Aynı
insanların, aynı cümlelerini dinlemekten bıksak da yine izliyoruz işte. Hepsi
ittifak etmiş gibi Daeş’in yok edilmesinden söz ediyorlar.
Hiç
bir Amerikalı Daeş’i etkisiz hale getireceğiz, Daeş’i yok edeceğiz demiyor. En
resmi ağızlar bile “Daeş’in Musul’dan çıkarılması” diyor. Yok etmek isteseydi,
Daeş Suriye’den Irak’a konvoy halinde kamyonetlerle giderken konvoyu vururdu.
Sinop
üssü kapatıldığında “Rus pilotların traş olduğunu bile izliyorduk” diyen Amerikalı,
şimdiki teknoloji ile kamyonet konvoyunu görmemiş olabilir mi?
Yok
etmek isteyen Daeş’i kuşatırdı. Kuşatma yapılmadığına göre başka hesap var.
Onun için tiyatro dedik.
Daeş’in
batıya doğru çekilmesini engelleyen bir tedbir olmadığına göre 1.Dünya
savaşında istenilen şekilde ayarlanamayan sınırların ayarlanması, etnik
grupların istenilen yere sürülmesi planı bu.
Fransa
ile İngiltere arasındaki anlaşmazlık nedeni ile o tarihte istenilen yapı
oluşturulamadı. Fransa Ortadoğu’da ki menfaatleri nedeniyle Musul’u İngilizlere
bıraktı. İngiltere Mondros Mütarekesinin 7. Maddesine göre 15 Kasım 1918’de Musul’u
işgal etti.
Lozan’da,
hala Türk askerinin kontrolünde olan bölge, tarafımızdan milli sınırlar olduğu
savunuldu. Ancak anlaşma sağlanamadı. 19 Mayıs 1924’de Türkiye ile İngiltere
arasında İstanbul konferansı toplandı. Biz Musul’un tarihi olarak Osmanlı
toprağı kaldığını ve durumun değişmediğini savunduk fakat yine anlaşma
sağlanamadı.
Konu
Milletler Cemiyetine götürüldü. Biz tezimizi aynı şeklide savunduk. Referanduma
gidilmesini istedik. İngiltere halkın cahil olduğunu doğru karar veremeyeceğini
söyleyerek reddetti.
İşte
şimdi Amerika bunu tamamlıyor. Muhalefetimizin hala anlamadığı konu bu. Yarım
kalan hesap tamamlanıyor ve bu hesaba Türkiye’de dâhil. Yani bizim sınırlarımız
da değiştirilecek. Biz şimdi beka mücadelesi veriyoruz.
Fırat
kalkanı operasyonu ile Amerika’nın planı bozuldu. Güneyimizde oluşturulacak
terör koridoru sekteye uğradı. Bu durumda planda tadilat yapmak gerekiyordu. Fırat
kalkanına bağlı olarak Musul’un kurtarılması operasyonu başladı. Batısı açık
bırakılan Daeş batıya sürülecek büyük ihtimalle. Ancak bizim de denkleme dâhil
olmak istememiz oyunda yine sıkıntılar yaratıyor. Nitekim hava operasyonlarına dâhil
olacağımızı bakan Işık açıkladı.
Amerika’nın
bu planı ne kadar tutacak göreceğiz. Çünkü Rus dışişleri bakanı Lavrov, “eğer Daeş
Suriye’ye geçerse vururuz” dedi. ABD buna da engel olmaya çalışacaktır. Çünkü
savaş petrol savaşı ve Daeş kullanılan bir argüman.
Kamyonetlere
binen uzun sakalları ve kafa kesen videoları ile “canavar görünümündeki”
adamlar 1-2 gün içinde Irak’ta geniş bir alanı işgal ettiler. Hatta öylesine
korkunç ki, tankın içindeki Irak askeri bile elinde tüfek olan bu adamlardan
korkup, ateş etmek yerine tankını bırakıp kaçtı!
Peki,
1-2 günde işgal edilen bölgeyi onlardan kurtarmak için ABD neden iki yıl
bekledi? Musul harekâtının birinci gününde 8 köy, ikinci gününde 18 köy Daeş’ten
temizlendi. Bu çok güçlü örgüt doğru düzgün direnmiyor bile.
Daeş,
Sünnileri temsil ediyor görünen bir örgüt. Ancak Irak’ta kurulan uydu yönetim
Şii. Daha önce yazmıştım bir filmde söylenen bir cümle vardı. Darbe yapacak
ekibin başındaki adam şöyle diyor:” İnsanlara öyle şeyler yapmalıyız ki, onları
kurtarmak için yapacağımız he r şeye razı olmalılar.”
Bizim
Barzani ile anlaşıp Musul petrolleri üzerinde söz sahibi olmamız kabul edilemez
bir durum. Merkezi yönetimde olmalı. Merkezi yönetimde zaten bizim kuklamız
diye düşünüyor ABD.
İşte
bu maksatla “korkunç adamlara ”bölge işgal ettirildi. Bölge halkı Sünni ve merkezi
yönetimden, yaptığı zulümden hoşnut değil. Şimdi merkezi yönetim onları bu “korkunç
insanlardan” kurtarmaya geliyor. Halk kendilerini kurtarmaya gelen Şiilerden bile
memnun olacak düşüncesinde ABD. Tıpkı filmde söylenen gibi.
Bu
arada Haşdi Şabi denen bir örgüt türedi. Bu örgüt Daeş’in Şii versiyonu.
Girdikleri yerde ne kadar Sünni varsa katlediyor. Tıpkı buğday tarlasına giren
kımıl zararlısı gibi. Onlar da kurtarma adı altında halkı katlederek
edemediğini göçe zorlayarak bölge Şiileştirilecek.
Bu
durumu anlamayan ana muhalefet liderimiz bile mezhepçi yaklaşım diyor
politikamıza. Sünni katliamı yapan Şiilere karşı çıkmak mezhepçilik oluyor. Hâlbuki
bizim tavrımız Şii mezhepçi politikaya.
“Mezhepçilik
yapacağına bölgeye demokrasi götür” bile dedi. Hayatta kalma garantisi bile
olmayan adama demokrasi götürmek ancak bizim ana muhalefet liderine yakışan bir
sözdür. Ekmeği olmayan adama baklava yemeği öğretin demek gibi bir şey. Önce
insanların hayatta kalmasını sağla sonra demokrasi falan götürürsün.
Güney
sınırımız toplamda yaklaşık 1250 km’dir. Halep, Musul, Kerkük, Süleymaniye
tabii olarak Osmanlı toprağıdır. Bunu ben değil, Lozan’da Türk tezi olarak
savunan devletimizin kurucuları söylüyor.
Bölge
insanı ile akrabalık bağımız vardır. Onların huzur içinde yaşamalarını sağlamak
görevimizdir. Bu aynı zamanda ülke güvenliğimiz için de kaçınılmazdır.
Birinci
Dünya savaşı sonrası yenilen Almanya daha sonra biraz toparlanınca “hayat
sahası” dedi. Hitler’in “sanıyor musunuz Ruhr vadisi yüzünden savaş başlattık”
diye bir sözü vardır.
Bırakalım
Misak-ı Milli’yi. Böyle bir hedefimiz yok kabul edelim. Mevcut durumda hangi
cihetten bize terör ihraç ediliyor ona bakalım. İşte bu bölge bizim hayat
sahamızdır.
ABD
sınır düzenlemesi yapacağım, bölgeyi kontrolüm altına alıp petrole oturacağım
diye güneyimizdeki iki devleti de yok etti. Bakmayın İbadi’ni atıp tuttuğuna.
Kendini devlet sanıyor ahmak.
Güneyimizde
otoritesi olan iki devlet olmalı. Eğer bu mümkün değilse ki değil, kurulacak
olanlar kukla yönetimler olacak, biz güvenliğimiz sağlamak zorundayız.
ABD
tarafından yaratılan bu kontrolsüz bölgeye terör örgütleri yerleştirildi. Sadece
sınır güvenliği değil ülke güvenliğimiz tehdit altındadır. Bu bölgeye mutlak
surette dost kuvvetler ve bize dost olan insanlar hâkim olmalı. Olmalı ki terör
örgütlerine batı tarafından verilen silahların menzili dışında kalalım. Eğer
farklı silahlar verilirse onu da o zaman düşünürüz.
Güneyden
sınır güvenliğimiz kesinlikle Süleymaniye, Kerkük, Erbil, Musul, Halep
hattından geçer. Bunu asla unutmayalım.
Cumhurbaşkanı
Erdoğan, her konuşmasında “kimsenin toprağında gözümüz yok” diyor. ( belki
şakacıktan söylüyordur, bilmiyorum) Onun
olmayabilir ama benim var. Dedelerimizin kanla aldığı ve kanla savunduğu, Lozan’da
imkânsızlıklar nedeni ile uhdemizde tutamadığımız bu topraklarda benim
kesinlikle gözüm var.
Eğer
birileri sınırlarımızı yukarıda zikrettiğim hattan geçirirse, neden
başkalarının topraklarını işgal ettik diye bir yazı asla yazmam, bundan emin
olabilirsiniz. Bunu demem için ana muhalefet liderinin zekâsında olmam gerekir.
19.10.2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder