ABD’nin önceden kestirdiği ve kestiremediği faktörler vardı. ABD sadece
Afganistan’da değil bütün coğrafyada İslam ile birbirine bağlı olan bu
insanların aslında İslamı bilmediklerini anladı. Müslümanlar ise, süper güç
bile olsa aslında Sovyetlerin de ABD’nin de yenilebileceğini anladı.
İçinde bulundukları bunalımdan kurtulmak için bu atakları yapan Carter,
Afgan gerillaları desteklerken Sovyetlerin çökeceğini, El-Kaide’nin doğacağını
hesaplayamadı tabi.
Hani Karl Von Clausewits “ savaşlar başka yöntemlerle uygulanan
politikalar” demişti. ABD Suudi ile bağını devam ettirdi. Başka ülkelerden
gelen mücahitleri destekledi. Sovyetler içinden çıkılmaz bu işgal ile uğraşırken
“Çekoslovak baharından” sonra yazın da gelebileceğini anladı. ABD Polonya’da
Lech Walesa ve Rus Yahudi direnişini destekledi. Savaşlar değişiyor ama
politikalar değişmiyordu.
Sovyetler Sibirya’da ki madenlerin işletilmesini ABD’ye verdiğinde biz
de anlamıştık ki Sovyetler aslında cüce bir devdi.
İngilizler ve Fransızlar tarafından işgal edilen, ABD tarafından
kullanılan avuç içi kadar İsrail’e diz çöktürülen İslam coğrafyası, teknolojiyi
yine batıdan almasına rağmen Müslüman olmayan bir gücü yenebileceğini anladı.
Çünkü Sovyetleri yenilgiye uğratan güç sadece Afganlılardan oluşmuyordu.
Bu durumda Rusya’nın Çin ve Hindistan ile bağlantıya geçmesinin
önlenmesi zamanı gelmişti. ABD’li analistlerin ve birçok yazarın bile gerçeğin
farkında olup yazdığı 11 Eylül gerçekleşmişti.
Afganistan’ın bu defa ABD tarafından işgali ile Müslümanlar bir kez daha
kullanıldıklarını anladılar. Ve bu onları derinden yaraladı.
Kuveyt’in işgalden kurtarılması operasyonu! için ABD teşekkür beklerken
öfke ve nefret geleceğini öngöremedi. Irak’ta yaşananlar hepimizin malumu.
Rusya’nın Güney Asya ile bağının kesilmesi politikasına bağlı olarak bizim
coğrafyada Rusya ile dirsek temasında olan Baas rejimleri ile ABD pek hoşnut
değildi elbette.
Aslında her biri ayrı bir tez konusu olan olayları bir makaleye
sığdırmak oldukça zor. Çünkü olayları hazırlayan ayrıntılara girilmediğinde
biraz afakî kalıyor gibi. Eğer parağraflar arası geçişi bağlantılar kurarak
yaparsak sanırım daha anlamlı olur.
İslam tarihine bakarsak askeri ve dini eğitimlerin birlikte
yürütüldüğünü görürüz. Mücahitler bunun farkında ve rahatsızdı bu durumdan.
1955 yılında Mısır’da Kral Faruk’u deviren Cemal Abdünnasır bu coğrafyada
laik-sosyalist liderlere öncülük etmişti. Saddam, Hafız Esat, Kaddafi onu örnek
almışlardı. Nasır ise Atatürk’ü örnek almıştı. Laik, modern! Avrupa normları
ölçü olmuştu iki lidere de.
Arap liderler İslamı dışarıda bırakarak etnik temelli devletler
oluşturmayı hedeflediler. Suudi gibi bir devlet İslamı sadece krallıklarını
ayakta tutmak için kullandı. Çünkü para ve Avrupa’da ki ihtişamlı lüks
hayatları daha cazipti. Mensubu oldukları Vehhabi mezhebinin kurucusu
İngilizler, Halifelik ve İslam birliği gibi uhrevi düşünceleri zihinlerden
silmiş, onlar da ABD ye bağımlı hale gelmişti.
İslama daha yakın olduğunu düşünen mücahitlerin kafasında batı ile
hesaplaşma varken, bir bakıma rahat, daha sosyal imkânlarla yaşayan Arap
halkları ne istemişti peki? Arap Baharı geldi…
Arap coğrafyasının Rusya’ya dönük sosyalist, baas yüzünü batıya çevirmek,
batının laik boyasıyla boyayıp, demokrasi getirmek. Ancak bu sayede
mücahitlerin aslında iyi de bilmedikleri İslamla bağları koparılacaktı. Baas
rejimleri teker teker yıkıldı yeşil otlaklar, ormanlar içinde olmasa bile çöl
kumları arasında nur topu gibi demokrasileri oldu. Hala birbirlerini
öldürüyorlar. Savaşın bir başka şekli. Makinelerin içinde bu defa Araplar var.
ABD’nin hiçbir dahli yok dikkat ederseniz. Arada başı kesilen batılı
gazeteciler dışında tabi. Savaş Rusya yanlısı rejimlerle ABD arasında olmasına
rağmen Müslümanlar ölüyorlar. Daha önceki deneyimlerle ABD elini taşın altına
sokmadı. Olsun yüzlerce, binlerce Amerikan askeri öleceğine birkaç gazeteci
feda edilebilirdi.
Her yerde hesaplar onların istediği gibi gitmedi. Bazı ülkelerde Suudlarda
olduğu ABD’ye bağımlı laik, hatta önceki yıllarda bizde de anlaşıldığı gibi din
karşıtı rejimler oluşmadı, oluşturulamadı. Çünkü ABD’ye öfke vardı. İşlerin
ters gittiği ülkelerde Sisi vari darbelerle bağımlılık sağlanmaya çalışıldı.
Sisi’nin olmadığı yerlerde de DİYALOG devreye girdi, Hıristiyan tarzı İslam.
Elini taşın altına koymadan yürütülen bu savaş uzun sürecekti elbette.
Petrolü ve İsrail’i güvenceye almak için etnik temelli bölünmeler yeterli
görülmedi. Irak’ta yürütülen Şia destekli politikalar, Şii Esed rejiminin zulmü
ile desteklendi. Aynı inanca sahip bölge halkı Türkmen, Arap, Kürt yaklaşan bir
tehlike karşısında hemen birleşiyordu. Bunu önlemek gerekiyordu.
İşte bunu önlemek için bir yol vardı. ABD’ye öfkeli olan mücahitlerin
öfkesini kullanmak. Irak’ta Şii yanlısı rejimin politikaları, Şii Esed’in
katliamları CIA’yi uyandırdı. Bölgede hem istenen ortam oluşturulacak, hem de
sivrilen ama İslama doğru kayan Türkiye yıpratılacak ve hatta mümkünse içine
çekilecek. “Zaten 30 yıldır PKK belası ile uğraştırıp bölemedik, bari ekonomik
olarak zayıflatıp etkisiz kılalım, halkı iktidardan soğutalım” diyen plan
uygulamaya konuldu.
Tıpkı El-Kaide örneğinde olduğu gibi mücahitler Şii baskısını kırmak
için devreye sokuldu. Batı nefreti nedeni ile birleşen Türk-Arap-Kürt bu defa
kendi içinde çatışır duruma geldi. Biz Türkmenler katlediliyor, devlet sahip
çıkmıyor diye haykırırken, aslında Şii Türkmen ile Sünni Türkmen birbirini
öldürüyordu. Türkiye hangisine sahip çıkacaktı? Türkmenler gibi Araplar da
öyleydi. Artık Araplarda birbirini öldürüyordu.
Şimdi de IŞİD’ imiz vardı artık. Nur topu gibi bir Işid doğmuştu.
Bölgedeki Sünni halktan desten görmekle birlikte, Işid’de tıpkı
El-Kaide gibi farklı ülkelerden mücahitlerin toplandığı bir örgüttü. Aynı
rakiple birçok defa satranç oynarsak yapacağı hamleleri tahmin edebiliyorduk
hani. Sünnilerin hakkını korumak, batıya karşı birlikte hareket edecek bir
İslam devleti kurmak, batının hegemonyasını kırmak ve birliği sağlamak her
Müslüman için cazip bir fikirdi. Hele bir de bu devletin başında bir Halife
olursa.
Düz mantık erbabı, neden Suriye’nin iç işine karışıyoruz dedi hep. Biz
de dedik ki bölgemizdeki her gelişme onların değil aslında bizim iç işimizdir.
Menfaatimiz doğrultusunda gelişmelere dâhil olmak zorundayız. Öyle ya batı,
madem bitmeyen Osmanlı hesabını bitirmek istiyor, biz uzaydan gelip, insansız
topraklarda devlet kurmadık. Türkiye’yi Osmanlı topraklarında kurmadık mı?
Öyleyse batının bitirmek istediği Osmanlı hesabına bizde dâhiliz.
İster beğeniriz ister beğenmeyiz devlet aklı dediğimiz akıl Suriye’de
bir politika koydu ortaya. Bu politika batının politikası ile ters düştü. Ters
düşmesi de tabiidir. Biz müttefikimiz olan batının aslında düşmanımız olduğunu
biliyoruz. Bunu bildiğimizi CİA’ de bal gibi biliyor. Engellenmesi gerekiyordu.
MİT Tırları neden durduruldu sanıyorsunuz?
Bölgede bunun farkında olan, artık onların silahları ile savaşmak
yerine kendi topunu, tankını, gemisini, uçağını yapan bir devleti istemeyecekti
batı. Bütün bu gelişmelere engel olmak için sınırımıza yüz binleri yığarak hem
ekonomimizi vurmak, hem de müdahil olmamızı sağlamak için kamyonet üstündeki
adamlardan korkup, elindeki zırhlı araçları bile bırakıp kaçan bir orduya ricat
emri verildi.
Aslında mücahitler haklıydı. Batının emperyal düşüncesini kırmak,
etrafımızı çevreleyen laiklik adı altında İslamı yasaklamak isteyenlerin
daralttığı çemberi yarmak için kutsal bir yolculuğa çıkmışlardı. Bilemedikleri
şey, El-Kaide’yi kuran aklın aslında kendilerine öncülük ettiğiydi.
Batı için halkının refahını sağlamak maksadıyla insan katletmek veya
katlettirmek kutsal bir amaçtı. Lakin bizim için değildi. ABD, İngiltere,
Fransa işleri bitince ve istediklerini alınca bölgeyi terk edeceklerdir. Biz
bölgede bu insanlarla yaşamak kaderini paylaşan bir milletiz. Asla Müslüman
katletmeyeceğiz. Tabi aynı amaçla üzerimize gelmedikleri müddetçe. Batı için
kutsal olan bu savaş, bizim için kirli bir savaştı.
Batı sinsi, kahpe, alçaktır. Tarihte böyle olmuştur, böyle de
olacaktır. Dikkat etmezsek sevdiğimiz insanlardan bizi nefret ettirirler.
Şimdiye kadar birlikte darbelerle veya başka nedenlerle soydukları bu insanlara
sahip çıkan, aldıkları kararlar milletin yararına olan hükümetleri devirmek
için her yola başvururlar. Koparılan yaygaraya bakıldığında şimdiye kadar
gelmiş hükümetlerin yaptığından farklı bir manzara yoktu aslında.
Müslümanlığı sadece namaz kılmak ve oruç tutmaktan ibaret sanan hem
müslümanım, hem laikim diyenler bilsin ki, ABD İslam’ı kendilerinden iyi
biliyor. Böyle bir inanç sistemi ile Suudilerin para aşkı gibi demokrasi ve
laiklik aşkı ile kendisine bağımlı hale getirmektedir. Ve yine düşünsünler ki
coğrafya 1930 ların coğrafyası gibi durmuyorsa o yılların geçerli olan hangi
prensipleri ile ülke idare edilecektir?
Batı dediğimiz alçak güruh ya aklını başına alacak elini bu bölgeden
çekecek, ya da artık silahlarını kendisi yapan bir devletin içindeki gerçek
mücahitlerle savaşmayı göze alacaktır. İçimizdeki batı hayranları( monşerler),
Peygamber Efendimize ( sav) dil uzatan vekil bozuntuları, askerime taş atan
vekil müsveddesi kevaşeler de taraflarını seçerler artık. Gezi eylemlerinde
“ağaca gel” deyip şimdi İngiliz vatandaşlığını seçen sanatçı bozuntusu
soysuzları ve kansızları saymaya bile gerek görmüyorum.
27.9.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder