Bir
komşumuzla hukuki sorunumuz olduğu zaman bile hukuk içinde hesaplaşma yapmaya
çalışırız. Çünkü sorun çözüldüğünde yine komşuluk yapacağız.
Bölgemizde
bizi rahatsız eden oluşumlar var elbette. Bunu kabul etmek, bu planları
yapanlara suskun kalmak gerekmiyor. Güvenliğimiz için gerekli operasyonları
yapmak uluslararası hukuka göre hakkımız. Ancak sorunları istediğimiz gibi çözdükten
sonra bu ülkelerin tamamını silecek miyiz?
İsrail’e
“van minüt” dediğimiz zaman bile ticaret yapmaya devam etmedik mi? Klavye
kahramanları ilişkileri kestik zannedebilir ama kesmedik. Hatta duygusal olarak
neden kesmiyoruz diye sitem etmedik mi iktidara?
Sosyal
medyada İsrail mallarına boykot çağrıları yapıldığında, cirolarının daha önce
olandan, daha yüksek çıktığını hepimiz müşahede etmedik mi?
Evet,
ABD düşman. Bölgemizde, BOP dediği plan çerçevesinde sınırları değiştiriyor.
Biz buna razı değiliz. Çünkü içinde bizim için hayati tehlike arz eden
oluşumlar var. Devletimizin ve milletimizin bekası tehlikede. Bunda mutabık
mıyız?
Siyasetin
tabiatında vardır. Her olay artı puan yazsın diye kullanılır. Siyasetçinin oy
almak, iktidara gelmek için devamlı artı puana ihtiyacı vardır.
Kılıçdaroğlu’na
“senin ekibin hariç, biz hepimiz Afrin’e gideceğiz” denilebilir. Doğrudur da,
ihtiyaç varsa gerçekten hepimiz gideriz. Gitmek için parti farkı da gözetmeyiz.
Çünkü mesele milli mesele, mesele beka meselesidir.
Kılıçdaroğlu’da
“ biz zaten oradayız, oradakiler Mustafa Kemal’in askerleri değil mi?”
diyebilir. Daha ileri gidip “benim oğlum aslanlar gibi askerlik yaptı, çürük
raporu almadı” da diyebilir.
Sosyal
medya klavye kahramanları “Şunu
açık açık yazıyorum, herkes görsün: TSK'da yemin ettirirlerken laik, demokratik
Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak için ettirilir. Madem artık ordu cihatçı
yamyamların, islamın ordusu, yeminin geçerliliği kalmamıştır. Sefer-görev emri
çıkarsa kimse tanımasın” da diyebilir.
Daha önce söylediğim gibi, batı basını
kurtuluş savaşı sırasında Mustafa Kemal’in ordusu dediği gibi, şimdi de Erdoğan’ın
ordusu diyebilir. Biz namaz kılıyor mu, kılmıyor mu diye bakmayız. Genelkurmay
Başkanı kim, namaz kılar mı kılmaz mı diye de bakmayız. Ordunun kumandanıdır.
Bu ordunun adı Türk Silahlı Kuvvetleri’dir. Milletin ordusudur. Madem bizim
adımıza harekât yapıyor, o zaman kesinlikle yanındayız.
Ancak konu muhatabımız devletler olunca,
aramızda tartıştığımız dil gibi konuşmamak gerekir. “Bize saldıran olursa çok
sert cevap veririz” diyen ABD’ye “teröristlerin önünde durmazsanız sorun olmaz.”
Yahut “askerleriniz terörist bayrağı veya flaması taşımazsa sorun olmaz”
diyebiliriz.
Hani Kıbrıs Harekâtında Ecevit’e
sormuşlardı “gemilerimizin önüne ABD gemileri çıkarsa” diye. Ecevit, “ateş ederek
mi” demişti. “Hayır” demişti muhabir. “O zaman etrafından dolaşırız” demişti
rahmetli Ecevit.
Dışişleri bakanımızın dediği gibi “ilişkileri
ya düzelteceğiz ya da tamamen bozulacak” diyebiliriz. Söylenen bütün sözlere
diplomatik dille ağır bile olsa cevap verme hakkımız vardır.
Coğrafyamızın şöyle veya böyle farklı bir
şekil alacağı kesin. ABD ile görüşmeye de devam edeceğiz. O halde iç politikada
olduğu gibi “bize saldıran olursa çok sert cevap veririz diyen ABD’liye “
ömürlerinde hiç Osmanlı tokadı yememiş oldukları çok açık” demek diplomatik bir
üslup değil.
Biraz önce geçen habere göre Almanya ile
tank modernizasyonu konusunda anlaşma sağlanmış. Aynı şey ABD ile de olacak. Öyleyse
diplomatik dil kullanmak elzemdir.
13.02.2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder