Öncelikle
hukuk ne işe yarar. Hukuk, toplumun belli kurallar çerçevesinde yaşaması
içindir. Western filmlerinde ki gibi yaşamasın diye toplum. Herkes kendi
hukukunu uygulamasın diye.
Madem
hukuk kurallar manzumesidir, devlet de buna uymak zorundadır, fertler de.
Devlet tarafından bir haksızlığa uğradığımı düşündüğüm zaman hukuk mücadelesi
başlatırım. Hakkım gasp edildi diye. Devlet, ben bu kurallara göre karar verdim
der. Ben de, bu kurallara göre haklıyım derim. Konu mahkemeye taşınır belki.
Orada benim hukukumu da devletin hukukunu da bilen hâkim karar verir.
İtiraz
yolları da vardır bu karara ama karar verici belli kurallara göre hareket
etmiştir. İşimize gelir veya gelmez bu böyledir.
Bugün
Başbakanımız konuşmasında “ terörle mücadelede hukuk içinde kalarak, hukuka
uygun mücadele eden bizden başka ülke yok” dedi. Devletin her zaman hukuk içinde
davranması elbette beklenen bir durumdur.
Ancak
biraz hukuku tersinden okuyarak, biraz hissi, biraz da duygularımıza kulak
vererek biz de diyoruz ki, devlet sahip olduğu iki güçten yumuşak olanı değil
de, sert gücünü kullansın.
Terör
konusu bütün toplumu huzursuz eden, toplum düzenini bozan bir olgu. Hem düzenin
tesisi hem de devletimizin bekası için sert gücümüzü de göstermeliyiz. Çünkü bu
konu, benimle devletin arasında verilen hukuk mücadelesi gibi değildir. Orada
ben de devlette kurallara bağlı olarak mücadele ediyoruz.
Eğer
devlet hukuka göre hareket ediyorsa, karşıdakinin de hukuka göre davranması
gerekir. Terörist hangi hukuka göre hareket ediyor, Terör örgütü hangi hukuka
göre katliam yapıyor?
Hayvanların bile hukuku vardır. Ama çocuk, bebek
demeden öldürenin hukuku olmaz. Hangi hukuka göre öldürdüğünü sordunuz mu?
Pazardaki
limonun bile satılmasında mademki Avrupa normlarına göre hareket ediyoruz,
terörle mücadelede de Avrupa ve diğer devletler gibi hareket etmeyi istemek
hakkımız değil mi? Veya onlardan ayrı olarak neden bu kadar hukuk içinde
kalmaya özen gösteriyoruz?
Geçtiğimiz
gün adına aydın dedikleri 1128 akademisyen devleti katil olarak gösteren,
kendilerince “barışa çağrı” dedikleri bildiriye imza attılar. Ünvanı ve sıfatı
ne olursa olsun, kimsenin devletimizi böyle iftiraya maruz bırakmaya hakkı ve
haddi yoktur.
Bu
vatan haini güruh hangi hukuka göre teröristi haklı bulmuştur da devleti
suçlamaktadır. Hiçbir hukuka uymayan bu davranış karşısında, devlet hangi hukuk
ile muamele edecektir?
Milletçe
bizi yaralayan bu davranışın cezasız kalması, bizi daha çok yaralayacaktır. Bu
davranış milletçe hainlik olarak algılanmıştır. Vatan hainlerinin nasıl muamele
görmesi gerekiyorsa onu beklemekteyiz.
Öğretim
üyesi kadrosunda olmaları, bizi düşündürmektedir. Hiç kimse çocuğunu bir vatan
hainine teslim ederek eğitim almasını kabul edemez.
Devlet
kadrosunda olanların derhal diplomaları alınıp görevlerine son verilmeli, özel
okul statüsünde olanların da diplomalarına el konulup çalışamaz duruma
getirilmelidir. Teröre arka çıkmak, teröristin sırtını sıvazlamak öldürmeye
ortak olmaktır.
Doğu
ve Güneydoğu da terör faaliyetine katılanların bir bölümü yabancı uyrukludur.
Hatta yabancı devlet istihbarat elemanlarıdır. Bunların yakalanıp yargılanması
yerine, bulunduğu yerde infaz edilerek, cesetlerinin mensubu olduğu ülke
başkanına gönderilmesi, mesajınızı aldık denmesi caydırıcı olacaktır.
Milletçe
içimizdeki hainler hariç, üzerimizde oynanan oyunun farkındayız. Hainler de
farkında ve bağlı oldukları güçlere hizmet etmektedir. Millet, devleti yaşatmak
için değildir elbet. Ancak devletimizin bekası için de her ferdimiz ölmeye
hazırdır. Devletimiz var olacak ki, huzur içinde yaşayabilelim.
Hiç
kimsenin kınamasından korkmadan, diğer devletler nasıl mücadele ediyorsa biz de
terörle öyle mücadele edelim. Doğabilecek en kötü sonuca bile hazırız.
Eğer
Çanakkale’de dedelerimiz ölümü göze almasaydı, şimdi Türkiye Cumhuriyeti diye
bir devlet olmayacaktı belki. Biz dedelerimizle övünürken, gelecek yıllarda bir
yerde sığıntı gibi yaşayan torunlarımıza “ne korkak dedelerimiz varmış”
dedirtmeyelim.
14.1.2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder