Hani
hep aynı insanla satranç oynarsanız kabaca hangi hamleleri yapacağını tahmin
edersiniz demiştik. Dünya savaşları, dünya savaşları öncesi dünyanın durumu,
büyük devletlerin özellikle ABD’nin bölgemizde ideolojisini oluşturan politikalarını
bilmeden neyi değerlendireceğiz?
Bizim
sıkıntımız bilinçli toplum oluşturmak yerine, bize bağlı toplum oluşturmak
olduğundan doğruları ve yanlışları değerlendirmek imkanından mahrum kalıyoruz.
Geriye dönük bakarsanız kayıtsız şartsız destek verdiğimiz veya karşı olduğumuz
politikacıları ve yöneticileri görürsünüz.
Bir
atasözü olan “dost acı söyler” lafını çok kullanırız da, hiç acı söylemeyiz
nedense. Söylemeye kalkanı da dokuz köyden kovarız. Bir de buna siyaset
bilimcileri, ekranlarda boy gösteren birikimsiz analizcileri eklerseniz kendi
tarafını bodoslama destekleyen gruplar ortaya çıkıyor işte.
İktidarlar
doğruları yaptıkları sürece iktidarlarını devam ettirirler. Muhalefetin
olmadığı bir ülkede iktidara doğru veya yanlış yaptığını yine kendi seçmeni
söyleyecektir. Eğer iktidarı beğeniyor ve devam etmelerini istiyorsanız, o zaman
yanlışlarını söylemeniz gerekir. Söylemediğiniz taktirde hep doğru yaptıklarını
sanacaklardır.
Suriye
konusunda taraflardan biri kesinlikle doğru yapıldığına inanıyor. Diğeri
kesinlikle yanlış yapıldığına. Bir iktidar her şeyi doğru veya her şeyi yanlış
yapmaz. Doğrular da vardır yanlışlar da.
Öncelikle
biz Suriye’de müdahil olmasak bile bunlar olacaktı bunu bilelim. Nerede
olacaktı? Tabi ki Suriye’de olacaktı. Ancak bizim hatamız Suriye’yi tek başına,
münferit bir olay gibi değerlendirmemiz. Aslında bugün pkk ile yaşadığımız
olayların temeli 1990 yılında Irak’ın Kuveyt’i işgali ile atılmıştı.
Bu
işgalin yaşanması ve ABD’nin müdahil olabilmesi için daha geriye gidip Ronald
Reagan ile Mikhail Gorbachev’in 1985 yılındaki Cenevre konferansını ve ardından
gelen görüşmeler dizisini anlamak gerekir. Soğuk savaş sona ermeli, Sovyet
Rusya dağılmalıydı ki ABD planları yürürlüğe girebilsin. Tabi biz günlük
politikalarda uğraştığımızdan asırlık veya yarım asırlık planları
anlayamıyoruz.
İran
ve Irak arasında 8 yıl süren savaş sonunda İran’a karşı kendisini destekleyen
Kuveyt’i işgal etmesini kim söylemişti Saddam Hüseyin’e? Bir savaşta kendisini
destekleyen bir devleti ancak ahmak biri işgal eder. Saddam’da bunu yaptı.
Yapmasa ne olacaktı? Başka bahane bulunmaz ise Irak, ABD tarafından işgal
edilmemiş olacaktı beklide.
Irak’ta
işgal ile oluşum orada tamamlandı. Ancak (puzzle) pazıl tamamlanmadı parçaları
eksik. Tamamlanması için başka hamleler gerekiyordu. Çünkü pazılın diğer
parçaları Suriye ve Türkiye’de bulunuyordu.
Nasıl
ki Irak’tan ABD veya bilmediğimiz yere beş bin civarında Kürt götürülüp
eğitildi. Bizden de bazıları bu maksatla ile eğitildiler. Şimdilerde ekranlarda
izlediğiniz ağzı laf yapan, pkk yanlısı köpekler bunlar işte. Bu arada millet
Türkiye’de Kürt varlığına alıştırılsın diye pkk görevlendirildi. Yaklaşık 35
yıl süren bir alışma devresi geçirdik.
Kendilerinin
de terör örgütü diye tanımladığı bir çapul sürüsü üzerinden bağımsız Kürdistan
olmayacağına göre, etrafından dolaşarak meşru hale getirmek mümkündü. Bizim
sadece Suriye sorunu veya sadece bize mahsus olan pkk sorunu dediğimiz olgu
çetrefilli hale getirildi. Getirildi ki bizdeki ahmaklar davasına sahip
çıkmasın diye.
Bu
savaş sarayın savaşı, bu savaş Erdoğan’ın savaşı diyen üst akıl bu ahmaklar
topluluğuna inandırdı bunu. Zaten başlangıçtan beri bir türlü içine
sindiremeyenler, Anadolu’nun ülke yönetmesine bu adı taktı. Erdoğan’ın polisi
ve Erdoğan’ın ordusu. Milliyetçilik konusunda hassasiyeti olduğunu sandığımız
ülkücü kesim bile bu adla anmaya başladı kendi ordusunu.
Bu
milliyetçi kesim tıpkı pkk’nın kullandığı dili kullanıyor, aynı hedefe saldırıyordu.
Neticede ikisi de piyon haline gelmişti. Ülke bölünecek, iç savaş çıkacak ama
hiç önemi yoktu. Erdoğan gitsin yeter. Üst akıl pkk’dan daha tehlikeli olduğunu
öğretmişti onlara.
Dönelim
yine Suriye’ye. Maksat büyük Kürdistan olduğuna göre Suriye’den başlanabilirdi.
Daha önce defalarca yazdığımız gibi iç savaş başlatıldı. Çoluk çocuk demeden
kendi halkını katleden bir canavar yaratıldı. Buna karşı olduklarını söylediler
ama ÖSO’yu da desteklemediler. Çünkü ÖSO kazanırsa ülke bölünmeyecekti. Tiran kazanırsa
yine bölünme olmayabilirdi. Öyleyse ikisi de kazanmayacak ama bölünme
gerçekleşmeliydi.
Biz
bu tehlikeyi bildiğimiz için ÖSO’yu destekledik. Çünkü güneyimizde yeni bir
oluşum işimize gelmiyordu. Biz müdahil olmasak da bu savaş vardı ve Suriye
bölünecekti. Zaten amaç buydu. Bizim de amacımız büyük Kürdistan’a giden yolu
tıkamaktı.
Suriye
kürdistanı için, hatta bizimde desteğimizi alacak oluşumlar gerekli hale
getirildi. Daeş denen örgüt üretildi. Daeş bize ne zaman, nerede saldırdı ve
hasım oldu aslında bilen yok. Daeş bölgeyi işgal etti. Şimdi bizim de terör
örgütü kabul ettiğimiz bu örgütten kurtulmak lazımdı. Koalisyon oluşturuldu,
saldırılar başladı. Ama nerelerde yoğunlaştı bu saldırılar? Suriye’nin
kuzeyinde ve sivil halkın bulunduğu alanlarda.
Halk
bombardıman altında kalmamak için bölgeyi terk etti. Onlardan boşalan alana PYD
dene terör örgütü yerleşti. İşte bizim de hatalarımız burada başladı. Daeş’ten
kurtulmak ve koalisyonda yer almak için bu yeni oluşuma destek verdik.
Koalisyon büyük çapta silah yardımı yaptı bunlara. Hâlbuki bizim için PYD dene
örgüt, bildiğimiz PKK’nın Suriye kolu idi.
Bu
silahların daha sonra ülkemize sokulacağını biz biliyorduk, onlar planlamıştı.
Planlanan gibi oldu ve silahlar kamyonlarla ülkemize sokuldu. Hatta biz PYD
denen terör örgütünün yaralı itlerini bile ülkemizde tedavi ettik.
Bu
kadar silah yığınağının sebebi ne idi peki? Çok defa yazmak bile ürpertiyor
onun için ileride olacağını tahmin ettiğim şeyleri yazamıyorum dediğim sokak
savaşlarında kullanmak içindi bu silahlar. Ve başlattılar sokak savaşlarını.
Bakın Diyarbakır, Cizre, Silvan, Yüksekova’ya. Sizce neye benziyor. Buralarla
sınırlı kalacağını beklemiyorsunuz sanırım.
Hani
İmralı’da ki bebek katili, cani, domuz çobanı ne demişti. “Beni Türkiye’ye
teslim ettiler Fetullah’ı aldılar” Çünkü o andan sonra onun görevi başlamıştı.
Nasıl Suriye’de iki cephe yetmedi, çok sayıda cephe açarak tarafları birbirine
kırdırdılar. Bizde de pkk ve karşı olanlar şeklinde iki cephe olunca başarı
şansı düşük olacaktı.
Bunun
için kripto danışmanlar vasıtası ile devletin kılcal damarlarına kadar
yerleştirilmiş olan paralelin elemanları görev alacaktı. Terör örgütü ile barış
olacağına inandırdılar Erdoğan’ı. Devletten yana gibi görünen, yargılama
sırasında “devletime hizmet etmek isterim” diyen bebek katili ile görüşmeye
ikna edildi. Aslında devletten yana olduğu falan yoktu. Öyle görünerek Kandil
bağlantılı oyalama taktiği ile devleti operasyon yapmaz hale getirdiler.
Ne
danışmanlardan bir vatanperver, ne de medyadan bir vatanperver çıkıp da
doğruları söylemedi. Bu gün bile kripto pkk’lı Diyarbakır cezaevi kaçkınlarını
makbul insan diye her akşam ekranlara çıkarmaya devam ediyorlar.
Hem
çözüm denen garabeti ayarladılar, hem de hükümeti milletin nazarında küçük düşürmek
için Oslo görüşmelerini sızdırdılar. Bunlar aynı kişi idi ya da aynı örgüt.
Yani bildiğiniz paralel örgüt.
Artık
işi o kadar ileri götürdüler ki “yoğun çatışma dönemine girdik, bunun yayılması
halinde pkk Nato’ya çağrı yapmalı, Nato askerleri de Güneydoğu’ya girmeli”
diyen kahpe paralel yazarlar bile çıktı.
7
Haziran seçimlerinde kapı kapı dolaşıp HDP’ye oy isteyen de yine bu aynı kahpe
örgüttü. Lideri hoca zannedilen, ama aslında papaz olan paralel örgüt.
Öylesine
bir algı oluşturdular ki hırsız! Devlet başkanına karşı milliyetçi kesimi bile
pkk ile aynı safa getirdiler. Hepsi aynı dili kullanıyor. Eğer genel bir
çatışma yaşanırsa ak parti-pkk mücadelesinde milliyetçi kesim sanırım pkk
safında savaşacak. Erdoğan, pkk’dan daha büyük düşman çünkü.
Amerika
ve bütün batı devletlerinin saldırdığı bir adama milliyetçilerde saldırıyor.
Milliyetçilik batılıların Türkiye üzerindeki yıkıcı emelleri ile aynı çizgiye
gelmiş durumda.
Suriye,
Türkiye’nin bölünmesi için bu hale gelecekti biz müdahil olmasak bile. Hata
müdahil olmakta değil, müdahale şeklinde. Devletimiz bu noktada yanlış
yapmıştır. Ancak devletim yanlış yaptı diye küffarın safında yer alacak kadar
kansız değiliz. Sırf Erdoğan gitsin diye Nato müdahalesi bile isteyen vatan
haini ile aynı fikirde olanlar düşünsün.
Küffarın
saldırdığı insana biz de saldıracak değiliz. Hükümetler gelir geçer. Baki olan
devletimizdir. Küffarla iş birliği yapanlar bilsinler ki; onların çok ucuza
sattığı bu ülkeyi, biz ancak aldığımız fiyata satarız.
Suriye
iç savaşının aslında bizim iç savaşımız olduğunu hala anlamayan ahmaklar var
ülkede. KİMİN İÇ SAVAŞI SURİYE? Sorusunun cevabı bu işte. Suriye bizim iç
savaşımız.
Not:
ABD’nin Avrupa ordusu ve Nato’nun Avrupa müttefik kuvvetleri yüksek komutanı
orgeneral Philip Breedlove Diyarbakır’da Daeş ile savaşmak için asker ve uçak
konuşlandırdığını açıkladı. Her olay öncesi batının gazeteci veya vekilleri
gelirdi bölgeye. Sokak savaşlarının başladığı bu dönemde bunlar konuşlandılar.
İç savaş Suriye’de ama küffar burada.
2.10.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder