Ortadoğu’nun
bu duruma gelmesinin tek nedeni bizim darbe içeren anayasamız. İlk hamlemizi
2010 yılında değişiklik ile yaptık. Hani o danışmanların hazırlayıp fevkaladenin
fevkinde demokratik dedikleri anayasa değişikliği. Epeyi demokratik bir hal
aldı. İkinci hamle ile sadece Ortadoğu değil, bütün Dünya’ya barış getireceğiz.
İlk
suçluyu daha önce tespit etmiştik. İç Hizmet kanunu madde 35. Hamdolsun ondan
kurtulduk. Büyük oranda darbeleri savdık. Yeterince savamamış olacağız ki 15 Temmuzdan
sonra darbesavar anayasa üzerine yoğunlaştık. Tam olarak savmak için son bir
hamle lazımdı bize. Başkanlık sistemi. Adı başkanlık olmadı ama
Cumhurbaşkanlığı sistemi ile bazı insanlara sevimsiz gelen tek adamı çağrıştıran
o sözü kaldırdık.
O
tarihten beri bütün enerjimizi başkanlığa ve anayasa referandumuna harcadık. Bu
arada güneyimizde bazı gelişmeler oldu ve oluyor. Onlarla ilgilenemiyoruz tabi.
Olumlu bir tek icraatımız oldu. Fırat Kalkanı. Bundan sonra Münbiç, Afrin gibi
operasyonlardan söz ettik. Olması gereken bu idi zaten. Hatta yetmez, Fırat’ın
doğusunda da PYD-PKK tarafından ele geçirilen Arap bölgelerinin de temizlenmesi
gerekir diye yazıyorduk. Bu da olması gereken idi. Cumhurbaşkanımız her
konuşmasında Münbiç ve Afrin’e operasyon yapacağımızı söylüyordu.
Davul
- zurna ile ilan ederek bu iki bölgeye operasyon yapacaktık. Oraları da temizleyecek,
insanları kendi evlerine ve topraklarına kavuşturacaktık. Henüz yapmadık, çünkü
daha önemli bir işimiz var. Darbesavar anayasa oylamamız var. Evet-Hayır oyunu
ile meşgulüz. Belki Cumhurbaşkanlığı sistemi gelince operasyona gerek
kalmayacak, PYD-PKK bölgeyi kendiliğinden boşaltacak.
Bizim
davul- zurna ile ilanımızdan sonra Amerikan, İngiliz ve Fransız askerleri
Münbiç ve Afrin’e yerleşti. Biz hala oralara operasyon yapacağımızı söylüyoruz.
Kime karşı PYD’ye mi?
Bu
arada Amerika Kobani denilen aslında Arap bölgesi olan Ayn El Arap’ta havaalanını
genişletip büyük uçaklarını iniş ve kalkışına uygun hale getirdi. Bilmiyorum
oraya da operasyon düşünüyor muyduk?
Kobani;
hani şu danışmanların hazırlayıp sunduğu planlar ile Kuzey Irak’tan PYD ve PKK’lı
teröristlerin topraklarımızdan geçerek Daeş’ten temizledikleri yer. Hatta
çatışmada yaralanan teröristleri Türkiye’de tedavi etmiştik ya, işte orası.
Bölgede
dengeler değişince taraflar direk müdahil olur mu şimdiden kestirmek güç.
Farklı politikalar uygulanacağı Trump’ın seçilmesi ile belli oldu. Yeni
aktörler ilave olmuştu Rusya gibi. Bertaraf edilmesi gerekiyordu. Obama
sisteminde insanlar birbirini yeterince öldürsün, biz açılan alanlarda planlamaya
gideriz diye düşünülüyordu.
Bu
planlar bozuldu biraz. 61 Tomahawk bölgeye politik çeşitlilik kattı. Rusya’ya burada
asıl oyun kurucu benim denildi. İran’a da ortalığı karıştır diye müsaade ettik
ama fazla ileri gitme denildi. Füze saldırısı ABD’nin demokrasi anlayışına ve Obama
tarzı çözüm planlarına ters düşüyordu ama füzelerin ABD ile ilgisi yoktu. Onlar
Trump’ın füzeleri idi. Kılıf hazır.
Ege’de
bir şeyler oluyor gibi. Çünkü medyada yeterince yer almıyor. Kıbrıs’ta
gelişmeler oluyor ama biz oraya da yoğunlaşamıyoruz. Daha önemli işimiz var.
ABD
açıklama yapıyor, “Esed’li geçiş olmaz.” Seviniyoruz bizim dediğimize geldiler
diye. Trump, Suriye’de savaşın bitirilme vakti gelmiştir. Herkes evine dönmeli “
diyor. Bu da sevindirici. Bizim dediğimize geldiler.
Kerkük’te
referandum kararı alınıyor, güney Kürdistana dâhil olmak için. Alırlar tabi, çünkü
Kerkük’ün ilk işgalinde tapu ve nüfus kayırlarını yakmışlardı. Kerkük’te Türk
yok artık, Arap da yok. Barzani, bağımsızlık için adım atılacağını söylüyor.
Güney Kürdistan bağımsız olacak. Kuzey neresi diye sormaya gerek yok tabi. Cumhurbaşkanlığı
sistemi gelsin, hepsini söker atar, Türk’ü Arab’ı evlerine yerleştiririz
evvelallah.
Bütün
bunların sorumlusu olarak mevcut parlamenter sistemi gördüler danışmanlar. Bütün
darbeler ve muhtıralarda darbeciler nasıl açıklama yaptılar hatırlayan var mı?
1960
ihtilali bildirisi:
“Dikkat…. Dikkat… Muhterem vatandaşlar” diye başlıyor. Devam
eden açıklamalardan sonra
Büyük Atatürk’ün “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” prensibi
bayrağımızdır. Bütün ittifaklarımıza ve taahhütlerimize sadığız. NATO’ya
inanıyoruz ve bağlıyız. CENTO’ya bağlıyız….”
1980 ihtilali bildirisi:
“Yüce Türk milleti! Büyük Atatürk’ün bize emanet ettiği
ülkesi ve milletiyle bu bütün olan,
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, son yıllarda izlediğiniz gibi iç ve dış
düşmanların tahriki ile…. Diye devam ediyor.
MGK’nın 28 Şubat 1997 bildirisi:
Bildiriler uzun, sadece meramımı ifade edecek bölümleri
keserek alıyorum. “Cumhuriyet rejimine ve Atatürk ilke ve inkılaplarına sadık…..”
27 Nisan e muhtırası:
“…….Özetle, cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Atatürk’ün……”
diye devam ediyor.
15 Temmuz Amerikan maşası Feto ayaklanması bile “Yurtta sulh
konseyi “ demişti hatırlarsanız.
Derin güçlerden talimat alan biri darbe yapmaya kalktığında
tek söylediği şey, “sarsılan otoriteyi Atatürk ilke ve inkılâpları
doğrultusunda tesis etmek” oluyor.
Peki, anayasamızın 2. Maddesi ne diyor?
“Türkiye
Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan
haklarına saygılı, Atatürk
milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir” hükmünü koymuş, Anayasanın 10.
maddesinde ise….” Diye devam ediyor.
Anayasamız
Atatürk milliyetçiliği diyor, darbeciler Atatürk ilke ve inkılâpları uğruna
darbe yapıyor.
İsterseniz
anaysa maddelerinin hepsinin arkasına darbe
yapmak suçtur diye yazın. Birileri Atatürk ilkelerinin dışına çıkıldığını
ileri sürüp darbe yapabilir ve ona göre meşrudur. Gücünü anayasadan alıyor
çünkü.
Danışmanlarımız
çok çok ileri görüşlü olduğu için gözlerinin önündeki üç kelimeyi görmüyor,
darbe savmak için tek yol olarak başkanlık ya da cumhurbaşkanlığı sistemini görüyor
ve bununla bertaraf etmek için teklifler hazırlıyor, raporlar sunuyorlar. Çünkü:
15
Temmuzdan önce de biz Feto darbeleri yaşadık. MİT krizi, 17-25 Aralık, Gezi
ayaklanması. Bunlar başarısız olunca 15 Temmuz denendi. O da başarısız oldu.
Tek yol kaldı, başkanlık sistemini getirmek. Hem de danışmanların “federasyon artık
düşünülmeli, Kürtler anadilde eğitim yapmalı, Türkçe ikinci dil olmalı”
açıklamaları eşliğinde. Bu açıklamayı yapan bir danışman olsa yanlış demiş,
talihsiz bir açıklama derdik. Birden fazla danışman dillendiriyor.
Geçen
akşam bir kanalda “yeni bir çözüm düşünülmeli mi?” başlığı ile tartışma yapılıyordu.
İlk çözüm planı yeterince milli idi. Şimdi yeni bir milli plan daha gündeme
geliyor. Resmi ağızlar demese bile biz buna yoklama çekmek diyoruz.
Kerkük’ün
Irak Kürdistanına ( Bu tabiri yadırgamayın, bütün dünya o bölgeyi bu isimle
adlandırıyor) katılması, Barzani’nin
bağımsızlık dillendirmesi, Amerikan, İngiliz Fransız güçlerinin operasyon
yapacağız dediğimiz bölgelere yerleşmesi ve bizim danışmanların federasyon
açıklamaları. İsterseniz tesadüf deyin bunlara. Eğer Osmanlıcılık oynuyorsanız
çok güzel oyalama taktikleri bunlar.
Bence
Rakka’yı, Münbiç’i bir yana bırakalım. Hatay’ı topraklarımızda tutmaya bakalım.
PYD bölgesini Fırat Kalkanı ile böldük ama ne zaman kadar, nasıl elimizde
tutacağız? Haritaya bakan ne dediğimi anlar. Keşke davul-zurna çalmak yerine
Afrin’i temizleseydik. Güney sınırımızda bizi bölecek oyunlar oynanırken danışmanlarımız
evet-hayır oyunu ile darbesavar anayasa hazırlıyorlar. İki yıl sonra eğer
Amerika’ya hicret etmemişlerse, Sayın Erdoğan bu danışmanlara “Kuzey Kürdistan neresi, beni yine kandırdınız” diye
sorar mı bilmiyorum.
13.4.2017