4 Ekim 2017 Çarşamba

KUZEY IRAK REFERANDUMU VE POLİTİKAMIZ ( 1 )

Referandum demeden önce bir konuya değinmek gerekiyor. Geriye doğru baktım son yazımı Mayıs ayı başında yazmışım. Daha sonra yazmayı bıraktım. Buna sebep defalarca belirttiğim tanrıların tanrı olmadığını insanlara anlatamamak.

Geçen akşam birkaç tiwit yazdım, benden mi bahsediyorsun yahut şundan mı bahsediyorsun diyen çok kişi oldu. Eğer şüphe ettiğiniz kişi varsa o zaman ihtiyatlı olun derim.

Mesela benim rengim kırmızı diyen birinin davranışı için bu bir mavi davranışıdır diyorsam ve biri “benden mi bahsediyorsun” diyorsa, mavi olduğunun keşfedilip edilmediğini anlamaya çalışıyor demektir.

Cehalet, tanrı olmayanı tanrı kabul ettiriyor. İşte onun için yazmayı bıraktım ki herkes tanrısı ile baş başa kalsın.

Şimdi bu yazıyı okuduktan sonra bile bazıları, trollerin ve fenomenlerin yaydığı Irak ve Suriye’nin yarısını bizim sınırlarımızda gösteren haritaları paylaşacaklar.

Feto’nun hizmet erleri bana ırkçı dese bile ben onların Amerikancı olduğunu biliyorum. Vatansever olmanın sakıncası yok ama başka bir ülkeye hizmet etmek bana göre çok iğrenç ve aşağılık bir davranış.

Kuzey Irak referandumu aslında ne anlama geliyor? Tepkilerimiz doğru mu? Yahut tepki vermeliysek kime vermeliyiz? Çözüm sürecinin bu referandum ile ilgisi var mı? 15 Temmuz darbe girişimi ve hemen onun ardından başkanlık konusunda ısrarcı olmamızla bir bağ kurulabilir mi? Daha çok uzatılabilir bu sorular.

Henüz 1995 yılında, bugün yaşadıklarımızın hiçbiri yaşanmıyorken, ABD Dışişleri bakan yardımcısı Richard Holbrooke’nin kongre komite toplantısında Türkiye için “Cephe Ülke” dediğini bilmiyorsak, daha Birinci Dünya Savaşı yokken, Osmanlı İmparatorluğunu parçalama girişimlerinde devletin adı Osmanlı İmparatorluğu olduğu halde İngiliz ve Fransız politikacıların Türkiye olarak andıklarını bilmiyorsak bu olayları da anlayamayız.

Her şey değişir. Değişmeyen tek şey Allah’ın emir, buyruk, kâinat için koyduğu kendisinin değiştirmediği kurallardır. Hiç bir bilim adamı bir kural için “bu böyledir” demez, diyemez. Ben bunu yaptım, “bu böyledir” diyen tek güç sahibi ancak ve ancak Allah’tır. Fizik kuralı, kimya kuralı dediğiniz şeylerin hepsi değişebilir. Bizim lise çağımızda kimya da 103 element vardı, şimdi bilmiyorum kaç element var. Bunu böyle bilirsek o zaman “daha önce kardeştik şimdi ne oldu” demeyiz.

Devletlerin ilişkileri menfaat üzerine kurulu olduğu için, dün dost olduğumuz ülke ile bugün hasım olabiliriz. “Dün dosttuk öyleyse yanlış yapıyoruz” demenin anlamı yok. Buna sebep, dün dost gibi davranan bir ülkenin, bugün hasım gibi davranması olabilir mesela.

Devletlerin doktrinleri, mevcut dünya düzeni içinde belli politikaları vardır. Bunların hiç biri asla değişmez değildir. Dünyanın siyasi durumuna göre değiştiklerini görüyoruz. Amerika’nın, Bolşevik devrimin ilk günlerinden beri komünizme düşman olduğunu hepimiz biliyoruz. Lakin ikinci dünya savaşında o komünist ülke ile ittifak yapan yine Amerika’nın kendisi idi.


“Hani biz bunlarla düşmandık, neden ittifak yapıyoruz”  diyen Amerikalı bir gazeteci, politikacı duydunuz mu? Savaşın bitiminde 1947 yılında Truman doktrini ile Sovyetler Birliği yine düşman ilan edilmiş, Marshall planı ile doğrudan komünist tehdidi altında olan 17 ülkeye yardım yapılmıştı.

Daha 1990’ların başında Irak için bazı söylemlerimiz vardı devlet politikası olarak.”Kuzey Irak’ta kurulacak bir Kürt devleti bizim kırmızıçizgimizdir. Böyle bir durumda seri bir harekâtla derhal onu ortadan kaldırırız” diyorduk. O zamanın şartlarında yanlış mıydı bu fikir?

O zamanın şartlarında muhtemelen değildi. Çünkü o zaman bir Irak devleti vardı, bir Suriye devleti vardı. Bize düşman terör örgütü vardı. Bunu söylediğimiz zaman 32 ve 36’ncı paralel arasında uçuşa yasak bölge de yoktu.

Şimdi o terör örgütü yine var ve yanına onun başka versiyonları eklendi. Örgüt aynı örgüt ama adına PYD, YPG denildi, adına SDG denildi. Şimdi o bildiğimiz Suriye yok, o bildiğimiz Irak yok. Suriye’nin kuzeyinde terör koridoru var.

Madem coğrafya değişmiştir, o zaman bizim politikamızın da değişmesi gerekir. 1990’ların başındaki coğrafya yoksa o tarihteki politika geçerliliğini kaybetmiş demektir. Kuzey Irak’ta batılı ülkelerin aslında resmen tanıdığı Barzani Kürdistan’ı kurulmuş, Kürtler ütopya peşinde koşturuluyor. Büyük Kürdistan diyerek.

Bu günün şartlarını oluşturmak için bizi de ütopya peşinde koşturdular. Osmanlıcılık oynadık hepimiz. Güneyimizde özerk bir Kürt devleti oluşacak ve bize katılacak. Musul ve Kerkük topraklarımıza katılacak. Hâlbuki Kerkük, Barzani’nin hâkim olduğu sınırların dışındaydı. Olsun biz sınırlarımızın içine aldık ve haritalar paylaşmaya başladık. Kulağa hoş geliyordu.


04.10.2017

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder