Referandum demeden
önce bir konuya değinmek gerekiyor. Geriye doğru baktım son yazımı Mayıs ayı
başında yazmışım. Daha sonra yazmayı bıraktım. Buna sebep defalarca belirttiğim
tanrıların tanrı olmadığını insanlara anlatamamak.
Geçen akşam birkaç
tiwit yazdım, benden mi bahsediyorsun yahut şundan mı bahsediyorsun diyen çok
kişi oldu. Eğer şüphe ettiğiniz kişi varsa o zaman ihtiyatlı olun derim.
Mesela benim
rengim kırmızı diyen birinin davranışı için bu bir mavi davranışıdır diyorsam
ve biri “benden mi bahsediyorsun” diyorsa, mavi olduğunun keşfedilip
edilmediğini anlamaya çalışıyor demektir.
Cehalet, tanrı
olmayanı tanrı kabul ettiriyor. İşte onun için yazmayı bıraktım ki herkes
tanrısı ile baş başa kalsın.
Şimdi bu yazıyı
okuduktan sonra bile bazıları, trollerin ve fenomenlerin yaydığı Irak ve
Suriye’nin yarısını bizim sınırlarımızda gösteren haritaları paylaşacaklar.
Feto’nun hizmet
erleri bana ırkçı dese bile ben onların Amerikancı olduğunu biliyorum. Vatansever
olmanın sakıncası yok ama başka bir ülkeye hizmet etmek bana göre çok iğrenç ve
aşağılık bir davranış.
Kuzey Irak
referandumu aslında ne anlama geliyor? Tepkilerimiz doğru mu? Yahut tepki
vermeliysek kime vermeliyiz? Çözüm sürecinin bu referandum ile ilgisi var mı? 15
Temmuz darbe girişimi ve hemen onun ardından başkanlık konusunda ısrarcı
olmamızla bir bağ kurulabilir mi? Daha çok uzatılabilir bu sorular.
Henüz 1995 yılında,
bugün yaşadıklarımızın hiçbiri yaşanmıyorken, ABD Dışişleri bakan yardımcısı
Richard Holbrooke’nin kongre komite toplantısında Türkiye için “Cephe Ülke”
dediğini bilmiyorsak, daha Birinci Dünya Savaşı yokken, Osmanlı İmparatorluğunu
parçalama girişimlerinde devletin adı Osmanlı İmparatorluğu olduğu halde
İngiliz ve Fransız politikacıların Türkiye olarak andıklarını bilmiyorsak bu
olayları da anlayamayız.
Her şey değişir.
Değişmeyen tek şey Allah’ın emir, buyruk, kâinat için koyduğu kendisinin
değiştirmediği kurallardır. Hiç bir bilim adamı bir kural için “bu böyledir”
demez, diyemez. Ben bunu yaptım, “bu böyledir” diyen tek güç sahibi ancak ve
ancak Allah’tır. Fizik kuralı, kimya kuralı dediğiniz şeylerin hepsi
değişebilir. Bizim lise çağımızda kimya da 103 element vardı, şimdi bilmiyorum
kaç element var. Bunu böyle bilirsek o zaman “daha önce kardeştik şimdi ne
oldu” demeyiz.
Devletlerin
ilişkileri menfaat üzerine kurulu olduğu için, dün dost olduğumuz ülke ile
bugün hasım olabiliriz. “Dün dosttuk öyleyse yanlış yapıyoruz” demenin anlamı
yok. Buna sebep, dün dost gibi davranan bir ülkenin, bugün hasım gibi
davranması olabilir mesela.
Devletlerin
doktrinleri, mevcut dünya düzeni içinde belli politikaları vardır. Bunların hiç
biri asla değişmez değildir. Dünyanın siyasi durumuna göre değiştiklerini
görüyoruz. Amerika’nın, Bolşevik devrimin ilk günlerinden beri komünizme düşman
olduğunu hepimiz biliyoruz. Lakin ikinci dünya savaşında o komünist ülke ile
ittifak yapan yine Amerika’nın kendisi idi.
“Hani biz bunlarla
düşmandık, neden ittifak yapıyoruz”
diyen Amerikalı bir gazeteci, politikacı duydunuz mu? Savaşın bitiminde
1947 yılında Truman doktrini ile Sovyetler Birliği yine düşman ilan edilmiş, Marshall planı ile doğrudan komünist tehdidi altında olan 17 ülkeye
yardım yapılmıştı.
Daha 1990’ların
başında Irak için bazı söylemlerimiz vardı devlet politikası olarak.”Kuzey
Irak’ta kurulacak bir Kürt devleti bizim kırmızıçizgimizdir. Böyle bir durumda
seri bir harekâtla derhal onu ortadan kaldırırız” diyorduk. O zamanın
şartlarında yanlış mıydı bu fikir?
O zamanın
şartlarında muhtemelen değildi. Çünkü o zaman bir Irak devleti vardı, bir
Suriye devleti vardı. Bize düşman terör örgütü vardı. Bunu söylediğimiz zaman
32 ve 36’ncı paralel arasında uçuşa yasak bölge de yoktu.
Şimdi o terör
örgütü yine var ve yanına onun başka versiyonları eklendi. Örgüt aynı örgüt ama
adına PYD, YPG denildi, adına SDG denildi. Şimdi o bildiğimiz Suriye yok, o
bildiğimiz Irak yok. Suriye’nin kuzeyinde terör koridoru var.
Madem coğrafya
değişmiştir, o zaman bizim politikamızın da değişmesi gerekir. 1990’ların
başındaki coğrafya yoksa o tarihteki politika geçerliliğini kaybetmiş demektir.
Kuzey Irak’ta batılı ülkelerin aslında resmen tanıdığı Barzani Kürdistan’ı
kurulmuş, Kürtler ütopya peşinde koşturuluyor. Büyük Kürdistan diyerek.
Bu günün şartlarını
oluşturmak için bizi de ütopya peşinde koşturdular. Osmanlıcılık oynadık
hepimiz. Güneyimizde özerk bir Kürt devleti oluşacak ve bize katılacak. Musul
ve Kerkük topraklarımıza katılacak. Hâlbuki Kerkük, Barzani’nin hâkim olduğu
sınırların dışındaydı. Olsun biz sınırlarımızın içine aldık ve haritalar
paylaşmaya başladık. Kulağa hoş geliyordu.
04.10.2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder