy Hizmetleri soygununa katılmıştır.
16.7.1990 günü Bornova Tarım ve Orman Bakanlığı İzmir İl Müdürlüğü Personeli maaşlarının silah zoruyla gasp edilmesi olayında tutuklanmıştır. Hapis yatmış, sonra HADEP Gaziemir İlçesi Yönetim Kurulu üyesi olmuştur.

1968-Derik doğumlu Fethi Oktay Süryânî'dir. Dedesi Turnas, nenesi Mennuş'tur. 1997'de yakalanmış, müebbet hapse mahkûm olmuştur.

1948-Palu doğumlu Zülküf Demirtaş Ermeni'dir. Büyük dedesi Kinkos, ninesi Nazlı'dır. İkisi de Ermeni idi.”

Çözüm sürecinin başından beri böyle bir çözüm olmaz ama göle maya çalınması gibi deneyin bakalım dedik. Çünkü biz çözümün sözünü ettiğimiz küstürülen Müslüman kürtle olması gerektiğini savunduk. Bölgenin ileri gelenleri, kanaat önderleri, bizzat halkın kendisi görüş alınıp devletin şefkati ile tanıştırılmalıydı.

Hdp’nin oy oranının yükselmesinde paralel yapının payı olduğu açık bir gerçektir. Hala bu yapının Müslüman olduğunu sanan Kürtler onların telkinleri ile Hdp’ye oy vermektedir.

Şimdi muhtarlar, kanaat önderleri, STK’lar ile görüşülüyor. Söylediğimize gelindi ama aradan iki buçuk yıl geçti, şehirler silah deposu haline geldi. Yarın pkk halka saldırmaya başlar, halk da kendini korumaya kalkarsa vebalini kim ödeyecek?

Sonuç olarak: Doğu ve Güneydoğu dışında Hdp’ye oy veren, bağımsız Kürdistan hayali kuran ve batıda ekmek kazanan Müslüman Kürtler şunu bilmeli ki; istedikleri gerçekleşirse pkk’nın yönetimindeki bir “Kürdistan da!” ekmek kazanmaya çalışacaklardır.

Hem özerk devlet hayali kurup, hem de İstanbul, Ankara veya başka bir ilde yaşama şanslarının olmayacağını bilmeliler. Ya köylerine dönüp pkk devletinde yaşayacak ya da bu ülkenin eşit vatandaşı olarak istediği yerde yaşayacaklar. Tercih kendilerinin.

İsimler için Kaynak; Prof. Yusuf Halaçoğlu

5.9.2015























15 Eylül 2015 Salı

TERÖRÜ KİM BİTİRECEK?

Bu cümle ile teröristi bitirmekten bahsetmiyorum. Allah’ın izni ile son teröristi toprağa gömecek güçteyiz. Terörü bitirmekten söz ediyorum.

Bugün Yaşar Taşkın Koç bir yazı yazmış. “Hatırlamazsan anlayamazsın” demiş. İmralı canisi Öcalan ile görüşen HDP heyetinin tutanaklarından sızan bir cümleyi almış. İmralı canisi  “Benim buraya alınmamla birlikte Fethullah’da ABD'ye alındı”  diyor.

Bu cümleden hareketle terör yaratanların ne İmralı canisi, ne PKK, ne de HDP olmadığını anlıyoruz aslında. Hepsi birer kukla, hepsi elde tutulan birer tabanca. Bir cinayeti işleyen tabanca değil, tabancanın tetiğine basandır.

Asıl terör kaynağı Amerika, Almanya, İngiltere, Fransa, İsrail,İsveç,Danimarka devletleridir. Buna geçmiş dönemlerde teröristleri barındıran Iran, Suriye, Irak'da dâhil edilebilir diyeceksiniz. Onlar da tabanca idi, tetiğe basan el değildi.

70’li yıllarda apocular ile başlayan ve bugünkü terör örgütüne zemin sağlayan sol’u destekleyen Rusya da tetiğe basan bir el olarak sayılabilir.

Tek tek sivrisinek öldürmek yerine bataklığı kurutmak gerekir ki terör bitsin. Çünkü terörist öldürmekle terörü bitirmek aynı şey değil.

Biz kardeşiz gibi sözlerin artık bir anlamı kalmadı. Adamlar bizimle kardeş olmak istemiyor. İstemiyorsa kardeş olmadığı zaman neler olacağını bilmesi gerekir. Bunu da anlatmanın yolları var elbette.

Bolu’nun Mudurnu ilçesinde bütün basında “ tehlikeli gerginlik” başlığı ile verilen haberleri okuduk sanırım. Evet, gerginlik var ama gerginliği yaratan sebep nedir?

Terör ve terör yandaşlarına elbette tepki göstereceğiz. Ama bu tepkinin ölçüsü olmalı. Yakıp, yıkıp, polisle çatışıp doğu ve güneydoğu kökenli insanların canına zarar verirsek onlardan ne farkımız kalır?

Azda olsa rastladığımız şekilde polisle çatışıp, polisin yaralanmasına sebep olmak asla kabul edilemez. Hem polise, askere saldırılıyor diye eylem yap, hem polisini kendin yarala bunun mantığını anlamak mümkün değil.

Bu dediğim zararlara yol açmadan işçilerin inşaatta 8 saat rehin kalmasının pek de kötü bir yanı yok. Bence teröre verilen tepkinin bir biçimi sayılmalı.

Bakın gazete haberi ne diyor.Diyarbakır’da polise taş atan yüzü kapalı göstericiye verilen cezayı Yargıtay bozdu. AİHM’nin kararlarını emsal gösteren yüksek mahkeme göstericinin taş atmasını “düşünce ve kanaat açıklama yöntemi” olarak kabul etti.”

 

Eylem yapan gençler düşünce ve kanaatlerini açıklamışlar. Yani ne demişler?

 

Ey bayrağıma saygısı olmayan insanlar. Bin yıldır birlikte yaşadık yine yaşarız dedik anlamadınız. Biz kardeşiz dedik anlamadınız. Örgüt sizi Kürt hareketi diye kandırıyor aslında bunlar ermeni artığı dedik anlamadınız. Daha bu manaya gelen şimdiye kadar söylediğimiz bütün şeyleri söyledik anlamadınız.

 

Lideriniz bile Benim buraya alınmamla birlikte Fethullah’da ABD'ye alındı” diyor. Yani biz bağımsız bir hareket değiliz, ABD ne emrederse onu yapıyoruz dedi onu da anlamadınız. O zaman şunu anlayın.

 

Devletime ihanet ederek, polis ve asker bombalayarak, özerlik falan ilan ederek, Bayrağıma ve sınırlarıma saygısızlık yaparak benimle yaşayamazsın. Gider özerlik ilan etmek istediğin yerde varsa inşaat orada çalışırsın.

 

Arkandan bu bölgede işi, şirketi olan ve pkk’yı destekleyen iş adamlarını da gönderirim orada iş kursunlar sizde çalışırsınız. Hem benim bayrağıma hakaret edecek, hem de benimle birlikte yaşayacaksın. Bunu kabul etmiyor bende tepkimi Yargıtay’ın bana tanıdığı hak ile bu şekilde ifade ediyorum.

 

Terörü yine bölge insanı bitirecektir. Hdp’ye oy verip batıdan bile vekil çıkararak teröre çanak tutmaya devam ettikleri sürece terör bitmez. Ya bu davranışlarından vazgeçip bizimle birlikte yaşayacaklar, ya da Kürtleri bile katleden örgütün dağlarına gidecekler. Orada çalışacak çok sayıda fabrika ve inşaat vardır mutlaka.

 

Atalarımız “ bir musibet bin nasihatten iyidir” demişler.

 

15.9.2015

 


 

10 Eylül 2015 Perşembe

CİZRE’DE KATLİAM VARMIŞ

6 günden beri sokağa çıkma yasağı uygulanıyor Cizre’de. İçişleri bakanı basın toplantısı yapıp bilgilendiriyor. Ardından basın toplantısı yapıyor mecliste siyasiler. Meclis bizim ama bu siyasiler bizim ülkenin siyasileri değil. Terör örgütünün sözcüleri.

CHP’li Levent Gök ile Sezgin Tanrıkulu hala ne olduğunu anlamamış gibi soruyorlar  “Cizre’de neler oluyor” diye.

Cizre’de bunlar oluyordu o sırada, bütün Türkiye biliyor ama nedense bu iki İngiliz vekil bilmiyordu. Cizre’de hendekler kapatılsın, terör örgütünün ablukası kaldırılsın diye operasyon yapılıyordu halbuki.

-          800 kg patlayıcı ele geçirilmişti.
-          Sadece polis bölgesinde 64’ü silahlı saldırı olmak üzere 318 terör eylemi olmuştu.
-          21 roketli saldırı olmuştu.
-          30 adet hendek ve barikat kaldırılmıştı.
-          Tuzaklanmış mayınlar temizlenmişti.
-          Kamu binalarına roketli saldırılar olmuştu.
-          Vatandaşların güvenliği tehlikeye girmiş ambülanslar hastaları bile alamıyordu.
-          19 el yapımı bomba imha edilmişti.
-          1 tuzaklanmış bomba imha edilmişti.
-          6 adet zırhlı araş hasar görmüştü.

Zırhlı araca kafa atarak hasar verilemeyeceğine göre, acaba neden hasar görmüştü işte bunu anlamamış olacak ki İngiliz vekiller, “Cizre’de neler oluyor” diye soruyorlardı.

Demirtaş açıklama yapıyor Cizre’de abluka var. Evlerde bebek cesetleri var, gömülemiyor, içecek su yok, yiyecek yok.

Ben burayı Gazze’ye, Kerbela’ya benzetiyorum diyor. Vurgu yapılan yerlere dikkat edilirse olay başka yöne çekiliyor. Sanki Gazze için tek laf etmiş gibi şimdiye kadar.

Öte yanda Cizre’ye barış! Yürüyüşü yapıyor teröristler. İçlerinde 80 milletvekili ve 2 bakan var. Beri tarafta Doğan ailesi şiddete karşı olduğunu açıklıyor. Sanırım devlet şiddetinden bahsediyorlar. Çünkü yayınlarında bomba haberi verirken kimin bomba koyduğunu yazmıyorlardı.

Konuşma bitince alkış tufanı kopuyor iyi konuştu diye, Aydın Doğan’ın kızı. O da sırıtarak etrafına bakıyor gururla iyi konuştum diye. Terör, şiddet, şehit olaylarından bahsetmişti halbuki.

Birileri medyada fotoğraflar yayınlıyor. Kürt olduğu için dövülen insan fotoğrafları. Ülkücüleri suçluyor, bozkurt işareti yapmışlar diye.




Sonra bu fotoğrafın sahte olduğu, aslında Suriye’de hırsızlık yapan bir adamın dövülme olayı çıkıyor fotoğrafın hikâyesinde.



Ülkede birileri iç savaş provaları yapıyor, düşman ortak. Artık siyasi çekişmeleri bırakıp bir araya gelinsin bunun Ak partisi MHP’si yok, kim pkk ile aynı cephede olmak ister ki diyoruz.


Birileri ikinizi de oyuna getiriyor, her iki tarafın içinde de provokatörler var, biz bu olayların yabancısı değiliz diyoruz. Sabah ülkücüyü vuran silah, öğlen solcuyu vurmuştu.


Ülkücü kılıklı çakallar hep birden saldırıya geçiyor. “En büyük düşman Erdoğan, sen AKP yalakasısın diyorlar.”  Eskiden ülkücüler ahlaklı olurdu, şimdikiler küfürden başka bir şey bilmiyor. Kelime hazineleri küfürle sınırlı.

Erdoğan gidince pkk’nın barış güvercinine dönüşeceğini birileri bunlara öğretmiş anlaşılan. Pkk’nın 1974 de kurulduğunu nereden bilsin beyinsiz. Çünkü beyni olsa tartışma kültürü olur, kelime hazinesinde küfürden başka kelime olur.

Beyin olsa o sırada tartışmaya giren ve terör bölgesinde pkk ile çarpışan polise de hain demezdi. O aktif çarpışıyor, kendisi klavye çakallığı yapıyor. Onların milliyetçiliği Erdoğan düşmanlığından ibaret. Ülke falan umurunda değil.

Erdoğan gidince Suriye durulacak, Irak durulacak, batılıların bölge üzerindeki planları son bulacak, bölge sütliman olacak sanıyor çakallar.

Önce şu pkk belasından kurtulalım, sonra iç politikada hesap soralım hata yapandan, yanlış yapandan demek bile ağırlarına gidiyor. Böyle beyinsizler olmasa iç savaşlar olmaz zaten. Küffar, planlarını bu beyinsizler üzerine kurguluyor.

Başlarındaki adam Libya’da olduğu gibi “saraya yürürüz” diyorsa alttaki “2 çakal, 3-5 ayyaş”  ne yapsın. Bu yürüyüşün, kimsenin durduramayacağı olaylara sahne olacağını düşünemeyen adam sözde milliyetçi hareketin başında.

Gerçek manada it izi, kurt izine karışmış. Bize de Allah sonumuzu hayır etsin demekten başka bir şey kalmıyor.

10.9.2015