19 Ekim 2016 Çarşamba

MUSUL TİYATROSU

Aynı insanların, aynı cümlelerini dinlemekten bıksak da yine izliyoruz işte. Hepsi ittifak etmiş gibi Daeş’in yok edilmesinden söz ediyorlar.

Hiç bir Amerikalı Daeş’i etkisiz hale getireceğiz, Daeş’i yok edeceğiz demiyor. En resmi ağızlar bile “Daeş’in Musul’dan çıkarılması” diyor. Yok etmek isteseydi, Daeş Suriye’den Irak’a konvoy halinde kamyonetlerle giderken konvoyu vururdu.

Sinop üssü kapatıldığında “Rus pilotların traş olduğunu bile izliyorduk” diyen Amerikalı, şimdiki teknoloji ile kamyonet konvoyunu görmemiş olabilir mi?

Yok etmek isteyen Daeş’i kuşatırdı. Kuşatma yapılmadığına göre başka hesap var. Onun için tiyatro dedik.

Daeş’in batıya doğru çekilmesini engelleyen bir tedbir olmadığına göre 1.Dünya savaşında istenilen şekilde ayarlanamayan sınırların ayarlanması, etnik grupların istenilen yere sürülmesi planı bu.

Fransa ile İngiltere arasındaki anlaşmazlık nedeni ile o tarihte istenilen yapı oluşturulamadı. Fransa Ortadoğu’da ki menfaatleri nedeniyle Musul’u İngilizlere bıraktı. İngiltere Mondros Mütarekesinin 7. Maddesine göre 15 Kasım 1918’de Musul’u işgal etti.

Lozan’da, hala Türk askerinin kontrolünde olan bölge, tarafımızdan milli sınırlar olduğu savunuldu. Ancak anlaşma sağlanamadı. 19 Mayıs 1924’de Türkiye ile İngiltere arasında İstanbul konferansı toplandı. Biz Musul’un tarihi olarak Osmanlı toprağı kaldığını ve durumun değişmediğini savunduk fakat yine anlaşma sağlanamadı.

Konu Milletler Cemiyetine götürüldü. Biz tezimizi aynı şeklide savunduk. Referanduma gidilmesini istedik. İngiltere halkın cahil olduğunu doğru karar veremeyeceğini söyleyerek reddetti.

İşte şimdi Amerika bunu tamamlıyor. Muhalefetimizin hala anlamadığı konu bu. Yarım kalan hesap tamamlanıyor ve bu hesaba Türkiye’de dâhil. Yani bizim sınırlarımız da değiştirilecek. Biz şimdi beka mücadelesi veriyoruz.

Fırat kalkanı operasyonu ile Amerika’nın planı bozuldu. Güneyimizde oluşturulacak terör koridoru sekteye uğradı. Bu durumda planda tadilat yapmak gerekiyordu. Fırat kalkanına bağlı olarak Musul’un kurtarılması operasyonu başladı. Batısı açık bırakılan Daeş batıya sürülecek büyük ihtimalle. Ancak bizim de denkleme dâhil olmak istememiz oyunda yine sıkıntılar yaratıyor. Nitekim hava operasyonlarına dâhil olacağımızı bakan Işık açıkladı.

Amerika’nın bu planı ne kadar tutacak göreceğiz. Çünkü Rus dışişleri bakanı Lavrov, “eğer Daeş Suriye’ye geçerse vururuz” dedi. ABD buna da engel olmaya çalışacaktır. Çünkü savaş petrol savaşı ve Daeş kullanılan bir argüman.

Kamyonetlere binen uzun sakalları ve kafa kesen videoları ile “canavar görünümündeki” adamlar 1-2 gün içinde Irak’ta geniş bir alanı işgal ettiler. Hatta öylesine korkunç ki, tankın içindeki Irak askeri bile elinde tüfek olan bu adamlardan korkup, ateş etmek yerine tankını bırakıp kaçtı!

Peki, 1-2 günde işgal edilen bölgeyi onlardan kurtarmak için ABD neden iki yıl bekledi? Musul harekâtının birinci gününde 8 köy, ikinci gününde 18 köy Daeş’ten temizlendi. Bu çok güçlü örgüt doğru düzgün direnmiyor bile.

Daeş, Sünnileri temsil ediyor görünen bir örgüt. Ancak Irak’ta kurulan uydu yönetim Şii. Daha önce yazmıştım bir filmde söylenen bir cümle vardı. Darbe yapacak ekibin başındaki adam şöyle diyor:” İnsanlara öyle şeyler yapmalıyız ki, onları kurtarmak için yapacağımız he r şeye razı olmalılar.”

Bizim Barzani ile anlaşıp Musul petrolleri üzerinde söz sahibi olmamız kabul edilemez bir durum. Merkezi yönetimde olmalı. Merkezi yönetimde zaten bizim kuklamız diye düşünüyor ABD.

İşte bu maksatla “korkunç adamlara ”bölge işgal ettirildi. Bölge halkı Sünni ve merkezi yönetimden, yaptığı zulümden hoşnut değil. Şimdi merkezi yönetim onları bu “korkunç insanlardan” kurtarmaya geliyor. Halk kendilerini kurtarmaya gelen Şiilerden bile memnun olacak düşüncesinde ABD. Tıpkı filmde söylenen gibi.

Bu arada Haşdi Şabi denen bir örgüt türedi. Bu örgüt Daeş’in Şii versiyonu. Girdikleri yerde ne kadar Sünni varsa katlediyor. Tıpkı buğday tarlasına giren kımıl zararlısı gibi. Onlar da kurtarma adı altında halkı katlederek edemediğini göçe zorlayarak bölge Şiileştirilecek.

Bu durumu anlamayan ana muhalefet liderimiz bile mezhepçi yaklaşım diyor politikamıza. Sünni katliamı yapan Şiilere karşı çıkmak mezhepçilik oluyor. Hâlbuki bizim tavrımız Şii mezhepçi politikaya.

“Mezhepçilik yapacağına bölgeye demokrasi götür” bile dedi. Hayatta kalma garantisi bile olmayan adama demokrasi götürmek ancak bizim ana muhalefet liderine yakışan bir sözdür. Ekmeği olmayan adama baklava yemeği öğretin demek gibi bir şey. Önce insanların hayatta kalmasını sağla sonra demokrasi falan götürürsün.

Güney sınırımız toplamda yaklaşık 1250 km’dir. Halep, Musul, Kerkük, Süleymaniye tabii olarak Osmanlı toprağıdır. Bunu ben değil, Lozan’da Türk tezi olarak savunan devletimizin kurucuları söylüyor.

Bölge insanı ile akrabalık bağımız vardır. Onların huzur içinde yaşamalarını sağlamak görevimizdir. Bu aynı zamanda ülke güvenliğimiz için de kaçınılmazdır.

Birinci Dünya savaşı sonrası yenilen Almanya daha sonra biraz toparlanınca “hayat sahası” dedi. Hitler’in “sanıyor musunuz Ruhr vadisi yüzünden savaş başlattık” diye bir sözü vardır.

Bırakalım Misak-ı Milli’yi. Böyle bir hedefimiz yok kabul edelim. Mevcut durumda hangi cihetten bize terör ihraç ediliyor ona bakalım. İşte bu bölge bizim hayat sahamızdır.

ABD sınır düzenlemesi yapacağım, bölgeyi kontrolüm altına alıp petrole oturacağım diye güneyimizdeki iki devleti de yok etti. Bakmayın İbadi’ni atıp tuttuğuna. Kendini devlet sanıyor ahmak.

Güneyimizde otoritesi olan iki devlet olmalı. Eğer bu mümkün değilse ki değil, kurulacak olanlar kukla yönetimler olacak, biz güvenliğimiz sağlamak zorundayız.

ABD tarafından yaratılan bu kontrolsüz bölgeye terör örgütleri yerleştirildi. Sadece sınır güvenliği değil ülke güvenliğimiz tehdit altındadır. Bu bölgeye mutlak surette dost kuvvetler ve bize dost olan insanlar hâkim olmalı. Olmalı ki terör örgütlerine batı tarafından verilen silahların menzili dışında kalalım. Eğer farklı silahlar verilirse onu da o zaman düşünürüz.


Güneyden sınır güvenliğimiz kesinlikle Süleymaniye, Kerkük, Erbil, Musul, Halep hattından geçer. Bunu asla unutmayalım.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, her konuşmasında “kimsenin toprağında gözümüz yok” diyor. ( belki şakacıktan söylüyordur, bilmiyorum)  Onun olmayabilir ama benim var. Dedelerimizin kanla aldığı ve kanla savunduğu, Lozan’da imkânsızlıklar nedeni ile uhdemizde tutamadığımız bu topraklarda benim kesinlikle gözüm var.

Eğer birileri sınırlarımızı yukarıda zikrettiğim hattan geçirirse, neden başkalarının topraklarını işgal ettik diye bir yazı asla yazmam, bundan emin olabilirsiniz. Bunu demem için ana muhalefet liderinin zekâsında olmam gerekir.

19.10.2016








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder