1900’lerin
başında topraklarımızda cirit atan, devletimizi bölüp parçalayan, devletimizi
zaafa uğratan, insanları kendi devletine ve milletine düşman eden casuslar
vardı da şimdi neden olmasın.
Eğer
yok ise “zulüm 1453’te başladı” diyen vatan hainleri ile aynı kulvarda giden bu
kadar insan nereden geldi diye sormak gerekmez mi? Kendilerini akıllı ve
doğruyu savunur sanıp, kendileri dışındakilere koyun diyen bu tipler,
kendilerinin de koyun olduğunun farkında değiller.
Onun
için devletimizin ve milletimizin bekası için yapılan ZEYTİN DALI operasyonuna
karşı çıkıyorlar. Kimler karşı çıkıyor normalde? Hdp+ Pkk (pyd+ypg)+ Daeş+
Pensilvanyalı papaz ve müridleri + Polisine taş atan başkanı seçen yeni nesil
chp’li fraksiyon = ABD yapıyor zaten. Bir de bunların dışındaki dış güçler.
Bunlara
ilave olarak daha önce İslamcı, ülkücü v.s. diye bilinen dininden diyanetinden,
ülküsünden ve milliyetinden haberi olmayan, dış saldırı olursa tarafını kendine
saklayan tipler. Bunlar nasıl oluyor da vatan hainliği diye niteleyebileceğimiz
safta yer tutuyor peki?
Eric
Hoffer’in Kesin İnançlılar kitabını okumadılar, onun için koyun olduklarının
farkında değiller. Çünkü 1900’lerde topraklarımızda cirit atan casuslar ağababalarını
iyi yetiştirdi, onlar da bunları sürü haline getirdi.
“Kesin inançlı, kendi siyasi, dini, felsefi
inancının “mutlak gerçek" olduğuna, bunu başkalarına zorla uygulamak
gerektiğine bağnazca inanır. Hiç şüphesi, hatta merakı bile yoktur.” Onun için
siz ona A deseniz bile B anlar. Oku diye yazı gönderirsiniz, o yine bildiğini
söyler. Ya yazıyı okumadan konuşur ya da okuduğunu anlamamıştır. “Bu yüzden
okumuşlarında bile cehalet havası sezilir”
Kendisine öğretildiği gibi konuşur. Öğretileni
sorgulamak ihtiyacı hissetmez. Öğretilenlerdeki tutarsızlıkları asla göremez.
Onun için “tavizsizdir: 'Revizyonizm,
değişim, yumuşama, uzlaşma' gibi kavramlara düşmandır. Hatta ılımlılık tehlikelidir,
ihanettir.”
“Kesin inançlı'nın sağcı solcu, dinci laikçi olması
fark etmez.” Daeş içinde sözde cihad yapan terörist ile islamı düşman gören
laikçi arasında fark yoktur yani. “Bütün bağnazlar birbirinin zıt benzeridir.”
Öğretici, güdümlü roket gibi beyinlerini hedefe kilitlemiştir. Çözüm sürecinde
tenkit ettiğimizde “sen şehit gelmesini istiyorsun” diye bizi hain olarak
yaftalayan ile “Zeytin Dalı operasyonu olmasın yoksa şehit gelir” diyen zihniyet
arasında fark yoktur. İkisi de sorgulama yapmadan konuşur çünkü.
“Dünyadaki bütün kötülükler, birilerinin
başkalarının iyiliği için hareket etme hakkını kendinde görmesiyle başlar”
diyor Hoffer. Benim nasıl inanmam gerektiğini, kendimi bağlı olduğum etnisite
içinde nasıl hissetmem gerektiğinin dayatılması gibi. Cumhuriyet dönemimiz hep
böyle geçmedi mi? “Benim dediğim ölçülerde müslüman olacaksın” dediler.
Devletimin adı Türk ama “benim dediğim ölçülerde Türk olacaksın” da demediler
mi? 1944 olayları ve tabutluklar neden yaşandı sanıyorsunuz?
Şimdi bu satırları okuyan laikçi bir insan hemen
Cumhuriyet düşmanı yaftasını yapıştıracak. “Aşırının
körlüğü, kendisi için bir güç kaynağıdır, çünkü engelleri göremez.”
Hâlbuki cumhuriyet ile bir sorunumuz yok. Bir yönetim şekli değil mi? İster
cumhuriyet olsun ister krallık. Yeterki hürriyet, adalet, eşitlik olsun. Bunlar
yoksa hangi fazilet?
“Bütün kitle hareketleri,
taraftarlarına ölümü göze almak ve birlikte yürüyüşe geçmek duygusu yaratır.
Yine bütün kitle hareketleri, güçlü bir faaliyet akışı yaratmaya muktedirdirler
ve körü körüne bir inanç ve sadakat isterler.” Bunu en bariz şekilde bizde görüyoruz.
Her toplum olayında kendini feda etmeye hazır militanlar böyle değil mi? Ben
buna karşıyım öyleyse yıkmam gerek zihniyetini yaşamıyor muyuz? Gezi
olaylarında ülkede kalan son 6 ağaç için kendini feda edenler olmadı mı?
Ortalığı yakıp yıkanlar değil 6 ağaç, binlerce ağacı kesen zenginlerin orman
içi tesislerini görmezden gelmişti. Çünkü körü körüne bir inanç ve sadakat
içindeydiler.
“Geleceğe karşı duyulan korku,
bizim şimdiki düzene sarılmamıza; geleceğe ait beslenen umut ise bizim
değişikliğe karşı istekli olmamıza neden olur.” Osmanlı dünyaya islam
medeniyeti ve kültürünü yaymış bir devlet, islam eserleri bırakmış bir
imparatorluktu. Faziletli cumhuriyet mimarları laik felsefeyi din düşmanlığı
olarak lanse edince geleceğe ait korkular depreşti insanlarda.
İktidara geldiği andan itibaren ben
müslümanım diyene anında tepki verdiler. “Otobüsler haremlik-selamlık olacak,
bütün insanlara namaz kıldıracaklar, oruç tutmayanlar dayak yiyecekler.”
Uyduruk olaylarla bunları beslediler. Bu söylenenlerin hiç biri olmadı. Aksine
laikçilerin iktidarı döneminde açılmayan kiliseler bile devlet parası ile
restore edilip açıldı. İslamın hoşgörüsü, dinsizlerin hoşgörüsüzlüklerini
yenemedi. Hiçbir laikçi bu sebeple dayak yemedi ama camide sela okuyan hoca
laikçiler tarafından darp edildi.
“Büyük umutların pençesine takılan
bu kişilerin gözleri pekleşir, gerekirse mevcut düzeni yıkarlar ve yeni bir
dünya yaratırlar. Bu nedenle devrimler, özel haklardan yoksun bulunanlar
tarafından yapılabildiği gibi, özel hak (imtiyaz) sahibi kişiler tarafından da
yapılabilir.” Bizim her toplum olayında, olayların arkasında ülkenin para
akışını yönetenleri görmedik mi? Bütün dünyada solcular proleter sınıfındandır.
Bizde bütün zenginler solcudur. Şimdiye kadar yaşadığımız bütün darbelerin
arkasında para sahipleri vardı.
“Bir insanı savaşmaya ve ölmeye
hazır duruma getirme tekniği; o insanın kişiliğini bedeninden ayırmaktan
ibarettir. Diğer bir ifadeyle; onun kendi gerçek kişiliğine sahip olmasını
önlemektir. Bu işlem, o kimsenin kapalı, kolektif bir topluluğun içinde
eritilerek o topluluğa uydurulmasıyla sağlanır.” Ondan sonra elinde sapan ve
patlayıcılarla ekmek almaya gönderirsin. Bilmem hangi ülkeden siyahlı,
kırmızılı kadınlar tomanın önüne dikilir ama Berkin’ler ölür. Çünkü onun
kişiliği yoktu, kolektif potada eritilmişti.
“Luther demişti ki; “İncil’in
dünyasına öyle sarılmalıyız ki, eğer Tanrı’nın bütün meleklerinin bana
inancımdan farklı şeyler söylemek üzere geldiğini görsem, inancımın bir
hecesinden bile şüphe etmeyi aklımdan geçirmeyeceğim gibi, gözlerimi kapar ve
kulaklarımı tıkarım.” Müslümanım der ama öğretenin söylediğinin Kuran’a ters
düştüğünü gösterseniz de yine kabul etmezler. Luter’in dediği gibi gözlerini
kapatmış, kulaklarını tıkamışlardır.
Öğretenler, iktidarı ve iktidar
yanlılarını öylesine düşman olarak göstermiş ki kendi ordusunun, ülke güvenliği
için terör örgütü ile yaptığı savaşı bile kaybetmesini diliyorlar.
Hâlbuki beynini o öğretenden
kurtarsa ülkesini, milletini, ülkesinin tehlikeleri bertaraf edemediği takdirde
düşeceği durumları değerlendirecek. İç politika ile dış politikanın farkını
görecek. ABD ne isterse yapıp, kuyruk gibi ardından gitme onursuzluğundan
kurtulacak. Alışmışlar, batı dünyası aleyhimize de olsa bir plan yapar, biz ses
çıkarmayız. Sonra bizdeki yıkıcı sonuçları için savaşırız. Ya da savaşır gibi
yaparız. İlk kurulduğu yıllardan beri PKK ile yaptığımız mücadele gibi.
Şimdi bu zihniyette olan bazı eski
askerleri görünce, iyi ki emekli olmuşlar diyorum. Çünkü onların namlularını
hangi yöne çevireceği belli olmaz. Hepsi “yurtta sulh cihanda sulh”u yanlış
anlamış. Bunu pısırıklık olarak algılıyorlar. Suriye’de müdahil olmasak bile,
ABD’nin planları gerçekleştiği takdirde bize bulaşacaklarını göremiyorlar. Ortadoğu’da
ki sınır düzenlemesine bizim de dâhil olduğumuzu anlamıyorlar.
Tarafların ne iç politikadaki
hataları tenkidimize, ne de dış politikadaki desteğimize aklı ermiyor sanırım.
Evet, benim paramla kilise yapılmasını, fazladan ödediğim elektrik
faturalarını, bankalar eliyle soyulmamızı, iki yıl önce 600 TL olan sürücü kurs
ücretinin taban fiyat ile 1600 TL olmasını v.s. tenkit etmeye devam edeceğim.
Ama dış politikada hatalı bile olsa destek olmaya devam edeceğim. Çünkü
biliyorum ki, destek olmazsak, elektrik faturasını tenkit edeceğimiz bir
devletimiz bile olmayacak.
“Biz, laik demokratik cumhuriyet için yemin
ettik, bu ordu cihatçı, yamyam ordu olmuş. Çağırırlarsa gitmeyin” diyen
kâfirlerle de işimiz olmaz. Onlar Fransız, İngiliz v.s. ordusuna gidebilirler.
Biz müslümanız ve dinimiz için, vatanımız için savaşmaya devam edeceğiz.
Rakibini bir türlü yenemeyen boksör
tabanca ile kafasına sıkmaz. Daha çok antrenman yapar yenmek için. Biz nerede
hata yapıyoruz diye düşünmek yerine, düşman safında yer almak vatan hainliği ve
ahmaklıktır.
Hiç kimse şehit gelmesini istemez,
vatan hainleri dışında. Bir zaman biz şehitlik nöbetindeydik, şimdi bize göre
daha genç olanlar. Görev bize düşerse zerre tereddüt etmeden gideriz. Vatan ve
millet için şehit gelecekse bırakın gelsin. Bilin ki; şehit gelmezse, düşman
gelir.
Alıntılar:
Kesin İnançlılar- Eric Hoffer
22.01.2018