Bir
varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde bir “çekiç güç”
varmış. Bütün milletvekilleri terk tek sorulduğunda, bu gücün gitmesi gerektiğini
söylermiş.
Ancaaak,
mecliste oylama yapıldığında hepsi kalsın diye oy verirmiş. Ve “çekiç güç”
Kuzey Irak’ta ki oluşum tamamlanıncaya, pkk yeterli şişmanlığa erişinceye kadar
kalmış. Bu olay, M.Ö. bilmem kaçıncı yüzyılda yaşanmış.
“Tarih
tekerrür eder” derler. Yanlıştır aslında, tarih tekerrür etmez. İnsanlar,
devletler, milletler aynı eşekliği yaparlar sadece.
Milletimizin
ve devletimizin bekasına kast eden bir oluşum var ülkede. Yaklaşık 40 yıldır bunun
sancısını yaşıyoruz. Artık bu terör örgütünü kim destekliyor, kim kurdu, neler
yaptı şimdiye kadar bunu tartışmanın anlamı yok.
Tartışmamız
gereken, biz bunun çözümünde ne hatalar yaptık, bundan sonra ne yapmalıyız.
Çözüm üretmesi gereken makamlar ne yapıyor, biz yanlışları söylemek için neler
yapıyoruz.
Terör
örgütünü açıkça desteklediğini söyleyen, sadece söylemekle kalmayıp makam
araçları ile onlara silah taşıyan, sırtını yahut bilmem neresini onlara dayayan
insanları vekil yapıp maaş veriyoruz.
Bu
utanç bize yeter. Önce oturup karar vermeliyiz. Biz cidden bu terör denen
beladan kurtulmak mı istiyoruz, yoksa kurtulur gibi yapıp eğleniyor muyuz?
Dokunulmazlık
diye bir şey icat edilmiş, makam aracıyla teröriste silah taşıyan adam bile o zırha
bürünmüş, bir şey yapamıyoruz. Böyle garip bir durum dünyanın hangi ülkesinde
var bilen göstersin.
Partinin
başkanı devlete silahlı isyan başlatan, hendek kazan, bombalar tuzaklayan ve
patlatan bir örgüt için “bu direniş devam edecek” diyor.
Diğer
yanda bu teröristlere operasyon yapan devletine “katil diyen” kendilerini
akademisyen ve aydın sanan karanlık beyinler bildiri yayınlıyor.
Ardından
ne kadar vatan haini, islam düşmanı, batı beslemesi adına sanatçı denen kahpe varsa
onlar destek veriyor.
O
da yetmiyor, bu defa edebiyatçı kimliği ile vatan haini akademisyenlere destek
veren bir güruh çıkıyor ortaya.
Siyasiler
seyrediyor, hukuk seyrediyor, hâsılı devlet seyrediyor. Diğer yanda millet de
devleti seyrediyor. Artık “ UYAN EY DEVLETİM ” deme zamanı gelmiştir.
Eğer
meclisimiz adı “uluslar arası milletler meclisi” ise sorun yok. Maaş vermeye
devam edelim. Yok, eğer meclisimiz adı TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ ise bu
gayrı milli vekil bozuntularını hemen yargılayıp cezalarını keselim.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi’nde Türkiye milletvekili olur. Bu vekil bozuntuları başka
devletlerin vekili, terör örgütü vekilidir. Bunu da sadece Mars’da yaşayanlar
bilmez, bütün dünya biliyor.
Teröre
karşı yayınlanan bildiriye dahi imza koymayan bu mahlûkları hala meclisimizde
tutan bütün vekiller sorumludur. Dokunulmazlığın kaldırılması için kaç oy
lazımdır bilmiyorum. Ak parti ve Mhp’li vekiller tek tek konuşunca bunların
vekil değil terörist olduğunu söylüyor ama kimsede icraat yok.
Hükümetim
hala teröriste karşı yahut Türkiye’ye havan atışı yapan PYD’de karşı “meşru müdafaa
hakkını kullanmak” tan söz ediyor. Kişiler arasında meşru müdafaa olur lakin
devletin meşru müdafaası olmaz. Devlet gördüğü her tehlikeyi saldırı olmadan
da, hazırlık halinde iken yok etme yetkisine sahiptir.
Terör
örgütünün siyasi kolu olan HDP ‘li vekiller derhal meclisten atılmalı. Aksi
halde hayatta olursam ileride İç Anadolu’dan Ege’ye kadar sınırları olan bir
ülkede sizin için şu satırlarla başlayan bir yazı yazacağım.
Bir
varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde bir “ HDP ” varmış.
Bütün milletvekilleri terk tek sorulduğunda, bu partinin terör partisi olduğunu
söylermiş.
Ancaaak,
mecliste hiç birisi bu konuda kılını bile kıpırdatmamış. Ve “ HDP ” denen terör
partisi, TÜRKİYE MİLLET MECLİSİ denen mecliste Kürdistan kuruluncaya kadar her
hainliği yapmış. Bu olay, M.Ö. bilmem kaçıncı yüzyılda yaşanmış.
18.2.2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder