Stratfor’un “Dördüncü Küresel Savaş” ın adını ABD-Cihatçılar savaşı ya
da ABD-İslamcılar savaşı koymasına rağmen acaba öyle mi? Yoksa menfaatleri
doğrultusunda değişik adlandırma ile insanları uyutuyorlar mı?
Asıl maksatlarını açıklamaktan neden imtina ederler sorusunun cevabı,
savaşan tarafların maksatlarını gizlemelerinin savaşın tabiatında
olmasındandır.
Tıpkı satranç oyununda olduğu gibi bulunulan durumda birkaç hamle şekli
vardır. Aynı rakiple oynadığınızda hangi pozisyonda, hangi hamleyi yapacağını
tahmin edebilirsiniz. Küresel satranç oyununda da aktörler bellidir. Bu
aktörlerin daha önceki hamlelerini inceleyenler, hangi hamlelerin geleceğini
kabaca tahmin edebilirler.
Bizim bitti dediğimiz bir savaşın sonuçları, aslında kendisinden sonra
gelecek savaşın sebepleridir. Sona eren savaş sonunda aktörler, bu sonuçlara
göre politikalar izlerler. Bütün savaşların sebebi politikalardır.
Savaşlar şekil değişebilir. Zamana göre, bölgeye göre, tarza göre.
Değişmeyen şey politikalardır ve her politika uygulayıcıları dışında düşmanlar
yaratır. Tıpkı ABD’nin Ortadoğu politikalarının yarattığı gibi.
Bu tarihi süreci bilmeyenler sadece olaylara bakarak Türkiye şurada
yanlış yaptı, bu ülkenin iç işine karıştı derler. Hükümetler değişse de,
ordumuzun şimdiki politika dışı tutumunu tenkit de edilse, ülkeye hâkim olan
bir devlet aklı vardır. Bu akıl düz mantıkla olaylara bakan insanlardan
farklıdır ve tutarlıdır. Çünkü bütün bu gelişmeleri değerlendiren bir akıldır
bu.
Düz mantıkla konuşanlar, sadece ideolojik duruşuna göre mantık yürütür.
Çoğu ne ABD’nin buralara geliş maksadını bilir, ne Nusra’nın ne olduğunu bilir,
ne de Işid’in ne olduğunu bilir. Saddam’ın Kuveyt’i işgalini ABD’nin izniyle
yaptığını hiç anlayamazlar. Onlara göre karşılıklı iki ordu vardır, sahada
namlulu makineler, makinelerin içinde haki renkli üniformaları ile askerler,
havada uçaklar.
Hâlbuki savaşlar şekil değişebilir dedik. Savaşa dâhil olan ülkeler makineleri
ile katılmayabilirler. Belki yine makineleri olur ama içinde kendi askerleri
olmaz. Ama küresel aktörün siyaseti, politikası yine sahadadır.
Şimdi bandı geriye saralım. İngilizler ve Fransızlar Osmanlı imparatorluğunu
1.Dünya Savaşında yıktıktan sonra paylaşım henüz tamamlanmamıştı. Savaştan
sonra İslam dünyası Hıristiyanların ağır baskısı altında kalmıştı. Bu savaşın
sonucundaki politikalar 2. Dünya Savaşının hazırlayıcısı olmuştu. Kendi içinde
hesaplaşma yaşayan Avrupalının yoksa ne işi vardı Libya, Mısır, Cezayir gibi
ülkelerde, General Rommel ne arıyordu çöllerde?
ABD 2. Dünya Savaşında Sovyetler ile mücadelesine ara vermiş, savaş
sonunda yardımlarda bile bulunmuştu. Ancak Sovyetlerin yayılmacı politikası
dünya hâkimiyeti iddiasında olan ABD’nin başına bela olmuştu. 1970’lerde ABD
son derece kötü bir dönem yaşıyordu. Vietnam’da yenilmiş, faiz oranları % 15 i
geçmiş, işsizlik %10 un üzerinde, üstelik petrol sıkıntısı yaşanıyordu.
İşte bu, tarihte oyun kurucu olan aktörlerden İngiltere ve Fransa için
bir fırsat olmuştu. ABD’nin en iyi müttefik olan İran’da Ayetullah Humeyni diye
biri devrim yapıyor. Humeyni rejim muhalifi olduğu için sürgün edilmiş, bir
süre Türkiye’de misafir edilmiş, sonra kapağı Fransa’ya atmış, Paris’te yaşayan
biri.
Bu sıkıntılı dönemde devrim sonrası ABD en iyi müttefikini kaybediyor, etmekle
kalmıyor petrol ambargosundaki en büyük desteğini kaybetmiş oluyordu. 1973 petrol
ambargosundan dolayı Arap dünyasına öfkeli olan ABD’nin öfkesi iyice artmıştı.
Sovyetlerin petrolcü Arap ülkeler üzerindeki nüfuzu, hatta aşağılara
inerek Hürmüz Boğazını kontrol etmesi ile ABD’nin bu bölgedeki özellikle hava
üstünlüğünün tehlikeye girmesi ABD’li yöneticiler epeyi ümitsizliğe düşüyorken,
imdada Sovyetlerin Afganistan’ı işgali yetişiyor.
Daha önce Doğu Avrupa’da Sovyetlere karşı gerilla savaşlarını desteklemekte
başarısız olan ABD yine aynı yolu denemeye karar veriyor. Hani politikalar
değişmez ama savaşlar değişir demiştik. Bu dönemde bütün analizciler ABD ile
Sovyetler arasında savaş çıkacağını hesaplarken, gerilla savaşına giriyor ABD.
Ancak makinelerin içinde Afganlar olacaktı.
Çünkü kim ne derse desin, ABD gerilla savaşında yeterince başarılı
değildi. Kendi askerleri ile bunu daha önce Vietnam’da denemiş ve yenilmişti.
Öyleyse bu savaş dediğimiz gibi farklı olmalıydı. Öyle de oldu. Başkan Carter,
Afganistan’da gizli harekâtlara izin veren “istihbarat kararı” denen belgeyi
imzaladı. Merkezi İstihbarat Teşkilatına ve özel harekât birliklerine Afganistan’da
adam toplama, organize etme ve silahlandırma emri verildi.
Afganistan’da homojen bir yapı yoktu. Kabileler, aşiretler topluluğu
birlik oluşturmuş onları bağlayan şey ise İslam’dı. Bu durumda ABD’nin
Suudilerle dirsek temasında olması kaçınılmazdı. Suudiler Vehhabi idi ama olsun.
Daha sonra Pakistan’da devreye girecek, . Bütün tutucu Müslümanlarla iş birliği
yapılacaktı.
Üçlü ittifak oluşturulmuştu. ABD eğitim, koordinasyon, stratejik
istihbarat sağlayacak, Suudiler mücahit verecek ve finanse edecek, Pakistan ise
çalışma alanı sağlayacaktı. Suudlar daha sonra inkârı mümkün olsun diye resmi
olarak değil Bin Ladin gibi zengin aileler üzerinde destek verecekti.
Sanırım anladınız, sözü daha fazla uzatmaya gerek yok. El- Kaide doğdu
işte. Hani ABD’nin düşmanı olan, 11 Eylül saldırısını gerçekleştiren! Bildiğiniz
El-Kaide. Bilmiyorum Bin Ladin balıklara yem olmuş mudur şimdi?
27.9.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder