Hep
yazılarımda mevcut bir devlet aklından söz ediyorum. Bazıları bizi yani
Türkiye’yi öylesine küçümsüyor ki, “bizde devlet aklı ne arar” diyorlar. Devlet
aklının olmadığı ülke yok dünyada.
Şartlanmış
bir şekilde “bütün kararları Erdoğan veriyor, devlet aklı falan yok” diyorlar.
Adam devlet başkanı, etkisi yok demiyoruz elbette, ancak hiç kimse bu kadar
sorunla tek başına baş edemez. Öyleyse bir karargâh çalışması gereklidir.
Türkiye’nin
mücadelesi sadece Suriye’de değil. Bazılarına göre biz muhalifleri
desteklemesek sorun çözülürdü. Muhaliflere bazıları destek veriyordu zaten,
destek olmadan bu savaş başlamazdı. Destek veren olmasa idi, Esed hepsini
bombalar, problemi çözerdi. Ama batının planı bu değildi. Yoksa neden ayaklanma
başlasın ki.
Sadece
bizim değil, bütün dünya liderlerinin söylediği her sözde, ileriye dönük bir
planın izleri vardır. Bunu anlamayan düz akıl, Suriye politikamız yanlıştı,
Erdoğan BOP’ un eş başkanı der durur. Hâlbuki BOP denen plan, kaç defa şekil
değişti bunu görmezler. Ülkemizin aleyhine olan plana bir Türk eşeği bile evet
demezdi, Erdoğan neden desin?
Bu
akıllar, önceki manevra nedeni ile Erdoğan aleyhine başlatılan batı
saldırısında kalan akıllardır. Çünkü siyaset değişti, batı da değişti. Türkiye
yeni bir hamle yaptı. Önceki hamle ne idi, sonra ne oldu da batı medyası
saldırmaktan vazgeçti?
Önce
ABD cephesine bakalım. Sonra bizim cepheye bakalım ki, Erdoğan nasıl “hırsız “
ve “diktatör” oldu anlayalım.
Batı-Fransa
petrol savaşları yanı sıra, bir de ABD-RUSYA ekonomik savaşı yaşanıyordu.
Afganistan’da ve Irak’ta tek başına at koşturan ABD artık eskisi gibi rahat
hareket edemiyordu. Bunun sebebi BRİCS denen yeni bloktu.
BRİCS
ne idi peki? Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin’in bir araya gelerek oluşturduğu
yeni bloktu bu. Daha sonra bunlara Güney Afrika’da katılacak, başlangıçta adı
BRİC olan blok BRİCS haline dönüşecekti. 15 trilyon dolarlık milli gelir ve 3
milyar nüfus ile heyula bir blok. Yıl 2006.
Biz
bu arada kafamıza koyduğumuz batılı olma hayali doğrultusunda, etliye sütlüye
karışmadan ekonomimizi toparlamak, AB’ye girmek ülküsü ile dünyaya açılmaya
çalışmaktayız. Devletimiz bütün gelişmeleri aslında yakından takip ediyor. Yani
devlet aklı kesintisiz alternatif üretiyor.
ABD’nin
ve batının bütün faaliyetleri ve attığı adımlar yakından takip edilip ona göre
çerçeveler çiziliyordu. Vatandaşımız olan bitenin farkında değil, ideolojisi
doğrultusunda sağa sola küfretmekle meşgul.
Yaklaşan
tehlikenin farkında olan ABD’den yeni hamleler gelmesi kaçınılmazdı. Tek
kutuplu dünyaya göre düşman olanlarla dost olmak gerekiyordur artık. 2014
ortalarında Vietnam ile ilişki kuruldu. 2015’in Temmuz’unda Vietnam komünist
parti genel sekreterini Obama beyaz saray’da ağırladı.
2014’ün
sonlarında bu defa ezeli düşman Küba ile temasa geçildi. Küba, tutuklu bulunan
ABD’li iş adamı Alan Gross’u serbest bıraktı. Daha sonra Obama, Küba’da elçilik
açacaklarını duyurdu. Eylül 2015’de Obama, Castro ile telefonla görüştü.
Özellikle
2005 sonrası Ortadoğu’nu “şer odağı” olan ve batı dünyasının hiç istemediği
halde ABD baskısı ile ambargo uygulatılan İran ile 2014 sonlarında temasa
geçildi. Nükleer müzakerelerde mutabakata varıldı. Sanırım İran’ın aslında “şer
odağı” olmadığı! anlaşıldı. Temmuz 2015’de İran’a uygulanan ambargo kısmen
denilmekle birlikte kaldırıldı.
Amerika’nın
Ortadoğu politikasından hoşlanmayan biz, farklı bir politika izliyorduk
2011’den itibaren. Bizim politikamızdan da Amerika hoşlanmıyordu. Müslüman
kardeşleri destekliyoruz, ambargo konulmuş olan İran ile altın ticareti
tarzında alış veriş yapıyorduk. Suriye’de batı ile farklı düşünüyorduk. İlişkiler
limoni idi. Yeni blok karşısında Türkiye’nin ne yapacağından emin değildi
Amerika.
Erdoğan,
kendisine anlatılan BOP planının aslında anlatıldığı gibi olmadığını,
buzdağının altında kalan kısmını görmüştü. Türkiye bu yüzden yüzünü doğuya
çevirmişti. AB ve fasıl masıl diyen yoktu. Amerika yaklaşan tehlikeyi gördü.
Öyleyse Ak Parti ve Erdoğan’dan kurtulmak gerekiyordu.
Türkiye’nin
füze anlaşmasını Çin ile yapması, Rusya ile ekonomik büyük adımlar atması
rahatsızlık yaratıyordu Amerika’da. Hele Erdoğan’ın Kasım 2013’de Rusya
gezisinde Putin’e, şaka yollu “bizi Şangay beşlisine alın, kurtarın bizi bu
AB’den” demesi, Amerika tarafından kabul edilebilir değildi. Erdoğan istenmeyen
adam ilan edildi.
Önce
MİT müsteşarı vasıtası ile Erdoğan’a ulaşmak denendi. Haziran 2013’de “maksat
ağaç değil hala anlamadınız mı” diyen batı beslemeleri Taksim gezi parkı
ayaklanmasını gerçekleştirdi. Sonra 17 ve 25 Aralık operasyonu geldi. Bütün
batı basını Ak Parti ve Erdoğan aleyhine yayın yapıyordu. Ayakkabı kutuları
çıktı, bakanların yolsuzlukları çıktı. Bütün batı medyası “hırsız ve diktatör”
başlıkları ile çıkmaya başladı.
Buna paralel olarak bizim medya da saldırıyordu. Bu saldırıların tamamını Pensilvanya’da mukim, İslamı dünyaya yayan dindar liderinin! Hükmettiği Fetullahçı Terör Örgütünün ( FETÖ) medyası koordine ediyordu. Muhalefet aslında ne olduğunu anlamamış, ayakkabı kutusu ile uğraşıyor, “diktatör” demeye devam ediyordu. Adeta FETÖ’ nün kuyruğu olmuşlardı.
Buna paralel olarak bizim medya da saldırıyordu. Bu saldırıların tamamını Pensilvanya’da mukim, İslamı dünyaya yayan dindar liderinin! Hükmettiği Fetullahçı Terör Örgütünün ( FETÖ) medyası koordine ediyordu. Muhalefet aslında ne olduğunu anlamamış, ayakkabı kutusu ile uğraşıyor, “diktatör” demeye devam ediyordu. Adeta FETÖ’ nün kuyruğu olmuşlardı.
Batı
basını dediğimiz “elin gâvuru” CNN, BBC ve diğerleri kesintisiz Ak Parti ve
Erdoğan aleyhine haber yapıyordu. “Bizim gâvur” lar da koroya katılmıştı. O
asansöre binen bazı kesimler hala yukarı aşağı ayakkabı kutusu demekte.
Amerika,
seçimde AKP nin kaybedeceğini hesaplayıp, hatta Erdoğan yerine Abdullah Gül
ismini telaffuz etmeye başlanmıştı. 7 Haziran’da hükümet çıkmayınca, terör
örgütü PKK’ya start verildi. Kaos tırmandırılmaya başlamıştı.
Zaten
aramız limoni olan Amerika’ya, çözüm dediğiniz ve aleyhimize olan bu garabete
son veriyoruz diyerek PKK vurulmaya başlandı. Suriye’de güvenli bölge olmasını
ve göçmen sorununun çözülmesini istiyordu Türkiye. Amerika ise Suriye için
kullanmak üzere üslerin açılmasını istiyordu.
PYD’nin
kantonlaşması ve hattın Akdeniz’e bağlanması Türkiye’yi rahatsız etmesine
rağmen, Amerika bizi rahatsız eden politikalara devam ediyordu. PYD’ye silah
yardımı yapıldı. Silahların kaos planına geçen PKK’ya gideceği bilindiği halde.
Amerika
tarafından isteklerimiz kabul görmüyor gibiydi. Kasım ayında G-20zirvesi
Türkiye’de yapılacaktı. Temmuz ayında Rusya BRİCS toplantısının Türkiye’de
yapılacağını açıklıyordu. Ak partiden bir yetkili, çözümün BRİCS bloğuna
katılmakta olduğunu açıkladı.
Eylül
ayında Esed’in daveti ile Rusya, Suriye’ye yerleşti. Uçakları sınırlarımızı
ihlal ediyordu. Ekim başında ABD dışişleri bakanı Kerry, sınır ihlali yapan
uçakları vurmak Türkiye’nin hakkıdır diye açıklama yaptı. Rusya ile yaşanacak
kriz, ABD’nin aradığı fırsattı.
Kasım
seçimlerinde Ak Partinin iktidar olması ile Amerika, Erdoğan ve Ak Partiden
kurtuluş olmadığını anlamış, Türkiye’yi doğu blokuna kaptırmamanın yolunu
aramaya başlamıştı. Batı medyasında Ak Parti ve Erdoğan aleyhine kampanyalar
bıçak gibi kesilmişti. Erdoğan “hırsız ve diktatör” değildi artık. “Elin
gavuru” iftira kampanyasını bitirmiş lakin “bizim gavurlar” asansörde hala
çıkıp iniyordu.
5
Kasım’da Amerika tarafından PYD’ye yardım yapılmayacağı açıklandı. 12 Kasım’da
Rusya ile Kuveyt enerji anlaşması imzaladı. 15 Kasım’da G-20de iki yıl aradan
sonra Erdoğan ile Obama görüştü. Ardından Çin ile yapılan füze ihalesi iptal
edildi.
18
Kasım’a kadar Rusya Işid’in bine yakın hedefini ve petrol tankerlerini vurdu. 19
Kasım’da Rus petrol devi Lukoil, Irak ile yapacağı petrol anlaşmasını düşük
petrol fiyatları nedeni ile iptal ediyordu.
21
Kasım’da ABD dışişleri bakanı Kerry, Türkiye ile birlikte ortak operasyon
yapılacağını açıkladı. Ertesi günü Cerablus-Azez hattında Işid mevzileri
bombalandı. Türkiye’nin “güvenli bölge” fikri uygulamaya konmuştu. Bölgeye
Türkiye ile bağlantılı güçler yerleşti.
Bütün
ikazlarımıza rağmen, Suriye’ye girmesine pasif kalan ABD, Putin’de ego
patlaması yaratmış, kimseyi hesaba almaz olmuştu. Ekim başından beri sınır
ihlali konusunda ikaz ettiğimiz ve iki defa özür dileyen Rusya, Putin’in
egosunun esiri olmuştu. 24 Kasım’da Bayırbucak Türkmenlerini bombalayan Rus
uçağı sınır ihlali yapınca, vurduk ve düşürdük. Amerika, Türkmenler için
“Daeş’e karşı desteklediğimiz bir savaş gücü” tanımını kullandı.
Aynı
gün sanırım, Amerika Türkiye’ye göçmenler için 3 milyar avroluk kaynağı
onayladı. Çünkü Erdoğan, daha önce göçmen sorununun çözülmesini, Suriye
politikamızın desteklenmesini istemişti. Duyarsız kalan batıya karşı göçmenlere
sınırı açmıştı, Binlerce göçmeni kucağında bulan Avrupa, anlaşma zemini aramaya
başlamıştı. Aynı gün Ukrayna enerji ve kömür bakanlığı, Türkiye’nin kendi
depolarını kullanabileceğini açıklıyordu.
Rusya’nın
“sırtımızdan hançerlendik” sözü buradan geliyor. Ancak kendileri de açıkça
gözümüzün içine baka baka Esed’i destekliyor, Türkmenleri vuruyor, boşalan
yerlere PYD yerleşiyordu.
24
Kasım’da Obama ve Hollande basın toplantısında “Türkiye’nin sınırlarını koruma
hakkı vardır “ diyordu. Ardında Erdoğan, yakında müttefiklerle birlikte
Cerablus-Akdeniz hattında güvenli bölge hayata geçirilecek diyordu.
Yarın
Barzani Türkiye’ye geliyor. Biz Suriye’de Kürt kantonlarına müsaade
etmeyeceğiz. Muhatabımız meşru Kürt yönetimidir, onun başkanı Barzani’dir
mesajını alacak ilgili taraflar. Birkaç gün önce Musul yakınında Başika
bölgesine yeni birliğin gönderilmesi ve peşmergelerin eğitimi zaten taraflara
bir ön mesajdı.
Uzaktan
bakınca, hiç politikası ve aklı olmayan bir devlet görüntüsü mü veriyoruz
şimdi? Her liderin verdiği mesaj alınıyor, her mesaja diplomatik dille bir
mesaj veriliyor ve ardından yeni bir adım atılıyor.
“Elin
gavuru” biz olmadan Ortadoğu olmayacağını, dahası biz taraf değişince
Ortadoğu’nun Rusya’nın kontrolüne geçeceğini anladı, iftira kampanyalarını
bitirdi. Şimdi zararlı çıkan Rusya, aynı kampanyaya başladı. Lakin “bizim
gâvurlar ” hala ayılmadı, yeni çıkan Rus korosuna katıldı. “Elin gâvurundaki”
aklın darısı ve yarısı “bizim
gâvurların” başına diyelim şimdilik.
8.12.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder