Yabancı
bir yazar diyordu “ gelişmekte olan ve geri kalmış ülkeleri ABD yönetir ama bu
insanlar kendilerini ABD nin yönettiğinin farkına varmazlar.” İşin ilginç yanı
bu baştaki yönetici ben yönetiyorum sanıyor.
Suriye
de iç savaşın başlangıcı olarak aldığımız 15 Mart 2011 tarihinden bu yana biz
batılılara müdahale edilsin diye çağrıda bulunuyoruz. Ama batı gözlerini
kapatmış “kırmızıçizgilerim” var diyor.
Ne
demek “kırmızıçizgi”? Programımız henüz gerçekleşmedi, olgunlaşması gerekir
diyorlar yani. Geriye dönüp baktığımızda benzer şeyleri yaşadık ama nedense
safça müdahale edin diye ısrarcıyız.
Balkanlarda
aynı şeyleri yaşamadık mı? Barış gücü diye bulunan Hollandalı askerlerin gözü
önünde katliam olmadı mı? Göz yummak değil adeta teşvik edildi katliam.
İran-Irak
savaşında Irak’ı en çok destekleyen ülke Kuveyt olmasına rağmen savaş sona
erdiğinde Saddam’ın ilk işi Kuveyt’i işgal etmek oldu. Bu fikir kendisine ait
sanan Saddam aslında başkalarının fikrini uyguladı.
ABD
“eğer çıkmazsan vuracağım” dediğinde Saddam “şimdiye kadar BM kınama kararından
başka bir şey yapmadı, şimdi de yapamazlar “ diye düşündü. Bu fikir de Saddam’a
ait değildi.
Suriye’de
ana fikri aynı olan şeyler sahneleniyor. Materyaller farklı olabilir ama ana
fikir aynı. Bölge sınırları yeniden çizilecek diye programa alındı. Durup
dururken olmayacağına göre bir şeyler yapmak lazımdı.
Arap
baharı bu ya, Hafız Esed’in bile zulmüne, kıyımına yıllarca ses çıkarmayan halk
birden oğluna itiraz eder duruma geldi. Hem de silahlanarak.
Beşar
Esed düşündü “bu bir silahlı kalkışmadır bastırmaya ve vurmaya hakkım var.”
Aslında bu da başkasının fikri idi. Bizim reform tekliflerimiz onun için
kafasına yatmadı hiç.
Olayları
makul ölçülerde çözmek, olacakları tahmin edip tedbir almak basiretini gösteremedi.
İçinden çıkamayınca “her yeri bombalama hakkım var” diye düşündü. Bu fikir de
Beşar’a ait değildi.
Kendisini
destekleyen Rusya var, İran var, bazıları itiraz etse bile perde arkasında
İsrail var. Sırtını yaslayacağı yeterince destek vardı nasılsa.
Bu
arada Esed karşıtı güçlere de silah verilmeye devam ediyordu. Ama ağır ve güçlü
silahlar asla verilmez çünkü hedef gerçekleşmeden ya muhalifler kazanırsa diye.
Hedef
nedir peki? Hedef; bir bölgede yaşayan insanların bir arada yaşayamayacak
şekilde düşman haline getirilmesi. Bu da ancak öldürmekle mümkün oluyor.
Eğer
istenen seviyeye gelmemişse, değil 100 bin, birkaç milyon insan ölse bile batı
kılını kıpırdatmaz. Ne zaman istenen olgunluğa erişirse devreye” kırmızıçizgi”
girer.
Kimyasal
silahları Esed kendisi mi üretmedi. “Kırmızıçizgisi “ olanlar verdi. Silah
olarak kullanılan bir şey süs olarak kullanılmayacağına göre kullanmak amacıyla
verildi. Ne zaman kullanılacak peki?
Batı
ne zaman artık bu insanlar bir arada yaşayamaz diye karar verirse işte o zaman.
Ve geçtiğimiz günlerde Esed kimyasal silah kullanmaya karar verdi. Bu fikir de
Esed’e ait değildi.100 bin kişiyi öldüren adam bin kişiyi daha konvansiyonel
silahla öldüremez miydi? Ama öyle düşündü işte.
Çünkü
yeterli olgunluğa erişilmişti. “Kırmızıçizginin” aşılması gerekiyordu artık ve
öyle oldu. Kimyasal silahla öldürülmek çok kötü bir olaydı. Kafasına top
mermisi düşen insan, uçak bombası düşen insan hani üç gün sonra diriliyor ya.
Ama bu kimyasal silah asla kabul edilemezdi.
Şimdi
yapılacak bir müdahalede Rusya savaşa girmeyecek kimse ile İran da girmeyecek.
Ama müdahale sonrası Irak’da ki gibi insanlar birbirini öldürürken görevlerini
yapacaklar.
Bütün
bunlar olurken Müslümanlar uyumaya, birbirini katletmeye, bunu yaparken de
Allahuekber demeye devam edecek.
28.8.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder