8 Aralık 2015 Salı

DEVLET AKLI VE OYNAK POLİTİKALAR

Hep yazılarımda mevcut bir devlet aklından söz ediyorum. Bazıları bizi yani Türkiye’yi öylesine küçümsüyor ki, “bizde devlet aklı ne arar” diyorlar. Devlet aklının olmadığı ülke yok dünyada.

Şartlanmış bir şekilde “bütün kararları Erdoğan veriyor, devlet aklı falan yok” diyorlar. Adam devlet başkanı, etkisi yok demiyoruz elbette, ancak hiç kimse bu kadar sorunla tek başına baş edemez. Öyleyse bir karargâh çalışması gereklidir.

Türkiye’nin mücadelesi sadece Suriye’de değil. Bazılarına göre biz muhalifleri desteklemesek sorun çözülürdü. Muhaliflere bazıları destek veriyordu zaten, destek olmadan bu savaş başlamazdı. Destek veren olmasa idi, Esed hepsini bombalar, problemi çözerdi. Ama batının planı bu değildi. Yoksa neden ayaklanma başlasın ki.

Sadece bizim değil, bütün dünya liderlerinin söylediği her sözde, ileriye dönük bir planın izleri vardır. Bunu anlamayan düz akıl, Suriye politikamız yanlıştı, Erdoğan BOP’ un eş başkanı der durur. Hâlbuki BOP denen plan, kaç defa şekil değişti bunu görmezler. Ülkemizin aleyhine olan plana bir Türk eşeği bile evet demezdi, Erdoğan neden desin?

Bu akıllar, önceki manevra nedeni ile Erdoğan aleyhine başlatılan batı saldırısında kalan akıllardır. Çünkü siyaset değişti, batı da değişti. Türkiye yeni bir hamle yaptı. Önceki hamle ne idi, sonra ne oldu da batı medyası saldırmaktan vazgeçti?

Önce ABD cephesine bakalım. Sonra bizim cepheye bakalım ki, Erdoğan nasıl “hırsız “ ve “diktatör” oldu anlayalım.

Batı-Fransa petrol savaşları yanı sıra, bir de ABD-RUSYA ekonomik savaşı yaşanıyordu. Afganistan’da ve Irak’ta tek başına at koşturan ABD artık eskisi gibi rahat hareket edemiyordu. Bunun sebebi BRİCS denen yeni bloktu.

BRİCS ne idi peki? Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin’in bir araya gelerek oluşturduğu yeni bloktu bu. Daha sonra bunlara Güney Afrika’da katılacak, başlangıçta adı BRİC olan blok BRİCS haline dönüşecekti. 15 trilyon dolarlık milli gelir ve 3 milyar nüfus ile heyula bir blok. Yıl 2006.

Biz bu arada kafamıza koyduğumuz batılı olma hayali doğrultusunda, etliye sütlüye karışmadan ekonomimizi toparlamak, AB’ye girmek ülküsü ile dünyaya açılmaya çalışmaktayız. Devletimiz bütün gelişmeleri aslında yakından takip ediyor. Yani devlet aklı kesintisiz alternatif üretiyor.

ABD’nin ve batının bütün faaliyetleri ve attığı adımlar yakından takip edilip ona göre çerçeveler çiziliyordu. Vatandaşımız olan bitenin farkında değil, ideolojisi doğrultusunda sağa sola küfretmekle meşgul.

Yaklaşan tehlikenin farkında olan ABD’den yeni hamleler gelmesi kaçınılmazdı. Tek kutuplu dünyaya göre düşman olanlarla dost olmak gerekiyordur artık. 2014 ortalarında Vietnam ile ilişki kuruldu. 2015’in Temmuz’unda Vietnam komünist parti genel sekreterini Obama beyaz saray’da ağırladı.

2014’ün sonlarında bu defa ezeli düşman Küba ile temasa geçildi. Küba, tutuklu bulunan ABD’li iş adamı Alan Gross’u serbest bıraktı. Daha sonra Obama, Küba’da elçilik açacaklarını duyurdu. Eylül 2015’de Obama, Castro ile telefonla görüştü.

Özellikle 2005 sonrası Ortadoğu’nu “şer odağı” olan ve batı dünyasının hiç istemediği halde ABD baskısı ile ambargo uygulatılan İran ile 2014 sonlarında temasa geçildi. Nükleer müzakerelerde mutabakata varıldı. Sanırım İran’ın aslında “şer odağı” olmadığı! anlaşıldı. Temmuz 2015’de İran’a uygulanan ambargo kısmen denilmekle birlikte kaldırıldı.

Amerika’nın Ortadoğu politikasından hoşlanmayan biz, farklı bir politika izliyorduk 2011’den itibaren. Bizim politikamızdan da Amerika hoşlanmıyordu. Müslüman kardeşleri destekliyoruz, ambargo konulmuş olan İran ile altın ticareti tarzında alış veriş yapıyorduk. Suriye’de batı ile farklı düşünüyorduk. İlişkiler limoni idi. Yeni blok karşısında Türkiye’nin ne yapacağından emin değildi Amerika.

Erdoğan, kendisine anlatılan BOP planının aslında anlatıldığı gibi olmadığını, buzdağının altında kalan kısmını görmüştü. Türkiye bu yüzden yüzünü doğuya çevirmişti. AB ve fasıl masıl diyen yoktu. Amerika yaklaşan tehlikeyi gördü. Öyleyse Ak Parti ve Erdoğan’dan kurtulmak gerekiyordu.

Türkiye’nin füze anlaşmasını Çin ile yapması, Rusya ile ekonomik büyük adımlar atması rahatsızlık yaratıyordu Amerika’da. Hele Erdoğan’ın Kasım 2013’de Rusya gezisinde Putin’e, şaka yollu “bizi Şangay beşlisine alın, kurtarın bizi bu AB’den” demesi, Amerika tarafından kabul edilebilir değildi. Erdoğan istenmeyen adam ilan edildi.

Önce MİT müsteşarı vasıtası ile Erdoğan’a ulaşmak denendi. Haziran 2013’de “maksat ağaç değil hala anlamadınız mı” diyen batı beslemeleri Taksim gezi parkı ayaklanmasını gerçekleştirdi. Sonra 17 ve 25 Aralık operasyonu geldi. Bütün batı basını Ak Parti ve Erdoğan aleyhine yayın yapıyordu. Ayakkabı kutuları çıktı, bakanların yolsuzlukları çıktı. Bütün batı medyası “hırsız ve diktatör” başlıkları ile çıkmaya başladı. 

Buna paralel olarak bizim medya da saldırıyordu. Bu saldırıların tamamını Pensilvanya’da mukim, İslamı dünyaya yayan dindar liderinin! Hükmettiği Fetullahçı Terör Örgütünün ( FETÖ) medyası koordine ediyordu. Muhalefet aslında ne olduğunu anlamamış, ayakkabı kutusu ile uğraşıyor, “diktatör” demeye devam ediyordu. Adeta FETÖ’ nün kuyruğu olmuşlardı.

Batı basını dediğimiz “elin gâvuru” CNN, BBC ve diğerleri kesintisiz Ak Parti ve Erdoğan aleyhine haber yapıyordu. “Bizim gâvur” lar da koroya katılmıştı. O asansöre binen bazı kesimler hala yukarı aşağı ayakkabı kutusu demekte.

Amerika, seçimde AKP nin kaybedeceğini hesaplayıp, hatta Erdoğan yerine Abdullah Gül ismini telaffuz etmeye başlanmıştı. 7 Haziran’da hükümet çıkmayınca, terör örgütü PKK’ya start verildi. Kaos tırmandırılmaya başlamıştı.

Zaten aramız limoni olan Amerika’ya, çözüm dediğiniz ve aleyhimize olan bu garabete son veriyoruz diyerek PKK vurulmaya başlandı. Suriye’de güvenli bölge olmasını ve göçmen sorununun çözülmesini istiyordu Türkiye. Amerika ise Suriye için kullanmak üzere üslerin açılmasını istiyordu.

PYD’nin kantonlaşması ve hattın Akdeniz’e bağlanması Türkiye’yi rahatsız etmesine rağmen, Amerika bizi rahatsız eden politikalara devam ediyordu. PYD’ye silah yardımı yapıldı. Silahların kaos planına geçen PKK’ya gideceği bilindiği halde.

Amerika tarafından isteklerimiz kabul görmüyor gibiydi. Kasım ayında G-20zirvesi Türkiye’de yapılacaktı. Temmuz ayında Rusya BRİCS toplantısının Türkiye’de yapılacağını açıklıyordu. Ak partiden bir yetkili, çözümün BRİCS bloğuna katılmakta olduğunu açıkladı.

Eylül ayında Esed’in daveti ile Rusya, Suriye’ye yerleşti. Uçakları sınırlarımızı ihlal ediyordu. Ekim başında ABD dışişleri bakanı Kerry, sınır ihlali yapan uçakları vurmak Türkiye’nin hakkıdır diye açıklama yaptı. Rusya ile yaşanacak kriz, ABD’nin aradığı fırsattı.

Kasım seçimlerinde Ak Partinin iktidar olması ile Amerika, Erdoğan ve Ak Partiden kurtuluş olmadığını anlamış, Türkiye’yi doğu blokuna kaptırmamanın yolunu aramaya başlamıştı. Batı medyasında Ak Parti ve Erdoğan aleyhine kampanyalar bıçak gibi kesilmişti. Erdoğan “hırsız ve diktatör” değildi artık. “Elin gavuru” iftira kampanyasını bitirmiş lakin “bizim gavurlar” asansörde hala çıkıp iniyordu.

5 Kasım’da Amerika tarafından PYD’ye yardım yapılmayacağı açıklandı. 12 Kasım’da Rusya ile Kuveyt enerji anlaşması imzaladı. 15 Kasım’da G-20de iki yıl aradan sonra Erdoğan ile Obama görüştü. Ardından Çin ile yapılan füze ihalesi iptal edildi.

18 Kasım’a kadar Rusya Işid’in bine yakın hedefini ve petrol tankerlerini vurdu. 19 Kasım’da Rus petrol devi Lukoil, Irak ile yapacağı petrol anlaşmasını düşük petrol fiyatları nedeni ile iptal ediyordu.

21 Kasım’da ABD dışişleri bakanı Kerry, Türkiye ile birlikte ortak operasyon yapılacağını açıkladı. Ertesi günü Cerablus-Azez hattında Işid mevzileri bombalandı. Türkiye’nin “güvenli bölge” fikri uygulamaya konmuştu. Bölgeye Türkiye ile bağlantılı güçler yerleşti.

Bütün ikazlarımıza rağmen, Suriye’ye girmesine pasif kalan ABD, Putin’de ego patlaması yaratmış, kimseyi hesaba almaz olmuştu. Ekim başından beri sınır ihlali konusunda ikaz ettiğimiz ve iki defa özür dileyen Rusya, Putin’in egosunun esiri olmuştu. 24 Kasım’da Bayırbucak Türkmenlerini bombalayan Rus uçağı sınır ihlali yapınca, vurduk ve düşürdük. Amerika, Türkmenler için “Daeş’e karşı desteklediğimiz bir savaş gücü” tanımını kullandı.

Aynı gün sanırım, Amerika Türkiye’ye göçmenler için 3 milyar avroluk kaynağı onayladı. Çünkü Erdoğan, daha önce göçmen sorununun çözülmesini, Suriye politikamızın desteklenmesini istemişti. Duyarsız kalan batıya karşı göçmenlere sınırı açmıştı, Binlerce göçmeni kucağında bulan Avrupa, anlaşma zemini aramaya başlamıştı. Aynı gün Ukrayna enerji ve kömür bakanlığı, Türkiye’nin kendi depolarını kullanabileceğini açıklıyordu.

Rusya’nın “sırtımızdan hançerlendik” sözü buradan geliyor. Ancak kendileri de açıkça gözümüzün içine baka baka Esed’i destekliyor, Türkmenleri vuruyor, boşalan yerlere PYD yerleşiyordu.

24 Kasım’da Obama ve Hollande basın toplantısında “Türkiye’nin sınırlarını koruma hakkı vardır “ diyordu. Ardında Erdoğan, yakında müttefiklerle birlikte Cerablus-Akdeniz hattında güvenli bölge hayata geçirilecek diyordu.

Yarın Barzani Türkiye’ye geliyor. Biz Suriye’de Kürt kantonlarına müsaade etmeyeceğiz. Muhatabımız meşru Kürt yönetimidir, onun başkanı Barzani’dir mesajını alacak ilgili taraflar. Birkaç gün önce Musul yakınında Başika bölgesine yeni birliğin gönderilmesi ve peşmergelerin eğitimi zaten taraflara bir ön mesajdı.

Uzaktan bakınca, hiç politikası ve aklı olmayan bir devlet görüntüsü mü veriyoruz şimdi? Her liderin verdiği mesaj alınıyor, her mesaja diplomatik dille bir mesaj veriliyor ve ardından yeni bir adım atılıyor.

“Elin gavuru” biz olmadan Ortadoğu olmayacağını, dahası biz taraf değişince Ortadoğu’nun Rusya’nın kontrolüne geçeceğini anladı, iftira kampanyalarını bitirdi. Şimdi zararlı çıkan Rusya, aynı kampanyaya başladı. Lakin “bizim gâvurlar ” hala ayılmadı, yeni çıkan Rus korosuna katıldı. “Elin gâvurundaki” aklın darısı ve yarısı  “bizim gâvurların” başına diyelim şimdilik.

8.12.2015











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder