7 Aralık 2014 Pazar

TARİH KAPIMIZI ÇALDI BİR KERE



Işid, Suriye iç savaşı öncesi “Irak İslam Devleti” adıyla Irak’da eylemler gerçekleştiren bir örgüt.

Suriye iç savaşına dâhil olduktan sonra adını Irak-Şam İslam Devleti olarak değiştirdi ( El devle el islamiyye fi’l Irak ve eş Şam). Bu defa çıtayı yükseltti.  Irak ve Suriye’de İslam devleti kurma hedefini koydu.

Olayların gelişiminde yorum bahsinde değil de, Işid’in Suriye’de ki El Kaide ve El Nusra ile pozisyonlarını bölgeyi bilen gazeteciler çok iyi izah ettiler. Bunlar herkesin malumu artık, ayrıntıya girmeye gerek yok.

Yorum bahsinde ise; yazdıklarından aslında bölge hakkında hiçbir bilgisi olmadığını anladığımız, maksatlarının sadece hükümete vurmak olduğu yazarlardan bahsetmeye bile gerek yok.

Işid’in Irak ve Suriye’de çatışma alanlarını ve oluşumunu zerre kadar bilmediğini gördüğümüz bu zavallılar, Suriye iç savaşında olduğu gibi, hükümetin politikalarına bağlayarak, zihin profillerini bir defa daha ortaya koydular.

Onlara göre bölgedeki bütün olayların sorumlusu hükümet. Çünkü Işid’i oluşturan akıl, onların zihin yapısını da oluşturan akıldır. Hâlbuki konu millidir. Konu devletimizin varoluş mücadelesidir. Bunların zihinlerini oluşturan akıl milli olmadığına göre, Millilik yerine dingillik yapmaları tabiidir.

Keşke şu 11 Eylül saldırısı 2001 değil de,2002 Kasımından sonra olsaydı da Afganistan’ın işgalini de hükümete bağlasaydık diyorlar mı bilmiyorum.

Irak’da 2012 de ivme kazanan Işid eylemleri, 2013 yılında daha da hızlandı. Bu dönemde Işid özellikle Şiilerin yaşadığı bölgeleri hedef alıyordu. Şii bölgelerini hedef alan örgüte karşı Maliki başkanlığındaki Merkezi Irak hükümeti kısmen veya geçici olarak diyebileceğimiz bir üstünlük sağladı.

Örgüt bu defa Musul, Tikrit, Anbar gibi vilayetlerde yuvalandı. Buralarda alan hâkimiyeti sağlama yoluna gitti. İşte bizim yorumcu dingiller büyük resmi bırakıp, kraliçenin ve müttefiklerinin kendileri için açtığı tuvalet penceresi kadar pencereden bakınca resmin göbeğini gördü.

Bu bahsettiğimiz üç şehirden sonra örgüt Felluce ve Ramadi’de de kontrolü ele geçirdi. Merkezi Irak hükümeti 2013 deki terör saldırırlında Sünnilerin destek verdiği düşüncesini muhafaza ediyor, sert tepki veriyordu. Bu şehirlerin de ele geçmesi ile örgüt açıkça Şii düşmanı gibi görünüyordu. Zaten yuvalanma alanları Sünnilerin olduğu bölgeler.

Işid’in Musul, Kerkük, Tikrit saldırıları bunların ne olduğu hakkında bilgisi olan ve bunu kullanan Maliki’yi aslında şaşırtmadı. Bizim yorumcu dingiller hala ayılamadı bu örgüt Sünni mi yoksa Şii mi diye. Onlar için önemli değildi. Bizim hükümet gitsin de kim, kimi öldürürse öldürsün.

2006-2007 de Sünniler tarafında destek alıyor gibi görünen örgütün alan oluşturduğu bölgelerden Sünniler göç etmeye, güvenli bölgelere gitmeye başlamışlardı. Aslında Sünniler de Irak İslam devletinden rahatsızdı. Bazı küçük grupların desteğine rağmen. Çünkü örgütün büyük çoğunluğu yabancılardan oluşuyordu. Tuvalet penceresinden bunlar da görünmüyor tabi.

Bizim ne işimiz var Suriye iç savaşında, neden taraf oluyoruz diyenler bu savaşların doğrudan bizim savaşlarımız olduğunu bilmezler. Orada olup olmamak bir şeyi değiştirmiyor hâlbuki. Suriye ile hiç ilgilenmemiş olsaydık bile örgüt Caber Kalesi ( Süleyman Şah Türbesi) den çekilmemizi isteyecekti. Çapı belli olan bir örgüt bizim gibi bir devlete neden kafa tutar? Neden karşısına alır?

İslam devleti kurmak iddiası olan bir güç neden bankaları ve halkı soyar? Hem de kurduğu devlete ait olması gereken paraları ganimet diye alır? Neden Musul’da ki tapu kayıtları imha eder? Tuvalet penceresinden bunlar da görünmüyor.

Şimdilik Kürt bölgesine saldırı durumunda değiller. O mesele daha önce Kürt bölgesi oluşturularak ayrıştırılmış, çözülmüştü zaten. Bir sonraki adımda daha farklı şeyler olabilir elbette. Şimdi maksat Arap olan insanlar arasında ayrışmayı sağlamak. Bu da tabi ki Sünni-Şii ayrışması olacak. Peki, bize ne bunlardan?

Irka dayalı ayrışmayı yaptıklarında buna paralel olarak yürütülen PKK faaliyetleri ile ve Kürt bölgesinde yönetici konumunda olan insanların basiretsizliği ile bizi ilgilendiren alanı oluşturmaya çalıştıklarını yaklaşık 30 yıldır biliyoruz.

Osmanlı’nın dağılmasından sonra bölgeyi işgal eden güçlerin etkilerini ve sömürüyü devam ettirmeleri için kaynayan bir kazana ihtiyaçları var. Bu kazan kaynadıkça bölgede etkili olan başka gücün varlığına tahammülleri asla yok. Ben “buraları parçalıyor şekil veriyorum ama sen kendine menfaat temin ediyor, bölgesel anlaşmalar yapıyor, petrol yolları oluşturuyorsun.” Bu mümkün değil.

Çeşitli manevralarla hem bu anlaşmalara engel olmak hem de hassas karnımız olan Kerkük ve Musul kartını oynamak lazımdı. Bakanın açıkladığına göre Almanya’dan sonra ikinci büyük ihracat yaptığımız yer Kuzey Irak.

Şimdi bu gelişmeler e göre bölgede bir İslam devleti kurulduğuna inanmıyoruz tabi.Tuvalet penceresinden bakanlar net olarak söylesinler bu örgüt Sünni mi, Şii mi? Bu örgütün içinde kaç Müslüman vardır?İslam devleti kuran kaç Hıristiyan topluluk vardır tarihte?İslam devleti kuran örgüt bölgedeki Müslümanları taciz edip evlerinden çıkarıp hangi müslümanla devlet oluşturmak istiyor?

“Yurtta sulh, cihan da sulh”

Bu sözü Atatürk ne zaman söylemiş? Ülkenin her karışı işgal edildiği zaman mı? Madem sulh idi neden kardeş kardeş yaşamadık yunan, Fransız, İngiliz ile? Kardeşlerimiz ayağımıza gelmişti işte. Her sözün geçerli olduğu bir zaman vardır. Ayet değildir, kıyamete kadar geçerli insan sözü olamaz. Öyleyse şimdi geçerli olan söz ne olmalı? Onu da atalarımız söylemiş.”Eğer iste isen sulh-u salah, hazır ol cenge”

Şimdi ülkemizdeki Kürt kardeşlerimizin görmesi gereken bir gerçek var. Kaderimiz bir. Ya hep birlikte bölgede bu oyunları bozacak büyük devleti oluşturacağız ya da diğerleri gibi oluşturulacak kendilerince adına Kürdistan dedikleri “küçük İsrail’de” yaşayacaklar. Eğer Kuzey Irak bölgesinin de bizim korumamıza ihtiyacı olduğunu görmedilerse, bu yolda devam etsinler. Akabinde Sünni-Kürt ve Şii-Kürt savaşına da hazır olsunlar.

Belgesellerde görüyoruz birkaç aslan etrafını sarıyor koca cüsseli havyaların. Eğer birlik olur savunurlarsa aslanlar bırakır gider. Yok, saldırıya uğrayanı yalnız bırakırlarsa, aslanlar her hamlede bir parça koparıp yere yıkar koca cüsseyi.

Bölgedeki Türkler tahliye edildikten, rehineler kurtarıldıktan sonra Işid denen örgütün hâkim olduğu alanların mutlaka vurulması gerekiyor. Hem de iki partide. Birincisi beni “Süleyman Şah Türbesi”nde tehdit ettiğin için, ikincisi konsolosluk personelimize yönelik saldırı ve Türk toprağı sayılan konsolosluğumuzu işgal ettiğin için diyerek imzamızı atmak suretiyle.

Bunu yapar ben de buradayım dersek binlerce mil uzaktan gelenlere, büyük devlet olacağız. Bunu yapamazsak kaynayan kazanın içine girip onlarla birlikte kaynayacağız. Tarih kapımızı çaldı bir kere. Ya kapıyı açıp buyur edeceğiz, ya da şimdi müsait değiliz sonra gel diyeceğiz. Ama şunu biliyoruz ki, açılmayan kapıyı bu defa kraliçenin paralı itleri çalacak. Onlar girmek için izin istemeyecek, kapıyı kırmak için zorlayacak.

Ne demiş adam? “Kaplumbağa başını çıkarıp risk aldığı zaman ilerler” Aksi halde açlıktan ölür.

14.6.2014








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder