29 Ocak 2018 Pazartesi

ZEYTİN DALI VE KESİN İNANÇLILAR

1900’lerin başında topraklarımızda cirit atan, devletimizi bölüp parçalayan, devletimizi zaafa uğratan, insanları kendi devletine ve milletine düşman eden casuslar vardı da şimdi neden olmasın.

Eğer yok ise “zulüm 1453’te başladı” diyen vatan hainleri ile aynı kulvarda giden bu kadar insan nereden geldi diye sormak gerekmez mi? Kendilerini akıllı ve doğruyu savunur sanıp, kendileri dışındakilere koyun diyen bu tipler, kendilerinin de koyun olduğunun farkında değiller.

Onun için devletimizin ve milletimizin bekası için yapılan ZEYTİN DALI operasyonuna karşı çıkıyorlar. Kimler karşı çıkıyor normalde? Hdp+ Pkk (pyd+ypg)+ Daeş+ Pensilvanyalı papaz ve müridleri + Polisine taş atan başkanı seçen yeni nesil chp’li fraksiyon = ABD yapıyor zaten. Bir de bunların dışındaki dış güçler.

Bunlara ilave olarak daha önce İslamcı, ülkücü v.s. diye bilinen dininden diyanetinden, ülküsünden ve milliyetinden haberi olmayan, dış saldırı olursa tarafını kendine saklayan tipler. Bunlar nasıl oluyor da vatan hainliği diye niteleyebileceğimiz safta yer tutuyor peki?


Eric Hoffer’in Kesin İnançlılar kitabını okumadılar, onun için koyun olduklarının farkında değiller. Çünkü 1900’lerde topraklarımızda cirit atan casuslar ağababalarını iyi yetiştirdi, onlar da bunları sürü haline getirdi.

“Kesin inançlı, kendi siyasi, dini, felsefi inancının “mutlak gerçek" olduğuna, bunu başkalarına zorla uygulamak gerektiğine bağnazca inanır. Hiç şüphesi, hatta merakı bile yoktur.” Onun için siz ona A deseniz bile B anlar. Oku diye yazı gönderirsiniz, o yine bildiğini söyler. Ya yazıyı okumadan konuşur ya da okuduğunu anlamamıştır. “Bu yüzden okumuşlarında bile cehalet havası sezilir”

Kendisine öğretildiği gibi konuşur. Öğretileni sorgulamak ihtiyacı hissetmez. Öğretilenlerdeki tutarsızlıkları asla göremez. Onun için  “tavizsizdir: 'Revizyonizm, değişim, yumuşama, uzlaşma' gibi kavramlara düşmandır. Hatta ılımlılık tehlikelidir, ihanettir.”

“Kesin inançlı'nın sağcı solcu, dinci laikçi olması fark etmez.” Daeş içinde sözde cihad yapan terörist ile islamı düşman gören laikçi arasında fark yoktur yani. “Bütün bağnazlar birbirinin zıt benzeridir.” Öğretici, güdümlü roket gibi beyinlerini hedefe kilitlemiştir. Çözüm sürecinde tenkit ettiğimizde “sen şehit gelmesini istiyorsun” diye bizi hain olarak yaftalayan ile “Zeytin Dalı operasyonu olmasın yoksa şehit gelir” diyen zihniyet arasında fark yoktur. İkisi de sorgulama yapmadan konuşur çünkü.


“Dünyadaki bütün kötülükler, birilerinin başkalarının iyiliği için hareket etme hakkını kendinde görmesiyle başlar” diyor Hoffer. Benim nasıl inanmam gerektiğini, kendimi bağlı olduğum etnisite içinde nasıl hissetmem gerektiğinin dayatılması gibi. Cumhuriyet dönemimiz hep böyle geçmedi mi? “Benim dediğim ölçülerde müslüman olacaksın” dediler. Devletimin adı Türk ama “benim dediğim ölçülerde Türk olacaksın” da demediler mi? 1944 olayları ve tabutluklar neden yaşandı sanıyorsunuz?

Şimdi bu satırları okuyan laikçi bir insan hemen Cumhuriyet düşmanı yaftasını yapıştıracak. “Aşırının körlüğü, kendisi için bir güç kaynağıdır, çünkü engelleri göremez.” Hâlbuki cumhuriyet ile bir sorunumuz yok. Bir yönetim şekli değil mi? İster cumhuriyet olsun ister krallık. Yeterki hürriyet, adalet, eşitlik olsun. Bunlar yoksa hangi fazilet?

“Bütün kitle hareketleri, taraftarlarına ölümü göze almak ve birlikte yürüyüşe geçmek duygusu yaratır. Yine bütün kitle hareketleri, güçlü bir faaliyet akışı yaratmaya muktedirdirler ve körü körüne bir inanç ve sadakat isterler.” Bunu en bariz şekilde bizde görüyoruz. Her toplum olayında kendini feda etmeye hazır militanlar böyle değil mi? Ben buna karşıyım öyleyse yıkmam gerek zihniyetini yaşamıyor muyuz? Gezi olaylarında ülkede kalan son 6 ağaç için kendini feda edenler olmadı mı? Ortalığı yakıp yıkanlar değil 6 ağaç, binlerce ağacı kesen zenginlerin orman içi tesislerini görmezden gelmişti. Çünkü körü körüne bir inanç ve sadakat içindeydiler.

“Geleceğe karşı duyulan korku, bizim şimdiki düzene sarılmamıza; geleceğe ait beslenen umut ise bizim değişikliğe karşı istekli olmamıza neden olur.” Osmanlı dünyaya islam medeniyeti ve kültürünü yaymış bir devlet, islam eserleri bırakmış bir imparatorluktu. Faziletli cumhuriyet mimarları laik felsefeyi din düşmanlığı olarak lanse edince geleceğe ait korkular depreşti insanlarda.

İktidara geldiği andan itibaren ben müslümanım diyene anında tepki verdiler. “Otobüsler haremlik-selamlık olacak, bütün insanlara namaz kıldıracaklar, oruç tutmayanlar dayak yiyecekler.” Uyduruk olaylarla bunları beslediler. Bu söylenenlerin hiç biri olmadı. Aksine laikçilerin iktidarı döneminde açılmayan kiliseler bile devlet parası ile restore edilip açıldı. İslamın hoşgörüsü, dinsizlerin hoşgörüsüzlüklerini yenemedi. Hiçbir laikçi bu sebeple dayak yemedi ama camide sela okuyan hoca laikçiler tarafından darp edildi.

“Büyük umutların pençesine takılan bu kişilerin gözleri pekleşir, gerekirse mevcut düzeni yıkarlar ve yeni bir dünya yaratırlar. Bu nedenle devrimler, özel haklardan yoksun bulunanlar tarafından yapılabildiği gibi, özel hak (imtiyaz) sahibi kişiler tarafından da yapılabilir.” Bizim her toplum olayında, olayların arkasında ülkenin para akışını yönetenleri görmedik mi? Bütün dünyada solcular proleter sınıfındandır. Bizde bütün zenginler solcudur. Şimdiye kadar yaşadığımız bütün darbelerin arkasında para sahipleri vardı.

“Bir insanı savaşmaya ve ölmeye hazır duruma getirme tekniği; o insanın kişiliğini bedeninden ayırmaktan ibarettir. Diğer bir ifadeyle; onun kendi gerçek kişiliğine sahip olmasını önlemektir. Bu işlem, o kimsenin kapalı, kolektif bir topluluğun içinde eritilerek o topluluğa uydurulmasıyla sağlanır.” Ondan sonra elinde sapan ve patlayıcılarla ekmek almaya gönderirsin. Bilmem hangi ülkeden siyahlı, kırmızılı kadınlar tomanın önüne dikilir ama Berkin’ler ölür. Çünkü onun kişiliği yoktu, kolektif potada eritilmişti.

“Luther demişti ki; “İncil’in dünyasına öyle sarılmalıyız ki, eğer Tanrı’nın bütün meleklerinin bana inancımdan farklı şeyler söylemek üzere geldiğini görsem, inancımın bir hecesinden bile şüphe etmeyi aklımdan geçirmeyeceğim gibi, gözlerimi kapar ve kulaklarımı tıkarım.” Müslümanım der ama öğretenin söylediğinin Kuran’a ters düştüğünü gösterseniz de yine kabul etmezler. Luter’in dediği gibi gözlerini kapatmış, kulaklarını tıkamışlardır.

Öğretenler, iktidarı ve iktidar yanlılarını öylesine düşman olarak göstermiş ki kendi ordusunun, ülke güvenliği için terör örgütü ile yaptığı savaşı bile kaybetmesini diliyorlar.

Hâlbuki beynini o öğretenden kurtarsa ülkesini, milletini, ülkesinin tehlikeleri bertaraf edemediği takdirde düşeceği durumları değerlendirecek. İç politika ile dış politikanın farkını görecek. ABD ne isterse yapıp, kuyruk gibi ardından gitme onursuzluğundan kurtulacak. Alışmışlar, batı dünyası aleyhimize de olsa bir plan yapar, biz ses çıkarmayız. Sonra bizdeki yıkıcı sonuçları için savaşırız. Ya da savaşır gibi yaparız. İlk kurulduğu yıllardan beri PKK ile yaptığımız mücadele gibi.

Şimdi bu zihniyette olan bazı eski askerleri görünce, iyi ki emekli olmuşlar diyorum. Çünkü onların namlularını hangi yöne çevireceği belli olmaz. Hepsi “yurtta sulh cihanda sulh”u yanlış anlamış. Bunu pısırıklık olarak algılıyorlar. Suriye’de müdahil olmasak bile, ABD’nin planları gerçekleştiği takdirde bize bulaşacaklarını göremiyorlar. Ortadoğu’da ki sınır düzenlemesine bizim de dâhil olduğumuzu anlamıyorlar.

Tarafların ne iç politikadaki hataları tenkidimize, ne de dış politikadaki desteğimize aklı ermiyor sanırım. Evet, benim paramla kilise yapılmasını, fazladan ödediğim elektrik faturalarını, bankalar eliyle soyulmamızı, iki yıl önce 600 TL olan sürücü kurs ücretinin taban fiyat ile 1600 TL olmasını v.s. tenkit etmeye devam edeceğim. Ama dış politikada hatalı bile olsa destek olmaya devam edeceğim. Çünkü biliyorum ki, destek olmazsak, elektrik faturasını tenkit edeceğimiz bir devletimiz bile olmayacak.

 “Biz, laik demokratik cumhuriyet için yemin ettik, bu ordu cihatçı, yamyam ordu olmuş. Çağırırlarsa gitmeyin” diyen kâfirlerle de işimiz olmaz. Onlar Fransız, İngiliz v.s. ordusuna gidebilirler. Biz müslümanız ve dinimiz için, vatanımız için savaşmaya devam edeceğiz.

Rakibini bir türlü yenemeyen boksör tabanca ile kafasına sıkmaz. Daha çok antrenman yapar yenmek için. Biz nerede hata yapıyoruz diye düşünmek yerine, düşman safında yer almak vatan hainliği ve ahmaklıktır.

Hiç kimse şehit gelmesini istemez, vatan hainleri dışında. Bir zaman biz şehitlik nöbetindeydik, şimdi bize göre daha genç olanlar. Görev bize düşerse zerre tereddüt etmeden gideriz. Vatan ve millet için şehit gelecekse bırakın gelsin. Bilin ki; şehit gelmezse, düşman gelir.
Alıntılar:
Kesin İnançlılar- Eric Hoffer

22.01.2018






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder