Yıllarca
bizi batı uygarlığı diye uyuttular. Sadece zihin olarak değil, giyim ve
kuşamımızla da bize batı uygarlığını dayattılar. Kravat takmayı uygarlık olarak
bildik. AB’ye girme konusu olunca “bu bıyık ve sakalla mı?” diyenler çıktı içimizden.
Afganistan,
Irak ve Suriye’de batının uygarlığını gördük. Eğer ruhumuza işleyen eziklikten
kurtulabilirsek, aslında batı uygarlığı denilen kravatlı, sakalsız ve bıyıksız
insanların en barbar insanlar, bu insanların oluşturduğu devletlerin en vahşi,
katil devletler olduğunu göreceğiz.
Sene
1982 veya 1983. Samimi olduğum, sık sık yanıma gelen veya benim onun yanına
gittiğim bir Amerikalı yüzbaşı vardı. Görüşmelerimizde hep ülkelerimizin
durumlarını mukayese eder, çeşitli konularda üstünlük sağlamaya çalışırdık.
Teknoloji, gelişmişlik konu olunca moralim epeyi bozulurdu.
Sabah
önümdeki gazetede bir haber. San Francisco’da yarım saat elektrik kesilmiş, vitrinler
kırılmış, bütün dükkânlar yağmalanmıştı. Yüzbaşı Davis tesadüfen yine geldi.
Benim
hiç aklıma gelmemiş olmasına rağmen uygar olmak konusunu açtı. Amerikanın en
uygar ülke olduğunu söyledi. Bizde o yıllarda elektrikler sık sık kesilir,
hatta doğuda elektrik olmayan yerler bile vardı. İşte burada dur dedim.
Uygar olmak makine yapmak, füze yapmak, uçak
yapmak gibi bir şey değil. O senin dediğin teknoloji. Uygarlık ayrı bir şey.
Önümdeki
gazeteyi uzattım fotoğraflara baktı ve haberi çevirip anlattım kendisine. Ve
şöyle dedim.
Siz
uygar değilsiniz. Siz kolluk kuvvetlerinden korkuyorsunuz. Eğer kolluk güçleri
kontrolü kaybederse insanlarınız içindeki barbarlığı hemen dışa vuruyor. Elektrik
kesilince kontrol imkânsız hale geldi ve halk yağmaya başladı. Bizde her gün
elektrikler kesiliyor. Hatta hiç elektrik olmayan yerler var. Hiçbir yer
karanlık nedeni ile yağmalanmadı şimdiye kadar. Asıl uygarlık, baskı ile olan
değil, içinden gelerek olandır.
Biraz
durdu, önüne baktı. Sonra “galiba haklısın” dedi. Amerikalıya karşı üstün
gelmiştim. Hem de teknoloji ile değil, insanlık hasleti ile.
Yazının
İkinci paragrafını yazıyordum ki bir dostum aradı. Bir anısını anlattı, tevafuk
oldu dedim. Bunu da alayım yazıma.
Almanya’da
uzun yıllar kalmış, gençlik yılları Avrupa’da geçmiş bir dostum. Öğrencilik
yıllarında bir derste Hukuk profesörüne bir soru sormuş. Soyadı, bir alman için
epeyi zor telaffuz edilecek bir isim. Hoca söylemek için zorlanınca arkadaş “adımı
da söyleyebilirsiniz. İsmim Salim” demiş.
Hoca
“hayır atalarınıza çok saygı duyuyoruz biz, adınızı da doğru söylememiz
gerekiyor” demiş ve eklemiş. “ Dünyanın korktuğu iki millet vardır. Biri
Türkler diğeri Almanlar. Bunlar kendilerine gelince hemen dünyayı yönetmeye
kalkarlar. Onun için dünya ayılmamaları için ellerinden geleni yapıyor” demiş.
Yani bizim dilimizle, kendimize gelince “bunlar başımıza bela olur” diyorlar.
Bu milleti, bir Alman profesör böyle tarif ediyor.
Bizim
ezikler bunları okuyup anlasınlar ki “bir Türk dünya ya bedeldir” demekle
eziklik kaybolmuyor. Bunu hissedecek, yaşayacaksınız. 600 yıl dünyaya hâkim
olmuş, İslamı dünyaya yaymış bir millet olarak dünyaya bedel demekten öte
şeyler gerekiyor.
Batı
bizden rahatsız olur anlaşılır. Gezi kalkışmasında gördük duvarlara “zulüm 1453
de başladı” diye yazan bu ülkenin ekmeğini yiyenler neden rahatsız olur?
Batının
kravatlı, monşer ( TDK’na göre, davranışlarında batı özentisi içinde olan)
tipleri bunu anlayamaz tabi. Uygar olmayı batının barbarlığında arar onlar.
Suriye’de
saldıran, öldüren, katledene dur demek yerine, “sınırlarınız açın bu insani bir
görevdir” diyorlar. Yani biz insan değiliz, bari siz insanlığı bırakmayın
diyorlar.
Ekonomik
menfaat için binlerce, milyonlarca insanı kadın, çocuk, bebek demeden katlediyor
bu batılı denen kravatlı barbarlar. Konu Türkiye ve İslam olunca, düşman güçler
bile ittifak yapıyor. Tıpkı ezeli düşman olarak görünen Rusya ve ABD gibi.
Dost
gibi görünüp, ülkemizdeki üslerden bile düşmanlarımıza yardım yaparlar, hem de
gözümüzün içine baka baka.
Suriye’nin
kuzeyi boşaltılacak ki oraya istedikleri insanları ve zulüm 1453 de başladı
diyen güçleri yerleştirecekler. Bize de sınırı aç, bu bölgede yaşayan, bu
toprakların esas sahibi olan insanlardan hoşlanmıyoruz diyorlar. Bombalardan
kaçıp Avrupa’ya gitmek isteyen mazlumlara kimi ateş edelim diyor, kimi
botlarını batırıyor, kimi paralarına el koyuyor, kimi sadece Hristiyanları
alalım diyor.
Tıpkı
onlar gibi düşünen muhalefet vekillerimiz de Londra’da “PYD terör örgütü
değildir” diyor. Özerklik ilan edenlerle mücadele eden devletine, “katliam
yapıyor” diyor. Haçlı sadece dışarıda değil, bir kısmı içimizde.
Yüz
yıl önce cetvelle buralara sınır biçtik ama uygun değilmiş, şimdi o
düzeltmeleri yapacağız diyorlar. Katlettikçe kana doymuyorlar. Bu barbar
batılılara hala uygar diyen varsa çevrenizde, bilin ki o, içimizdeki haçlıdır.
11.2.2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder