13 Şubat 2018 Salı

AFRİN OPERASYONU VE DİPLOMATİK DİL

Bir komşumuzla hukuki sorunumuz olduğu zaman bile hukuk içinde hesaplaşma yapmaya çalışırız. Çünkü sorun çözüldüğünde yine komşuluk yapacağız.

Bölgemizde bizi rahatsız eden oluşumlar var elbette. Bunu kabul etmek, bu planları yapanlara suskun kalmak gerekmiyor. Güvenliğimiz için gerekli operasyonları yapmak uluslararası hukuka göre hakkımız. Ancak sorunları istediğimiz gibi çözdükten sonra bu ülkelerin tamamını silecek miyiz?

İsrail’e “van minüt” dediğimiz zaman bile ticaret yapmaya devam etmedik mi? Klavye kahramanları ilişkileri kestik zannedebilir ama kesmedik. Hatta duygusal olarak neden kesmiyoruz diye sitem etmedik mi iktidara?

Sosyal medyada İsrail mallarına boykot çağrıları yapıldığında, cirolarının daha önce olandan, daha yüksek çıktığını hepimiz müşahede etmedik mi?

Evet, ABD düşman. Bölgemizde, BOP dediği plan çerçevesinde sınırları değiştiriyor. Biz buna razı değiliz. Çünkü içinde bizim için hayati tehlike arz eden oluşumlar var. Devletimizin ve milletimizin bekası tehlikede. Bunda mutabık mıyız?

Siyasetin tabiatında vardır. Her olay artı puan yazsın diye kullanılır. Siyasetçinin oy almak, iktidara gelmek için devamlı artı puana ihtiyacı vardır.

Kılıçdaroğlu’na “senin ekibin hariç, biz hepimiz Afrin’e gideceğiz” denilebilir. Doğrudur da, ihtiyaç varsa gerçekten hepimiz gideriz. Gitmek için parti farkı da gözetmeyiz. Çünkü mesele milli mesele, mesele beka meselesidir.

Kılıçdaroğlu’da “ biz zaten oradayız, oradakiler Mustafa Kemal’in askerleri değil mi?” diyebilir. Daha ileri gidip “benim oğlum aslanlar gibi askerlik yaptı, çürük raporu almadı” da diyebilir.

Sosyal medya klavye kahramanları “Şunu açık açık yazıyorum, herkes görsün: TSK'da yemin ettirirlerken laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak için ettirilir. Madem artık ordu cihatçı yamyamların, islamın ordusu, yeminin geçerliliği kalmamıştır. Sefer-görev emri çıkarsa kimse tanımasın” da diyebilir.

Daha önce söylediğim gibi, batı basını kurtuluş savaşı sırasında Mustafa Kemal’in ordusu dediği gibi, şimdi de Erdoğan’ın ordusu diyebilir. Biz namaz kılıyor mu, kılmıyor mu diye bakmayız. Genelkurmay Başkanı kim, namaz kılar mı kılmaz mı diye de bakmayız. Ordunun kumandanıdır. Bu ordunun adı Türk Silahlı Kuvvetleri’dir. Milletin ordusudur. Madem bizim adımıza harekât yapıyor, o zaman kesinlikle yanındayız.

Ancak konu muhatabımız devletler olunca, aramızda tartıştığımız dil gibi konuşmamak gerekir. “Bize saldıran olursa çok sert cevap veririz” diyen ABD’ye “teröristlerin önünde durmazsanız sorun olmaz.” Yahut “askerleriniz terörist bayrağı veya flaması taşımazsa sorun olmaz” diyebiliriz.

Hani Kıbrıs Harekâtında Ecevit’e sormuşlardı “gemilerimizin önüne ABD gemileri çıkarsa” diye. Ecevit, “ateş ederek mi” demişti. “Hayır” demişti muhabir. “O zaman etrafından dolaşırız” demişti rahmetli Ecevit.

Dışişleri bakanımızın dediği gibi “ilişkileri ya düzelteceğiz ya da tamamen bozulacak” diyebiliriz. Söylenen bütün sözlere diplomatik dille ağır bile olsa cevap verme hakkımız vardır.

Coğrafyamızın şöyle veya böyle farklı bir şekil alacağı kesin. ABD ile görüşmeye de devam edeceğiz. O halde iç politikada olduğu gibi “bize saldıran olursa çok sert cevap veririz diyen ABD’liye “ ömürlerinde hiç Osmanlı tokadı yememiş oldukları çok açık” demek diplomatik bir üslup değil.

Biraz önce geçen habere göre Almanya ile tank modernizasyonu konusunda anlaşma sağlanmış. Aynı şey ABD ile de olacak. Öyleyse diplomatik dil kullanmak elzemdir.

13.02.2018


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder