27 Aralık 2015 Pazar

BAYIR BUCAK VE KIRMIZI ÇİZGİMİZ

Türkiye’de çok sayıda akrabası bulunan Bayır Bucak Türkmenleri, Karamanoğlu Türkmenlerinden olup, Osmanlı döneminde İç Anadolu ve Akdeniz bölgelerinden getirilip buralara yerleştirilmiştir. Osmanlının bunu neden yaptığını, günümüz zeki analizcileri ve onların sözü ile ahkâm kesenlerin anladığını sanmıyorum.

Suriye iç savaşında, Suriye toplumu içerisinde en çok zarar gören toplum Bayır Bucak Türkmenleridir. Çünkü dağınık yaşamaktalar siyasi, askeri olarak muntazam bir yapılanmaları yok. Türkiye dışında hiçbir toplumdan da destek görmemekteler.

Nüfus olarak tam bir bilgiye sahip olmamakla beraber, 1,5 milyon civarında bir nüfusa sahip olduğu sanılmaktadır. Zira dağınık olmaları nedeni ile çok sayıda Türkmen kimliklerini ve dilini kaybetmiştir.

Ne yazık ki, önemini batı dünyasının anladığı fakat bizim 90 yıllık cumhuriyet yöneticilerinin anlamadığı Türkmen bölgesi ve Türkmenleri, irtica ve Arap aşağılaması ile sahipsiz bıraktık. Sonucunda bugün “Fırat'ın batısı kırmızı çizgimizdir” dediğimiz duruma geldik.

Halbuki devletlerin siyaseti ile halkın teveccühü örtüşmeyebilirdi. Ve örtüşmüyordu da. Arap dünyasında faaliyet gösteren Lawrence ve Gertrude Bell gibi başka elemanlarda ülkemizde faaliyet gösteriyordu. Onlar Arap dünyasını bize düşman ederken, bizim ajanlar da bizi Araplara düşman ediyordu. Belki Lawrence gibi casus görünmüyordu ortada ama devlet eliyle Arap iticiliği enjekte ediliyordu.


Arap baharı ile başlayan bu oyunu anlamadık. Belki anlayan yöneticileri de yerli Lawrence'ler ile engellemeye çalıştık. Haritada görülen koyu ve açık gri renkteki yoğun Daeş bölgelerini değil de, neden Lazkiye kuzeyini, İdlib’in batısını müttefiklerimiz ve Rusya bombalıyor diye dehşetlu analizcilerimiz ya anlamadı, ya da bombalayanların maşası oldular.

Bahsettiğimiz bölge Türkmen dağı denilen Bayır Bucak Türkmenlerinin yaşadığı bölge çünkü. Türkmenler ayaklanmanın başından beri muhalif kanatta yer almış, bizim desteğimizle 2012 ortalarından itibaren güvenliklerini sağlamış durumdaydı. O bölge stratejik bir bölgeydi, Türkmenlerin kontrolüne bırakmamak gerekiyordu! İşte koalisyon güçleri bu yüzden yoğun Daeş işgalindeki yerleri değil de, Türkmen Dağı bölgesini bombalıyordu.

Türkmenlerin kendilerini güvene almaları bölgede kontrolü sağlamaları bazı mihrakları rahatsız etti. Yaklaşık bir yıl sonra Türkmenlere giden Mit Tır'ları durduruldu. Bazılarını Ak Parti ile Gülen cemaati kavgası dese bile, Türkmenlere giden silahlardan İslamı yaydığını söyleyen bir cemaatin rahatsız olmasının mantıklı bir açıklaması yoktur.

Bayır Bucak bölgesinin düşmesi İdlib’in düşmesi, İdlib’in düşmesi ise Halep yolunun açılması demektir. Bu durumda Türkmenlerle bağımız kesilecek, katliama maruz kalacaklar ve güneyimizde oluşacak kantonlar koridoru ile kuşatılmış olacağız. Bölge son derece kritiktir. Akdeniz’e ulaşacak koridor üzerindedir. Bu durumda denizden de yardım almak mümkün olacaktır.

Bayır Bucak Kürtler açısından da önemlidir. Kurma hayalinde oldukları devletlerinin Akdeniz’e açılan kapısıdır Bayır Bucak. Terörist Kürt güçlerin farkında olmadığı konu, dış güçlerin onların varlığı, özgürlüğü, demokrasisi ile ilgilerinin olmadığıdır. Onların bütün düşüncesi petrolün Akdeniz’e gideceği bir ulaşım yolundan ibarettir. Sadece Irak’ta 2 milyondan fazla insan katleden batı, neden Kürtlerin refahı ve özgürlüğü ile ilgilensin diye düşünmüyorlar.

Daha sonra Rusya’nın da savaşa dâhil olması ile yeni boyut kazanan Suriye iç savaşı, “bizi ilgilendirmeyen bir konu” denildi. Denildi ama adı iç savaş olan bu olay nedense Rusya, İran ve bütün batı dünyasının hatta Çin’i yakından ilgilendiği konu oldu. Doğuda PJAK, içeride PKK, Kuzey Irak’ta Kürdistan özerk bölgesi, Kuzey Suriye’de PKK’nın başka kolu PYD, YPG, YPJ olduğu halde yine de bizi ilgilendirmiyor demek, ahmaklık değilse, siyaset bilmezlikti.

Rus uçağının düşürülmesi olayı, uzaktan bakanların söylediği “ biraz sınırdan girmiş, ne olmuş yani ” dedikleri tarzda bir olay değildi. Bayır Bucak bölgesinin yaklaşık 3,5 yıldır düşmemesi Türkiye'nin desteği ile olmuştur. Suriye’de muhaliflere karşı en etkili olan güç rejim hava kuvvetleri ve hava silahlarıdır.

Türkiye aslında fiili olarak uçuşa yasak bölge ilan etmişti. Rejim hava gücü, bu bölgede uçamadığı için Türkmenler bölge üzerinde uzun süre hakimiyetini korumuştu. Uçuşa yasak bölgenin oluşu ve hemen Yayladağı’nın güneyinde oluşu nedeni ile sınır ihlali olmadan hava araçlarının manevra yapmaları zorlaşmıştı. Bu yüzden riske girmek istemeyen rejim hava unsurları etkili olamamaktaydı.

Rejim güçlerine destek veren Rusya aslında hiçte masum olmayan bir harekete girişti. Önceleri birkaç defa deneme sureti ile nabız yokladılar. Maksat Türkiye'nin angajman kurallarını ve güvenli bölge kararını kırmaktı. Ancak söylediğimiz hususlar nedeni ile sınır ihlali oldu ve uçak düşürüldü. Zaten şakacıktan uçan bir uçak değil, Bayır Bucak Türkmenlerini bombalayan uçaklardı bunlar. Türkmenler konusunda hassasiyetimiz anlatan iyi darbeydi Ruslara.

Rusya'nın kararlılığımızı anlaması ile bölgede hava saldırıları nispeten azalmıştır. Çünkü hava sahası ihlali olmadan hareket imkânı azdır. Bu beraberinde başka riskleri getirebilir. Rusya daha saldırgan tavırla, daha büyük sorunlara yol açabilir. Bu da, Türkiye'nin stratejik hedeflerine daha büyük saldırı demektir. Muhalifler ve Türkmenlere daha büyük saldırı anlamı taşıyan bu hareket beraberinde PYD güçlerine yardım demektir.


Bizim güvenli bölge dediğimiz dikkat edilirse İdlib’e kadar inen bir bölgedir. Bunun tesisi ile bölgenin muhalifler ve Türkmen kontrolünde kalması sağlanacak, istemediğimiz PYD koridoruna engel olunacaktır.

Biz bir yandan Rusya ile bunun mücadelesini verirken, önceki gün ABD desteği ile PYD, YPG, YPJ güçleri Suriye Demokratik Güçleri ( SDG) adı altında Fırat'ın batısına geçmeyi başarmıştır. Koalisyon içinde sözde birlikte Daeş ile mücadele ettiğimiz müttefikimiz ABD bize karşı hasmane tutum takınmıştır. Hep söylediğimiz şey, müttefikimiz aslında en büyük düşmanız.

Şimdilik Türkiye bir tepki vermemekle beraber, bu durum menfaatlerimiz açısında kabul edilebilir bir durum değildir.


Zira ilerlemenin devamı halinde bölgede durum tamamen istemediğimiz bir konuma gelecektir. Bu yazıyı yazdığım sırada Cumhurbaşkanı ile Başbakanın görüşmesi bitmiş ancak bir açıklama yapılmamıştı. Sadece terör konusu görüşüldü demekle yetinildi.

Ancak devletimizden durumu tamamen aleyhimize çeviren bu ilerlemeye bir tepki vermesini beklemekteyiz. Cerablus-Azez hattının birleşmesi, ileride bize sadece Doğu ve Güneydoğu’da değil, ülkemizin çeşitli illerinde Cizre, Silvan tarzı eylemler olarak dönebilir. 40 yıldır yapılan bu hain saldırılardan bıkan halkımızın verebileceği tepki ile istenmeyen şeyler olabilir.

Durum son derece nazik ve kırılgandır. Bir yandan ülkenin geleceği için dış güçlerle mücadele ederken, bir yandan içimizdeki dış güçlerle mücadele halindeyiz. İran ile savaşımızda İran safında yer alacak hainler, Rus uçağı düşürüldüğünde soluğu Rusya’da alanlar, hala Erdoğan düşmanlığı nedeni ile Suriye safında yer alıp aile fotoğrafı çektirenler artık safını seçmelidir.

Ülke olarak girilecek savaşta hainlerin hukuku yoktur. Savaşın demokrasisi olmaz. Hainlerin demokratik hakkı diye bir şey hiç olmaz. Hendek kazmak demokratik bir eylem değildir. Hendeğin de demokratik hakkı olmaz. Bu böyle biline.

27.12.2015








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder